Ne olur, ne çıkar!


Cumhuriyetin ilk yılları, Cumhurbaşkanı Atatürk Çankaya Köşkü’nde “bir akşam yemeği” sonrası kurucular ve yöneticilerle briç oynuyor. Başbakan İsmet Paşa değil, Fethi Bey...
Oyun sırasında yaver Atatürk’e bir telgraf getirir, Atatürk okur ve “Fethi Bey’e götür” der. Fethi Bey telgrafa şöyle bir bakar ve oyuna devam eder.
Atatürk bu defa İsmet Paşa’yı işaret eder.
İsmet Paşa telgrafı dikkatle okur, sandalyesini geri çeker, oyundan izin ister, konu çok önemlidir.
* * *
Doğu’da Şeyh Sait isyanı başlamıştır.
Atatürk masadaki yakın arkadaşlarından birine eğilir:
“İşte İsmet budur.”
* * *
Sorumluluk budur, devlet ciddiyeti budur.
Bu sorumluluğu bilerek yaşamak şarttır.
Bazı okurlarımız, Afyonkarahisar’daki facianın hemen ertesi günü kaza yerine gitmesini değil, Vali’nin “mutat armağanlar” verişini -mermer satranç takımı, kilim gibi- Genelkurmay Başkanı’nın da bunları kabulünün eleştirilmesini doğru bulmadılar.
Eleştirilerin ağırlığı buydu.
* * *
Karşı çıkanlar ise “Amma da büyüttünüz!” diyorlardı.
Az bile!
Osmanlı’dan bu yana devlet yapısı “ilmiye, mülkiye, seyfiye” diye üçlü bir biçimde anlatılır.
İlmiye üniversite, mülkiye idareciler, valiler, seyfiye ise askerler.
* * *
İlmiyenin sesi sedası çıkmıyor, mülkiye ile seyfiyenin haline bakın.
Hele mülkiyenin yaptığı...
Böyle bir günde armağan törenini fotoğrafla duyuruyor.
Dışarıda paramparça 24 ceset var; parçaları bir araya getirilip tabuta bile zor konuyor.
* * *
Savunmalar da müthiş...
“Genelkurmay Başkanı bu kilimi mutlaka iyi bir yere koyar, gelen giden görür, nereden kimin gönderdiğini öğrenir, o da ısmarlar, ekonomiye katkısı olur.”
“Canım ne olur bu kadar büyütülür mü?”
Tabii büyütülmez! 200 silahsız askeri, masum çocukları eşkıyanın ortasına salıverin, olur biter...
Ne çıkar?
10 şehit, 70 yaralı çıkar!
Allah devamını göstermesin...
Amin!



Düzeltme: Eskiden “Hata-yı uzma” derlerdi. Biz de dünkü yazımızda muazzam hatayı kat kat geçmişiz.
Bilirsiniz 1950’li yıllarda bir hiciv vardı “herifçioğlu Saint Michael’de koyuvermiş sakalı” diye başlar, “Neylesin Bizim Köyü nitsin Mahmut Makal’ı” diye sürerdi. İşte bizim hata-yı uzmamız burada başlıyor.
Biz şiiri Turan Güneş’in yazdığını söyledik, oysa şiir Bedri Rahmi Eyüboğlu’nundur ve hedefte Turan Güneş vardır.

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)