Okulları Yıkıp Kaldıramazlarsa Başarılı Olamazlar!



Her şey, okulda başlar, okulda biter. Çünkü özgürlük egemenlik, Cumhuriyet, demokrasi, devrimler, okulda kurulur; bunlar okulda kurulduğu gibi aynı zamanda okulda yıkılır. O yüzden Atatürk, savaş içinde bile hep okulları, eğitimi ve öğretmenleri düşünmüştür. Hem de öğretmenlere olabildiğince önem vererek. Çünkü öğretmenler ve okullar olmazsa, tasarladıklarını uygulama olanağı bulamazdı. Öğretmenlere inanmazsa devrimlerini gerçekleştiremezdi. Hiç kuşkusuz, Cumhuriyet ve devrimleri güvenebileceği gençliği, öğretmenler yetiştirecekti. Özellikle de bayan öğretmenler. Çünkü bayan öğretmenler, devrimlerin simgesi oluyorlardı.

Hem de kızlarımız, bayan öğretmenleri örnek alacaktı. Atatürk, bu düşünce ve tasarısını sağlığında büyük oranda başardı. Cumhuriyet ve devrimlerin korkusuz savaşçıları daha çok onun sağlığında yetişti. Öyle olmasa, laik ve toplumcu Türkiye Cumhuriyeti, çoktan tarihe karışır, yerine çoktan şeriat devleti kurulurdu. Taa 19 Mayıs 1919’dan beri Cumhuriyet ve Atatürk’ü içlerine sindiremeyenler, Cumhuriyet ve Atatürk’e düşman olup şeriat özlemiyle yanıp tutuşanlar, amaçlarını okulları yıkmadan, öğretmenleri ele geçirmeden başaramayacaklarını çok iyi biliyorlardı. Onun için güç ve erk ellerine geçince önce eğitime, okullara ve öğretmenlere saldırdılar. Şimdi sizin bildiğiniz eğitim, öğretmen öğrenci kaldı mı sizce? Eğitimin içi çoktan boşaltıldı. Neredeyse okullarda anadilimiz Türkçe bile yasaklandı. Öğretmenler desen, bizim bildiğimiz öğretmenler olmaktan çoktan çıktı. Bilgütaylara (üniversitelere) bilgi yuvaları denilebilir mi bugün? Bilgütaylar, medrese, bilim insanı diye bildiğimiz derin uykuda olan öğretim üyeleri, molla müderris oldular. Demek ki, en önemli dayanağımızı yitirmek üzereyiz. Önce okullar ve öğretmenler ele geçirilecek, sonra her şey. Ne olacak, ellerimizi kollarımızı bağlayıp oturup ağlayacak mıyız? Biz, nereden geldik bugünlere? Çanakkale Savaşlarını, Kurtuluş Savaşını, Eğitim Öğretim Savaşını, Devrimlerimizi ne çabuk unuttuk? Usumuzda ve yüreğimizde onları savunmak için güç kalmadı mı? Önümüzde tüm yaptıklarıyla bize örnek olan Atatürk yok mu? İsmail Hakkı Tonguç, biz Cumhuriyetçilere, biz Atatürkçülere, “ Korkudan korkmadan üstüne üstüne gideceksiniz, “ demedi mi? Üstümüze ölü toprağı mı serpildi ne oldu, neden sesimiz çıkmıyor?

Gelin okullarımızın öğretmenlerimizin, o umut bağladığımız geleceğimizin temeli olacak olan yavrularımızın karanlığın gayya kuyusuna atılmasına izin vermeyelim. Unutmayalım ki, o okullar, o öğretmenler bizi insan etti, bizi bugünlere getirdi. O okullar, öğretmenler olmasaydı şimdiye çoktan yiter giderdik. Aydınsak, Atatürkçüysek, devrimci ve ilericisiysek, iletişim ve uzay çağına ermişsek, bu kara günleri görmüşsek, haberiniz olsun, devinip silkinmenin zamanı çoktan geldi de geçiyor bile. Oturup mal gibi bakınamayız. “ Hele dur, sonu ne olacak,” diye bekleyemeyiz. Bizim için her geçen gün kayıp. Çocuklarımız torunlarımız, karanlığın burgacına düştü. Onları bu burgaçtan kim kurtaracak? Sonra Atatürk bizi ayıplar, onun yüzüne bakamayız.

Öyleyse, davranmanın, bir şeyler yapmanın zamanı. Yoksa, okullarımız, öğretmenlerimiz, çocuklarımız, elimizden ha gitti, ha gidecek.

Rıza Yetim
Köy Enstitülü Emekli Eğitimci

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)