2004 yılından günümüze gelen gerçekler



Türkler kendi başlarına da ilerler


Jörn Thulstrup

Türkiye'nin AB üyeliği konusunda birçok yorum yapılıyor; çoğu AB üyeliğinin Türkiye için iyi olacağı yönünde. Ancak, 10-15 yıl sonra Türkiye'nin üye olacağı AB, Türkiye'ye beklendiği kadar fayda getirmeyebilir.
Türkiye'de bazı çevreler, Türkiye'nin AB üyeliğiyle altyapısını geliştirecek mali kaynağa kavuşacağı görüşünde. Ancak, şu anda ekonomisi çok yavaş büyüyen bir AB'nin, Türkiye'nin birliğe getireceği mali yükü nasıl karşılayacağını kimse bilmiyor. Türk ekonomisinin büyük kısmı kayıt dışı olduğu için devlet vergi alamıyor. Kayıt dışı ekonomiyi AB kıstasları çerçevesine çekmek ise, Türkiye'deki işsizliğin artmasına neden olacak ve ülkedeki dengelerin bozulmasıyla sosyal sıkıntılara yol açacak.
Öte yandan, Türkiye'de üç büyük potansiyel mevcut. Birincisi işgücünün
ucuz olması, ikincisi ülkede maden, petrol ve doğalgaz yataklarının zengin olması, üçüncüsü ise su rezervlerinin büyük olması. Ancak, büyük kısmı kırsal kesimde bulunan işgücünün eğitim seviyesi yeterli değil. Ayrıca, ülkedeki petrol ve doğalgazdan yararlanabilmek için kayda- değer yatırımlar yapmak gerekiyor. Bu bağlamda, Rusya ve Orta Asya'dan gelecek petrol ve doğalgazın Türkiye üzerinden Avrupa'ya ulaşacak olması, bu ülkeyi ekonomi ve güvenlik politikası bakımından uluslararası camiada güçlü kılıyor.
Türkiye karşıtlıkların ülkesi. Örneğin, İslam-laiklik, Türk milliyetçiliği-çağdaş Avrupa'nın bir parçası olma isteği gibi farklı eğilimler mevcut. Bu farklı eğilimler zaman zaman tartışmalara ve sürtüşmelere neden oluyor. Türkiye'nin gelişimi bakımından laik, çağdaş, demokratik ve liberal ekonomiyi benimseyen bir toplumun yoksulluğu daha hızlı bir şekilde aşacağını savunmak kolay.
Atatürk bunu zamanında acımasız biçimde uygulamıştı. Mevcut hükümet de 2002 yılından bu yana Türkiye'nin AB üyeliği için büyük çaba sarf ediyor. Bu bağlamda, güçlü ordu ve hükümet arasında ülkenin AB üyeliği konusunda sorunlar yaşanıyor. Ayrıca, 17 Aralık 2004 tarihinde Türkiye ile müzakerelerin başlatılması yönünde karar alındığı takdirde, önümüzdeki yıllarda Türkiye'nin AB'nin belirleyeceği tempoda gelişme kaydetmesi gerekeceğinden sosyal ve siyasi sorunların daha da büyük olması öngörülüyor.
Türkiye'de çağdaş bir ülke olma yolundaki ilk adımlar 1877 yılında ilk Türk Parlamentosu kurulduğunda atılmıştı. Atatürk zamanında ise bu gelişmeye ivme kazandırılmıştı. Dolayısıyla, Türkiye'nin gelişmesi için AB'ye ihtiyacı olduğu yönündeki görüşlere katılmıyorum. Zira, Türkiye'nin, AB üyeliğinin getireceği koşullara dahil olmadığı sürece, genç nüfusu, petrol, doğalgaz, maden kaynakları ve stratejik açıdan önemli konumuyla
kendi temposunda ve üstelik daha fazla seçeneklere sahip olarak gelişme fırsatı var.

Weekendavisen, 12 Kasım 2004

wowturkey
Tags

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)