Bunları Tanıyoruz

Genel seçim yaklaştıkça siyasal İslamcı iktidar, seçim çalışmalarına “Din Savaşı”na döndürdü. Söylemlerini dini menkıbeler ekliyor, toplu dini ritüeller düzenliyor, ellerini Kuran’ı alıp üstümüze doğru sallıyorlar. Baş neo-Muaviye ana muhalefet partisi liderine “Sayın Kılıçdaroğlu, ben Kuran’la büyüdüm, Kuran ile yaşıyorum. Onu sen kendine söyle. Kendi şahsında Kuran’ın yerinin ne olduğu malum” diyerek söylemini bir ileri aşamaya taşıdı. 1400 yıl önce bu topraklara atılan ayrıştırıcı tohumları/nefret söylemini Anadolu’da yeniden filizlendirerek yeni “Sıffın Savaş”larının önünü açmak istiyor.



“Sıffın” İslam tarihinde ayrışmanın başladığı, kanlı iktidar savaşının adıdır. Halife Hz. Ali ile halifeliğini onamayan Şam Valisi Muaviye arasındaki iktidar kavgasıdır. Savaşın ana nedeni Mekke oligarşisinin Halife Osman döneminde elde ettikleri ayrıcalıkları korumak/sürdürmek istemeleri, buna karşı Halife Ali’nin tercihini ezilenler, yoksullar, dışlanmışlardan yana yapmasıdır. Kısacası bu savaş oligarklar/aristokratlar ile ötekiler arasında verilen İslam tarihinde ilk iktidar savaşıdır. Bu savaşta ana belirleyici öğe Kuran’ın siyasallaştırılmasıdır. Yenilen Muaviye ordusu, yenilgiyi başarıya çevirmek için kılıçlarının uçlarına Kuran ayetlerine takarak savaşa sürdürmek istedi. Bu davranış karşısında tutuk kalan Hz. Ali taraftarları savaşmak yerine önerilen “hakem olayına” benimsediler. Hz. Ali kurulan hakem kumpasıyla savaşı/halifeliği kaybetti.

Sıffın Savaşının sonucu, İslam dünyasında inançsal ve siyasi açıdan ağır olmuştur. İnançsal ayrışma Ali taraftarlığı “Ehl-i Beyt, Alevilik” olarak ayrı mezhep olarak gelişirken, diğer kısım “Ehl-i Sünnet, Sünni” olarak yerini aldı. Bu ayrışma İslam’ı inananlar arasında kanlı mezhep savaşlarını başlattı. Binlerle ifade edilen insan savaşlarda öldü. Nefret tohumları ekildi. İnananlar arasında aşılması güç dini bariyerler oluştu. Savaşın siyasi sonucu Mekkeli oligarklar/aristokratlar adına Muaviye’nin iktidara ele geçirmesidir. Geliştirilen yeni iktidar anlayışı ile İslam’ın barış, sevgi, birlikte yaşama kültürü, mütevazi yaşam anlayışı terk edilerek yerine israfçı yaşam tarzı, ayrıştırıcı nefret söylemi aldı. Yayılmacı politikalar benimsendi, ganimet elde etmek için katliamlar başladı.

Muviye’nin yönetim anlayışının temelini para, kumpas, tehdit, entrika ve siyasi suikast oluşturur. Kamusal zenginliklerin yağmalanmasına benimser, dönemin görkemli sarayları israfçı yaşamın simgesini olur. İktidarının sürekliliği için kutsal, etik ölçüt aramaz. Ülkemizdeki takipçileri de Muaviye’nin 1400 yıl önceki yönetim anlayışını ve ayrıştırıcı/ötekileştirici politikalarını benimsemişlerdir. Neo-Muaviyelerin bu anlayışı ülkemizi tipik “üçüncü dünya” ülkesi konumuna sürüklenirken, Ortadoğu’yu kan gölüne çevirdi. Kamu kaynaklarını yağmalatmada, yolsuzlukların büyüklüğü, israfçı/gösterişli yaşam ölçüt tanımıyor. Kumpasçı, tehditçi, entrikacı iktidarlarını sürdürmek için yargı müdahale ediliyor, demokratik haklar kısıtlanarak baskıcı/sansürcü devlet anlayışı oluşturuluyor, hak arayanlara karşı ölçüsüz şiddet uygulanarak yıldırılmaya çalışılıyor.

Meydanlarda Kuran sallayanları “Sıffın Savaşı”ndan bu yana iyi tanıyoruz. Bu kez yeni bir hakem olayı yaşatmalarına izin vermeyelim.

 İrfan O. Hatipoğlu 
iohatip@hotmail.com

Yorum Gönder

1Yorumlar
  1. Kuran ayetlerini kılıçlarına takanlar şimdilerde siyaset oklarına takıyor. Hz.Ali'nin yolunda yine mazlumun yanındayız.

    YanıtlaSil
Yorum Gönder