Ortalık karanlıktı; Yağmur yağıyordu
Cuma, Ekim 18, 2013
Sonbaharda, bu sararıp solma ve ölüm mevsiminde yaşamak ne zor!
Kurşuni günler, güneşsiz, ağlayan bir gökyüzü, karanlık geceler, hazin hazin şarkı söyleyen rüzgâr, sonbahar gölgeleri, bu koyu ve siyah gölgeler; bütün bunlar insana karanlık şeyler düşündürüyor.
***
Şeytanın canı sıkılıyordu.
… Bir sonbahar gecesinin karanlıklarında, Şeytan, mezarlıkta mezarlar arasında dolaşıyordu.
Canı sıkılıyordu; ıslık çalıyor ve çevresine bakınarak kendine bir eğlence arıyordu.
… Islık çalıyor ve düşünüyordu:
“Merak edilecek bir nokta: Acaba ölüler böyle havalarda kendilerini nasıl hissederler? Herhalde ıslaklık oraya da, onlara da girse gerek… Onlardan birini çağırsam da, biraz gevezelik etsek nasıl olur acaba? Çağırayım! Şurada bir yerde, tanıdık bir yazarı gömmüşlerdi.”
***
Her şeyi bilen Şeytan’ın bile, yazarın mezarını bulabilmesi için mezarlıkta uzun süre dolaşması gerekiyordu. Dostunun mezarı üzerine yatırılan kocaman taşa tırnaklarıyla vurarak;
“Hey, bana bakın” diye seslendi, “Kalkın!”
Toprağın altından boğuk bir ses duyuldu:
“Niçin kalkacakmışım?”
“Kalkmanız gerek!”
“Kalkmayacağım.”
“Neden?”
“Ama siz kimsiniz?”
“Siz beni bilirsiniz!”
“Sakın sansür olmayasınız?”
“Hayır!”
“Şu halde belki de polissiniz?”
“Hayır, hayır!”
“Eleştirmen de değil misiniz?”
“Ben Şeytan’ım.”
“Ya! Hemen kalkıyorum.”
Mezarın üzerindeki taş yerinden oynadı. Toprak yarıldı. İçinden bir iskelet çıktı.
***
Yazar mezardan çıktı, kemiklerine yapışan toprağı fırlatıp atmak için silkindi.
… Şeytan;
“Yukarı çıktığınız için sağ olun!” dedi.
… Şeytan gülümsedi:
“Zavallı insan!..”
***
Artık mezarlıktan çıkmışlardı. Önlerinde bir cadde, iki sıra ev ve evlerin arasında da koyu bir karanlık uzanıyordu.
Kısa bir sessizlikten sonra Şeytan konuşmaya başladı:
“Mezarda rahatınız iyi mi kuzum?”
“Alıştıktan sonra fena değil, çok sakin… Ama önceleri, biliyor musunuz, çok berbattı. Tabutun kapağını mıhlayan aptal, nedense çiviyi kafatasıma çakmıştı. Bu önemsiz bir şey ama ne de olsa beni rahatsız etti. Biliyor musunuz, ben bu davranışı, kinci bir sembolizm, ara sıra insanların bazı şeylerini yıkan zihnimi bozma isteği gibi görmek eğilimindeyim…”
***
Şeytan;
“Siz dört yıldan beri toprak altında yatıyorsunuz” dedi. “Yakında beşinci yıla basacaksınız!..”
“Öyle mi? Vay canına… Bu süre içinde üç kişi mezarıma geldi. Allah belalarını versin, beni fena halde sinirlendirdiler… Bunlardan biri, açıkça varlığımı yadsıdı. Gelip mezar taşımın üzerindeki yazıyı okuyunca, kesin olarak, ‘Böyle bir adam yoktu’ dedi.
… Sonra iki kişi daha geldi. … sonra öküz herifler defolup gittiler.”
Şeytan gülümsedi:
“Adamları iyice bir kalaylasaydınız!”
“Hayır… Biliyor musunuz, bu biraz tuhaf kaçardı. Yirminci yüzyılın öncesinde, ölülerin küfretmesi tuhaf bir şey olurdu. Sonra bu, materyalistler hesabına pek ağır bir darbe sayılabilirdi.”
***
Şeytanın yeniden canı sıkılmaya başladı.
“Bu yazar, sağlığında da bütün düğünlerin güveyi, bütün cenaze törenlerinin ölüsü olmak isterdi. Şimdi de içindeki her şey öldüğü halde, şöhret düşkünlüğünü hâlâ bırakmıyor. Sanki yaşam açısından insanın ne önemi var! Önemli olan yalnızca insanın ruhudur. Şu insanlar ne sıkıcı varlıklar!”
***
Yazar yere bakarak;
“Beni mezarıma götürünüz” dedi.
Ortalık karanlıktı; yağmur yağıyordu, gökyüzünde ağır bulutlar uçuşuyor ve yazar, kemiklerini tıkırdatarak acele acele mezarına gidiyordu.
Şeytan onun arkasından yürüyor, keyifli keyifl ıslık çalıyordu.
(Dünya klasik yazarlarından Gorki’nin ‘Yazarla Şeytan’ öyküsünün bir özetini okudunuz.)
***
GÜNÜN SÖZÜ:
-“Hükümet kendi yaptığı adaletsizlik dışındaki adaletsizliği engeller” - İbn Haldun (Ortaçağ’dan sesleniyor)
-“Dünya; kötülük yapanlar yüzünden değil, hiçbir şey yapmadan durup izleyenler yüzünden tehlikeli bir yerdir” - A. Einstein (20. Yüzyılın Sesi)
Hulki Cevizoğlu
Yurt