Hüzünlü Kent: Antakya



Suriye iç savaşı beşinci yılını doldurdu. Bizler savaşı; sığınmacılarla, dünyanın değişik yerlerinden gelmiş kökten dinci teröristlerin sokaklarında, çarşılarında dolaştığı, hastalarının tedavilerinin yapıldığı, mahallelerinde sığınmacı gettolarının oluştuğu bir kentte yaşıyoruz. Başka bir değişle hüzünlü kent Antakya’da...

Bir kent hüzünlenir mi? Bir kentin hüzünlendiğini geçen beş yıl içinde yaşayarak tanıklık ettik. “Medeniyetlerin şehri”, “Barış, hoşgörü, birlikte yaşamanın” örneği olarak sunduğumuz kent, adım adım sevgiden, barıştan uzaklaştı. Böyle sürerse birlikte yaşamaktan da uzaklaşacak. Evlerine kapanan hemşerilerinin yükselen çığlıklarına duymazdan gelecek, hüznünün yüreğinin derinliklerine akmasına izin verecek.

Hüzünlü Antakya’yı anlatmak kolay değil. Yaşanan iç savaştan en çok etkilenen kentlerin başında geliyor. Sınırımız iç savaş öncesi sanal bir niteliğe sahipti. Karşı tarafta dostlarımız, sevgililerimiz, akrabalarımız bulunuyordu. Akşam gezmelerine gidecek kadar yakın hissediyorduk. Bir sabah emperyalistler ve Neo-Muaviyeler ortak savaş başlattı. Uyandığımızda kapımızın önünde binlerle ifade edilen Suriyeli hemşerilerimizi gördük. Bugün BM verilerine göre Hatay’da beş kampta 15.404 sığınmacı yaşamakta. Kamp dışında yaşayanların beş yüz-altı yüz bin kişi olduğu sanılıyor. Büyük çoğunluğu çocuklar ve kadınlar. Her sokak başında dilenen, parklarda günlük yaşamını sürdüren, pazarda bir şey satmak için uğraşan…

Antakya’yı hüzünlendiren etkenlerin başında kenttin demografik yapısının bir taraf (etnik/mezhep) lehine bozulmasıdır. Türk, Alevi Arap, Sünni Arap, Kürt ve Hristiyan Arap nüfus arası kurulan iç dengenin/üretilen yaşam kültürünün aşınıyor olması kaygılara neden olmakta. İşsizlik ve yoksulluk derinleşti. İç savaş başlamadan önce yüzlerle ifade edilen yurttaşlarımız günü birlik “gel/git ekonomisi” yaparak geçimlerini sağlıyorlardı. Orta ölçekli ticari taksi işletmeciliği başta olmak üzere değişik bağlantılı işkolları gelişmişti. Bunlar ortadan kalktı. Bölgenin ana uğraşı olan taşımacılık/transit geçişler durdu. Kentimizin savaşın parçası olarak görülmesi nedeniyle iç ve dış turizm azaldı. Sığınmacılar açtıkları iş yerlerinde kayıt dışı çalışarak (vergi, bağkur, diğer harçlardan yoksun) esnafımız/sanatkârlarımızla haksız rekabet etmeleri gerginlik yaratıyor. İşverenlerin sığınmacıları ucuz emek kaynağı olarak görmeleri, emeğin değerini aşındırdı. Emek sömürüsü derinleşti, sosyal güvenlik dışı çalışma yaygınlaştı.

Sokaklarında, parklarında, çarşılarında güven içinde dolaşılamayan bir kent olduk. Mahalle içlerinde sığınmacı “gettolarının oluşması, yan komşunuzun uyuyan terör hücresi olduğunu bilmek korku/endişe yayıyor. Arkanıza takılan dilencinin isteğini yerine getirmediğinizde küfretmesi, çekiştirerek rahatsızlık vermesi sıradanlaştı. Sığınmacılar ve yerel halk arasında adli vakalar sürekli artıyor. Parklarda, köşe başlarında “fuhuş” pazarlığını her an tanıklık edebilirsiniz. Kadın ve çocuk istismarı yoğunlaştı. İkinci, üçüncü eş olarak gayri resmi evliliklerin sayısında artış yaşanıyor.

Antakya'nın hüznü son Silopi kırımı ile arttı. Mahallerinde yüzlerle ifade edilen uyuyan IŞİD hücreleri olduğunu, sokaklarında canlı bombaların dolaştığını bilerek yaşamak kolay değil. Barış istiyoruz. Zenginliğimizi yeniden üretip komşularımızla paylaşmak, akşam gezmeleri yaparak birlikte “çiğdem çitlemek” istiyoruz. Bunu başaramazsak hüzünden "ince hastalığa" yakalanıp öleceğiz.


İrfan O. Hatipoğlu
Mustafa Kemal Üniversitesi

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)