Kadınsız kurtuluş olmaz



Nazım'ın dediği gibi; anamız, avradımız, yarimiz ve sanki hiç yaşlanmamış gibi ölen ve sofradaki yeri öküzümüzden sonra gelen... diye devam eden bizim kadınlarımız, evrendeki güzeliklere fazlasıyla layiktir.

M.Kemal Atatürk Cumhuriyet'in kurulmasını ardından, Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt'tan Medeni Kanun hazırlatmasını istemiştir.

Kurulan komisyon üyeleri, şeriat hükümlerinden kendilerini alamadıkları için; komisyonlar iptal edildi.

Atatürk, batı medeni kanunlarından birinin esas alınarak, Türkiye şartlarına uyarlanmasını istedi.

İncelenen Almanya, Fransa ve Avusturya Medeni Kanunlarının 100 yıla dayanan bir geçmişi olması nedeniyle; 1911 yılında uygulanmaya başlanan İsviçre Medeni Kanunu esas alındı.
Osmanlı'nın son dönemi ve Cumhuriyet'in ilk yıllarında uygulanan Mecelle, Medeni Kanunu'nun yürürlüğe girdiği 4 Ekim 1926 tarihine kadar uygulandı.

İslam hukuku esas alınarak hazırlanan Mecelle, kadın ve erkeği toplumda eşit hakka sahip bireyler olarak görmüyordu. Kadının ebeveyn mirasından eşit pay almasına izin vermiyordu. Kadının istediği mesleği seçme hakkına fırsat tanımıyordu. Erkeğin çok eş almasına izin veriyordu.

Kadın sosyal hayattan kopuk, eşinin boş ol demesiyle sokağa bırakılan, hiç bir sosyal güvencesi olmayan, erkeğin, daha doğrusu efendisinin insafına terkedilmiş bir yaşam sürdürmek zorunda bırakılmıştı.

'' Ey kahraman Türk kadını! sen yerlerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde yükselmeye layıksın '' diyen M. Kemal Atatürk, Medeni Kanun'umuzla Türk kadınına resmi nikah, mirastan eşit pay, istediği mesleği seçme, yasalar önünde eşitlik ve tek eş olma haklarını sağladı.

Yetmedi. Bugün çağdaş olmakla övünen çoğu batı ülkesinden önce kadına seçme seçilme hakkını tanıdı.

Medeni Kanunu'nu örnek aldığımız İsviçre, bu hakkı 1950 yılında tanırken; Fransa,İtalya ve Belçika bu hakkı, ancak 1944 yılında vermiştir.

Ülkemizde kadının seçme ve seçilme hakkı, çoğu ülkeden önce 1935 yılında tanınmıştır.
Kadınlarımızın geleceğinin yapılandırılmasına geçmişi yön vermelidir. Bugün kadınlarımız kulandıkları her hakkın, geçmişte diyetinin ödendiği bilinciyle hareket etmelidirler.

Geçmişinde her türlü cefayı çeken kadının, eski sıkıntılarını tekrar yaşamak istediği düşünülemez.

Ancak geçmişte hemcinslerinin yaşadıklarından habersiz bir kadın, geçmişe özlem ve hayranlık duyabilir.

Bugün Osmanlı'ya özenen, kendisine şeriat hükümlerine göre bir yaşamı layık gören anlayışlar için çaba gösteren kadınların olması, bu yüzdendir.
Yoksa; bir kadının eşini bir başka kadınla paylaşma zorunda kalması, evlilikte birlikte elde edilen mallardan hakkı olamadığını kabüllenmesi, istediği mesleği yapamaması, aklı başında bir kadının kabülleneceği şeyler olamaz.

Kadını birey olarak görmeyen, 2. sınıf vatandaş, hatta efendisinin kulu olarak gören anlayışların, onların özgürleşmesine hoş görü ile yaklaşması mümkün değildir.
Kadınları koruma amaçlı yasal düzenleme yapsanız da anlayışları değiştirmediğiniz sürece; kadına uygulanan şiddeti önleyemezsiniz.

2002 yılında yapılan kadını koruma amaçlı yapılan yasal düzenlemelere rağmen; son 10 yılda kadına uygulan şiddet % 1400 oranında artmıştır.

Nitekim gazete ve televizyonlarda; eşi veya sevgilisi tarafından katledilen bir kadın haberi olmadan bir gün geçmiyor.

Göğün yarısını omuzlayan kadınlarımız olmadan, ülkenin kurtuluşu olmayacağına göre; kadınlarımızın önce haklarına sahip çıkarak, erkeklerle birlikte omuz omuza, zorlu kavgada yerlerini alması gerekiyor.

Osman Gazi Oktay Ulusal Eğitim Derneği İzmir Şubesi Başkanı

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)