İzmir Yangını


13 Eylül 1922 günü, İzmir’in merkezi noktalarında başlatılan yangının hedefi, imbat rüzgârının da tesiriyle Osmanlı mahallesinin yakılmasıydı.

YANGIN İLE GELECEĞİ DEĞİŞEN İZMİR

15 Mayıs 1919 günü, emperyalist ülkelerin izni ve desteğiyle, İzmir Yunan işgaline uğrarken, bu acıları önce İzmir ve sonra da tüm Anadolu halkı yaşamıştır. Yaklaşık üç yıl süren Yunan işgalinin Anadolu’da bıraktığı izler, aradan doksan yıl geçmesine rağmen hâlâ belleklerdedir.
Yunanlılar, işgal ettikleri Anadolu topraklarından geri çekilirken, acaba Anadolu’da neler yaşanmıştı? Ege Bölgesi’nde Kula ve Akhisar dışında her yeri yakan Yunanlılar, 9 Eylül 1922 tarihinde, ‘Bana yar olmayanı kimseye yar etmem’ düşüncesiyle mi İzmir’i yakmışlardı?
13 Eylül 1922 günü, İzmir’in merkezi noktalarında başlatılan yangının hedefi, imbat rüzgârının da tesiriyle Osmanlı mahallesinin yakılmasıydı. 14 Eylül günü, imbat rüzgârının yerini güney-güneydoğu yönünden esen rüzgârın almasıyla, batıda yer alan Levantenlerin mahallesine doğru yayılmaya başlayan yangın, 15 Eylül’de kontrol altına alınabildi ve ancak 18 Eylül’de söndürülebildi. Bu tarihe kadar Ermeni ve Rum mahalleleri tamamen, Levantenlerin yaşadığı Frenk Mahallesi ise kısmen yanmıştır. Yangında yaklaşık 2.600 dönümlük bir alanda, 25 bin ev, işyeri, kilise, hastane, fabrika, depo, otel ve lokanta yok olmuştur.
Yaklaşık üçte ikisi yanan İzmir’in bu yangınla sadece coğrafi kimliği değil, ticari ve sosyal hayatı da değişmiştir. 19. yüzyılın Paris’i olarak nitelendirilen İzmir, yangınla birlikte güzelliğini ve ticari hayatını tamamen kaybetmiştir. Çünkü yüzlerce yıldır kapitülasyon ayrıcalığıyla İzmir’in ticaretini yönlendiren Levantenler, evsiz ve barksız kalmışlardır. İzmir yangını sonucu yaklaşık 3-5 bin civarında Levanten ailesi şehirden göç etmek zorunda kalmıştır.
İzmir yangınını kimlerin çıkardığı konusunda birçok varsayımlar bulunmaktadır. O günlere tanıklık yapanların anılarıyla İzmir yangınını inceleyelim.
İzmir’e girerken, “Eğer, bu güzel şehre bir şey olsaydı çok üzülürdüm” diyen Mustafa Kemal, gözleri önünde Selanik’e benzettiği İzmir’in yanışına şahit olmuştur. Bazı araştırmacılar, İzmir yangınına Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın kayıtsız kaldığını yazarlar. 10 Eylül 1922 günü Konak ve Karşıyaka’da Yunan bayrağını yerden kaldırtan Gazi’nin, kendi toprağı olan ve Kurtuluş Savaşı’nın sembolü olan İzmir için, “İzmir’in yanışına kayıtsız kaldı” denmesi bence aymazlıktan başka bir şey değildir.
İzmir yangını sırasında, Kordonboyu’ndaki (şimdiki Atatürk Müzesi) Gazi’nin karargâhında olan Falih Rıfkı Atay“Çankaya-Atatürk, Doğumundan Ölümüne Kadar” adlı kitabındao günü şöyle anlatıyor:
“…İzmir yanmaktaydı. Şehrin içinden ve savaş boyundan akıp gelen Rumlar, ilk medeniyetlerin halkı, orta çağı Müslümanlarla beraber geçirerek, yurtlarında ve yuvalarında rahatça yaşamışlardır. İzmir’in ve Batı Anadolu’nun tarımını, ticaretini ve bütün ekonomisini ellerinde tutan, saraylar, konaklar, çiftlikler içinde ömür süren halk, yirminci yüzyılın yirmi ikinci yılında bir daha dönmemek üzere ayrılıp gitmek için bir tekne parçasına can atmaktaydı.
Yangın yaklaştığı için yaverleri ve dostları telaşlı idi. Gazi, kendisini evden çıkmayı kim teklif ettiyse terslediği için bize geldiler ve:
- ‘İstanbul’dan yeni geldiniz. Belki sizi azarlamaz. Bir de siz söyleseniz’ dediler.
Kordon boyunu tıklım tıklım dolduran halk içinde birçoğu da kılık değiştiren Yunan askerleri ve subaylarının bulunduğunu biliyorlardı. Tehlikeyi biz de anlıyorduk. Fakat Gazi’ye akıl öğretmek için İzmir’e gelmemiştik.
Nihayet yangının kızıl ve korkunç dili, hemen önümüzdeki binaların çatılarını yalamaya başladı. Çıkmak gerekiyordu. Fakat nasıl?”
Yangın çıkışının ertesi günü olan 14 Eylülde, Gazi, Latife Hanım ile Uşakizade Köşkü’nün balkonundan yanan İzmir’i üzüntüyle seyretmiştir. Salahaddin Güngör, “Yakınların Ağzından Atatürk” adlı eserinde şunları yazar:
“Gazi, Latife Hanım’a dönerek;
-‘Bu yangın yerinde size ait emlak var mı?’ Diye sorunca, Latife Hanım şu yanıtı verir:
-‘Mülkümüzün önemli bir kısmı yanan sahadadır. Fakat ne önemi var Paşam. İsterse hepsi yansın. Yeter ki siz sağ olun. Bu mesut günleri gören insanlar için malın ne kıymeti olur. Memleket kurtuldu ya… İleride onları yeniden ve daha güzel şekilde yaptırırız.’
Gazi, gözlerini alevlerden ayırmadan:
‘Evet’ diye gürler. ‘Yansın yıkılsın. Hepsinin tekrar yerine gelmesi mümkündür.’”
Ahmet Priştina Kent Arşivi APİKAM Müdürü Oktay Gökdemir, Cumhuriyet, Gazetesinde “Cumhuriyetin İzmir’i ‘Ateşin Gelini’” adlı makalesinde, 1910-1922 yılları arasında, İzmir İtfaiye olan Şefi Paul Grescovich’in (Sırp asıllı Avusturya-Macaristan vatandaşıdır) raporuna dayanarak şunları anlatır:
“11/12 Eylül gece yarısından bir saat sonra Ermeni Mahallesi’nde yangın çıktığını haber verdiler. İtfaiye erleriyle yangın yerine hareket edip, Rum Hastanesi’ni geçerken 120–150 kadar çoluk çocuk ve kadın acı acı bağırıyorlardı. ‘Niçin bağırıyorsunuz?’ diye sordum; ‘Ermeniler bizi yaktılar, Seyis Hanı içerisinde oturuyoruz’ dediler. Bunlar Rumlardı. Bu insanların, Ermeni evlerine bitişik oturduklarını ve Ermenilerin duvardan bir delik açtıklarını ve delikten çokça gaz dökerek evi ateşlediklerini söylediler. Onları sabaha kadar çıkmaz sokak içinde muhafaza ettim. Ve sabahleyin devriyeye teslim ettim.
13 Eylül saat 10.30’da Ermeni Mahallesi’nde ateş görüldüğünü haber verdiler. İtfaiye ile birlikte giderken Ermeni Kilisesi’nden 50 metre mesafede bir Ermeni evinin yandığını gördüm. Evin alt katından şiddetli bir ateş çıkıyordu. Mecburi biraz geriye gittim ve etrafa yayılmaması için söndürmeye uğraşırken, Ermeni Kilisesinde yangın çıktığının haberini verdiler.
…Kilisenin binalarında ateş yoktu. Yalnız küçük bir bina civarında, bahçede 200 kadar üzerine yağ dökülmüş eşya balyası ile paçavralar, bir yere toplanmış, üzerine de 200 kadar tüfek ve çokça da cephane konmuştu. Ateş de bunların arasından çıkıyordu. Aynı zamanda ateş içerisinde devamlı patlamalar oluyordu.”
Büyük Taarruz başladığı anda, Yunan subay ve askerlerinin ağızlarından; ‘İzmir'i Türklere bırakmaya mecbur kalırsak yakacağız’ şeklinde sözler duyduğunu ifade eden Greskoviç, raporunun devamında İzmir yangını ile ilgili şunları yazar:
“Biz yangını söndürmeye çalışırken, Ermeniler ateş ediyor ve atılan mermiler yangın tulumbalarına isabet ederek zarar veriyordu.”
30 Eylül 1922 tarihli ‘Fransız Illustration’ gazetesinin nüshasında, İzmir yangınına ait en erken haberlerden birine rastlarız. Gazetedeki bu haber, 14 Eylül 1922 tarihli G. Ercole adındaki muhabire aittir. (Pelin Böke, İzmir 1919–1922 Tanıklar, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 2006, s. 207–215.) Haberin içeriği şöyledir:
“…Saat ikiye doğru Ermeni Mahallesi üzerinden bir duman bulutu yükseliyordu. Bununla birlikte, bu yangın genişlemiyor ve sönme eğilimi gözüküyor. Buna rağmen kaçmak isteyen, paniğe kapılmış insanlar rıhtımda toplanıyor. Bir Amerikan vapuru, ABD konsolosluğu önünde, hareket etmek zorunda, çünkü insanlar o vapura binmek için kendilerini denize atıyor. O anda yine Ermeni Mahallesi’nde, daha önemli iki yangın başlıyor. Durum ciddileşiyor, çünkü güneyden gelen rüzgâr artıyor ve alevler Avrupa Mahallesi’ne doğru ilerliyor. Silah sesleri geliyor, el bombaları patlıyor. Türk işgali altında yaşamaktansa ölmeye karar vermiş olan Ermeniler, evlerinde yangın çıkardılar ve Türk askerleriyle savaşmaya başladılar. Cephanelik korkunç bir gürültüyle infilak ediyor. Saat akşamın dokuzu; biz farkına varmadan gündüzden geceye geçtik. Gökyüzü geniş bir ateş bulutuna dönmüştü.”
8 Eylül 1922 tarihinde Amerikan savaş gemisi ‘Lawrence’ ile İzmir’e gelen Mark O. Prentiss, İstanbul’daki Amerikan Amirali Bristol’e İzmir yangınıyla ilgili rapor hazırlamıştır. “Yangını Türkler değil, Ermeniler ve Yunanlılar başlattı” diyen Prentiss, raporunda şunları yazmıştır:
“Öyle görünüyor ki, Amerika’da hemen herkes İzmir’deki şiddete son bir trajedi olarak eklenen yangının Türklerin sorumluluğunda olduğuna inanmaktadır. Üst düzey önem taşıdığı kabullenilen böylesine bir suçlama Türklerin üzerine atılamaz. İzmir, doğu savaşında ele geçirilen en büyük ödüllerden biriydi. Halkın ve ordunun acil gereksinimi için kullanılan depolar evlerdi. Bunları neden yaksınlar?
Bu genel bilginin öğesi olarak diğer yandan Ermeni ve Rumlar bu bölgenin nefret ettikleri düşmanın eline geçmesine izin vermediler. Yangından birkaç gün önce İzmir’de bulunan bir rapora göre örgütlenmiş genç bir Ermeni grubu, eğer şehir Türklerin eline geçerse şehri yakmaya ant içmişlerdi. Ermeniler bu planı gerçekleştirebilmek için yeteri kadar hazırlık yapmışlardı.”
Mehmet Sırrı ve Michelle Camberes’in sahibi olduğu İzmir’de Fransızca olarak yayınlanan ‘Le Levant’ gazetesinin 21 Eylül 1922 tarihli İzmir yangınıyla ilgili haberi:
“...Yangın, eş zamanlı olarak Basmane’deki ve Soğukçeşme’deki Ermeni evlerinde başladı ve art arda Ayavukla’da, Ayaparaskeri’de ve Kireçağırı Mahallesi’ndeki Ermeni evlerinde çıktı. Yangından önce bütün Ermeni evleri kapalıydı ve herhangi bir hayat belirtisi yoktu. …Hatta Ayavukla mahallesinde bir Ermeni’nin kendi evini ateşe vererek çıktığı görüldü. Birçok evde yangını körükleyen paçavra parçalarına rastlandı. Bu mahallelerde yaşayan Ermeniler, aynı zamanda yangını söndürmek isteyen itfaiye erlerine ateş etmeye başladı. Ermeni mahallelerinde ve çarşıda bomba atan Ermeniler görüldü ve tutuklandılar. Darağaç’ta Yordani Aleksiyati adlı bir Rum, evini yakarken yakalandı. Kendisine bunu yapması için bir Rum görevli tarafından para verildiğini itiraf etti. Anadolu’daki Ermeni alaylarını örgütleyen meşhur Torkom, Yunanlılara İzmir’i terk etmeden önce şöyle seslenmişti; ‘Siz İzmir’i Türklere bırakarak kaçın. Biz ancak öldükten sonra İzmir’i onlara teslim edeceğiz.’ Gerçekten de İzmir’i yakmak için burada bir Ermeni komitesi kurulduğu anlaşılıyor.”
Başkumandan Gazi Mustafa KemalPaşa, 15 Eylül 1922 tarihinde Fransız Amirali Dumesnil ile İzmir Göztepe’deki Uşakizade Köşkü’nde uzun bir görüşme yapmıştır. (Atatürk’ün Bütün Eserleri, Cilt.5, Kaynak Yayınları, İstanbul 2002, s. 284–286.)
AmiralDumesnil İzmir yangınıyla ilgili Gazi Mustafa KemalPaşa’ya şunları söylemiştir:
“Yangın çıkaranların Türkler olduğuna dair şehirde söylentiler dolaşıyor. Birçok kişi Türklerin ateşe gaz döktüklerini gördüklerini birtakım detaylarıyla birlikte anlatıyorlar. Ben derhal kurmay heyetimin subayları tarafından araştırma yaptırdım. Yapılan bu araştırmada dolaşan söylentiler doğrulanmadı. Fakat söylentiler dolaşmaya devam etmektedir. Söylendiğine göre İngiliz Amirali Türklerin yangından sorumlu olduğuna inanıyor.”
Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın AmiralDumesnil’e yanıtı ise şöyledir:
“…Yangın çıkarmak üzere bir teşkilatın kurulmuş olduğunu biliyorduk. Hatta Ermeni kadınlarının üstünde ateş tutuşturmak için malzeme ele geçirdik. Birçok kundakçıyı tutukladık. Gelişimizden önce kiliselerde yangın çıkarmayı kutsal bir görev gibi gösteren nutuklar atılmıştır.”
7 Mart 1923 günü,“Evet, bu yangın hoş olmayan bir olaydır” diyen Gazi Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’daki İtilaf Devletleri Temsilcisi Amiral Bristol’e, gazetelere ve kolordulara gönderdiği İzmir ve Ermeni konulu mektubunda:
“İzmir’de yapıldığı gibi bir uydurma Ermeni katliamıyla, tüm dünyayı aldatmak için yaratılan bu kin ve hırs ürünü propagandaların niteliği hakkında, uygarlık ve insanlık dünyasının bir kere daha aydınlatılması gerekir. Bu suretle haksızlığa uğramış Türk ulusunun iğrenç ve alçakça bir suçlamadan arındırılması için İtilaf Devletleriyle Amerika Hükümetinin adalet severlik duygularına başvururuz”demiştir.
Günümüzde de hala bu konuyla ilgili spekülasyonlar yapılmakta ve karalama çalışmaları devam etmektedir.
CHP Milletvekili Dr. Canan Arıtman, 09 Nisan 2010 günü Cumhuriyet Ege’de yayımlanan yazısında, belgesiz ve hayal mahsulü gerekçelerle İzmir yangını konusu ile ilgili ABD’nde bir TV kanalında yayınlanacak bir program için şunları yazmaktadır:
“ABD’deki HBO kanalında yayınlanan ve 18 Nisan’da Türkiye’de CNBC-E kanalında da gösterime girecek, senaristi Yunan asıllı George Pelecanos olan ‘The Pacific’ adlı dizinin üçüncü bölümünde 1922’de Türklerin İzmir’i yağmaladığı, yakıp yıktığı iftirası atılmaktadır. Uluslararası İzmir Araştırmaları Merkezi’ne göre ‘İzmir Yangını’ yeni bir soykırım maddesi olarak uluslararası alana çıkartılmaya hazırlanılmaktadır. Bu konudaki ilk girişimler 1992’de ABD’de Ermeni ve Yahudi lobilerinin birlikte çalışmasıyla başlatılmıştır. 1992 yılında Washington’daki Ayasofia Katedrali’nde Ermeni-Rum Ortodoks Kiliseler Birliği tarafından düzenlenen ayinde, İzmir’in Türkler tarafından ele geçiriliş tarihi olan 9 Eylül’ün “İzmir Soykırımı” olarak ilan edilmesi kararı alınmıştır. Bu tarihten 15 gün sonra ABD Temsilciler Meclisi’nde Rum lobisi yanlısı 3 üye, 9 Eylül 1922’de İzmir’i ele geçiren Türklerin Mustafa Kemal önderliğinde şehri yakarak, Hıristiyanlığı yok etmelerinin 75. yıldönümü nedeniyle bir suçlayıcı karar tasarısını imzaya açmışlardır. O tarihte bu tasarı kabul görmemiştir. Ancak geçtiğimiz Mart ayında ABD Temsilciler Meclisi Dışişleri Komitesinde Ermeni soykırımıyla ilgili kabul edilen tasarının tarihinin 1915–1923 arasına revize edilmesinin ardındaki gerçek Ermeni soykırım iddialarının İzmir’i, Cumhuriyet Dönemini ve Atatürk’ü de kapsamasının amaçlanmasıdır.”
Oysaki İzmir’i yakanlardan, İzmir’e nasıl kıydıklarının hesabını sormayı günümüzde hiçbir Türk vatandaşı istemez. Ancak, Türkiye’de yaşayıp da “İzmir’i Türkler yaktı, Atatürk’te seyretti” demek, daha önce de söylediğim gibi tam bir aymazlıktır. İzmir’in ilk Ortodontisi olan Ayşe Mayda, 7 yaşında yaşadığı İzmir yangınına, “Babam, İzmir’i Ermeniler yaktı” diye tanıklık yapmıştır. Halen İzmir’de canlı tanıklar yaşamaktadır.
Ermenilerin İzmir’i yaktıklarını yukarıdaki paragraflardaki belgelerle anlattım. Bu çalışma benim değil, Prof. Dr. Türkkaya Ataöv’ün ve AhmetPriştina Kent Arşivi APİKAM Müdürlüğünün senelerdir yaptıkları bir çalışmanın ürünüdür. 10 Nisan 2010

Ahmet Gürel

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)