İnönü’nün büyüklüğü üzerine okuyucu eleştirileri


Eleştirilere hayatın cevabı. Kahramanlar ne kadar kahraman olabilirler? Tarihsel mevzileri keyfi olarak belirleme yetkimiz var mı? Tarihi yargılarken tarihin dışına düşme tehlikesi. Kemalist Devrimin soluğunun kesildiği tarihsel dönemeç 1938 mi, 1945 mi? 1980 sonrasında ne oldu? Yunus Emre’nin “donundaki canavar”, kahramanların içindeki kaplan ve maymun?

Bu köşede 29 Mayıs 2012 günü yayınlanan İnönü’nün Büyüklüğü başlıklı yazımızı yerinde bulan mektuplar aldım. Okuyucularımızdan eleştiriler de geldi. Isparta Yalvaç’tan Sayın İsmail Akyürek, Sayın Metin Gürkan, Sayın Ulaş Dahi ve Sayın Nihat Balkan, 1945 sonrasında Türkiye’nin Atlantik sistemine bağlanması nedeniyle İsmet İnönü’yü sorumlu buluyorlar. Yazıda bunun belirtilmesine rağmen, İnönü’nün büyüklüğüne yapılan vurguyu çelişme olarak görüyorlar. Bu mektupların önemli bölümlerini bugün Aydınlık’ın 13. sayfasında bulacaksınız.

Tartışmayı mücadelenin kendisi çözdü
İnönü üzerine tartışmayı hayat çözdü. AKP iktidarının, Kılıçdaroğlu’nun da desteğiyle İnönü’yü önce “Dersim katili” ilan etmesi ve arkasından ders kitaplarından silmeye kalkması, sanıyoruz bu tartışmaya aydınlık getirmiştir.

İnönü, küresel güdümlü karşıdevrimin hedefi olacak kadar büyüktür. İnönü’nün kişiliğinin bir devrim kalesi olduğunu Cumhuriyet yıkıcıları bizlerden daha iyi biliyor. Devrim ile karşıdevrim arasındaki savaş somuttur. Saldırılar, devrimin kazanımlarına, kurumlarına ve değerlerinedir. Burada Cumhuriyet güçlerinin bir seçeneği bulunmuyor. Ateşe tutulan mevziler bizim mevzilerimizdir ve savaş o mevzilerde cereyan etmektedir.

Mücadele mevzilerini tarihî süreç belirlemiştir
Nitekim AKP, yalnız İnönü’yü değil, “Dersim katili” ilan ettiği Atatürk’ün Başbakanı Celal Bayar ve Mareşal Fevzi Çakmak’ı da hedef almıştır. Bu, onlar açısından akıllıca görülmeyebilir. Ancak burada onların da başka bir seçeneği yok. Çünkü Kemalist Devrimi yıkmaya çalışanlar, buna mecburdur. Savaş mevzileri tarih içinde belirlenmiştir; keyfi olarak belirleyemezsiniz. Eğer siz, saldırıya uğrayan mevziyi savunmuyorsanız, savaşın kenarında kalırsınız. O nedenle bizim en iyi öğretmenimiz, mücadelenin kendisidir.

Tarihi yargılarken tarihin dışına düşmek
Atatürkler ve İnönüler, İstiklâl Savaşı ve arkasından Cumhuriyet pratikleriyle Türkiye’ye çağ atlatmışlardır. Bu olay, onların büyük bir iş yaptıklarını gösteriyor. Ve o devrimci işi de, o günün toplumu, o günün olanakları içinde ve en önemlisi o günün seçenekleri ile karşılaştırarak değerlendirebiliriz. Tarih, ancak tarihin içinden yargılanabilir. Her hareket, ancak önündeki sorunları çözer. Herhangi bir hareket ve kişilik, 30 yıl, 50 yıl sonrasının sorunları ve koşulları içinde değerlendirilemez.

Dönüm noktası 1938 mi yoksa 1945 mi
İnönü konusundaki yanlış değerlendirmeler, biraz da Atatürk’e duyulan bağlılığın, hayatın ötesine taşınmasından ileri geliyor. İlericilerimiz arasında Büyük Devrimci Atatürk’e tanrıdan gelen misyonlar yükleyenlerimiz vardır. Bu arkadaşlarımız, o dünya ötesi rolün sona erdiği tarihten sonrasına farklı bakarlar.

Bu konuda 20. yüzyılımızın en seçkin aydınlarından, dostluğuyla övünç duyduğumuz Attila İlhan’ın etkisini de unutmamak gerekir. 10 Kasım 1938 gününü dönüm noktası olarak belirlemiştir. Oysa 1941 yılında Köy Enstitüleri’nin açılması, tek başına devrimin devam ettiğini gösteren çok önemli bir atılımdır. 1945 yılında Toprak Kanunu’nun çıkması, Kemalist Devrimin son atağı olarak belirlenebilir. Ortaçağla hesaplaşmayı tamamlamaya yönelik bu girişim, Atlantik’te boğulmuştur. 27 Mayıs Devrimi, Kemalist Devrimin son etkili direncidir. Kemalist Devrimin soluğu, 1945 sonrasında kesilmiştir; ancak karşıdevrimin asıl başlangıcı 12 Eylül 1980 sonrasında dünya ekonomisiyle bütünleşmedir.

Her önder toplumun yetenekleri kadar kahramandır
Yapılan her iş, dünyada yapılmaktadır. Her iş, varolan koşullar, olanaklar ve birikimle sınırlıdır. Her toplum yapabileceği kadar yapar. Kahramanlar da, en sonunda ancak verili sınırları zorlayabilirler. Atatürk gibi, o sınırları sonuna kadar zorlayan büyük devrimciler vardır. Ve İnönü gibi varolan sınırlara daha dikkatli tarihsel kişilikler de vardır.

Öte yandan her kahraman, verili birikimin ve verili koşulların kahramanıdır. O nedenle kahramanların eksik ve hatalarının bulunması kaçınılmazdır. Bu değerlendirme, Atatürk veya Hz. Muhammet için de geçerlidir. İş yapan, hata yapar.

Yunus’un “donundaki” canavar
Yunus Emre, kahramanlara nasıl bakılacağını çok güzel dile getirmiştir: “Çok canavarlar yürür donunda dervişlerin.” Mao Zedung da, Yunus Emre gibi, her insanın içinde “Bir kaplan ve bir maymun bulunduğuna” dikkat çeker. Tarihsel kişilikleri, içlerindeki kaplanı ve maymunu görerek değerlendirmek gerekir. Yüzde yüz kaplan yoktur, her kaplanın içinde bir maymun bulunur.

CHP’de 1945 sonrasındaki sürece niçin esaslı bir direnç görülmedi?
İnönü, Türk Devriminin sayılı kişiliklerindendir. Türkiye’nin 1945 yılında Atlantik sistemine bağlanmasında kuşkusuz sorumlulukları vardır. Ama asıl şunu tartışmak gerekir:
Peki nasıl olmuştur da Atatürk’ün devrim partisi olan CHP içinde, 1945 sonrasında o Atlantik sistemine bağlanmaya güçlü bir itiraz yükselmemiştir? Burada Atatürk’ün de bir sorumluluğu yok mudur? İsmail Akyürek dostumuzun bu konudaki görüşünü merakla bekliyoruz.



Doğu Perinçek
Aydınlık

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)