Adalet Geldiği Gün Her Şey Çok Güzel Olacak Gerçekten



Hürrem Sönmez yazdı:

Önceki gün anneler günüydü. Tüm yurtta ve AVM’lerde coşkuyla kutlandı!

Annesi hayatta olanlar sarıldı öptü, olmayanlar geçmiş güzel günleri hatırlayıp kederlendi.

Evladı artık bu dünyada olmayanlar mezarları başında dua ederken, çocuğunun bir mezarı bile olmayan anneler, yıllardır beklediği aynı pencerenin önünde uzaklara daldı belki.

Siyasiler  alışılageldiği gibi Anneler Günü kutlama mesajları yayınladı yine. “Annelerimiz” diye başlayan cümleler kurdular.

365 günün bir günü annelere övgüler düzülen, diğer her güne en az bir annenin acısı düşen bir yerdeydik biz halbuki. “Annelerimiz” diye hitap edilerek, müşterek mülkiyete konu bir varlıkmış gibi  söz edilen o anneler, kendi içinde çeşit çeşitti zira.

Soma’da indikleri madenden geri dönemeyenler de bir anneden gelmişti dünyaya ama bazı annelerin  ve onların çocuklarının bir kıymeti yoktu işte bu ülkede. Beş yıl geçti üstünden, 13 Mayıs 2014’te ekmeğini kazanmak için yerin metrelerce altına inen 301 madenci, bir daha geri dönemedi. Ana-babaları, eşleri, çocukları, beş yıl boyunca duruşma salonlarında adalet bekledi. Sonuçta hiçbir üst düzey yetkiliye bir şey olmadı ve maden şirketinin sahibi geçtiğimiz günlerde serbest bırakıldı.

Geçenlerde okuduğum bir kitapta, “Adalet öyle bir erdemdir ki, o yoksa diğer bütün erdemlerin varlığı anlamsız hale gelir” diyordu. Biz unuttuk çoktan erdem neydi…

Cumhurbaşkanı anneler günü mesajında “Cennet anaların ayakları altındadır” hadisini hatırlatmış bu yıl da, “Annelerimizin ayaklarının altı öpülesidir” demiş.

Aladağ’daki yurt yangınında can veren bir kız çocuğu vardı. İsmi Cennet’ti. “Okulumu çok seviyorum, annem ve babam ben okuyayım diye her şeyi yapıyorlar, ben de okumak için her şeyi yapıyorum” yazmıştı defterine. Cennet anaların ayakları altındadır sözünü görünce hatırladım.

Bazı annelerin cenneti yurt köşelerinde yakıldı. Toprağın altındalar artık, Hepimiz şahidiz.

Bu memleketin kadınları, erkeklerden çok çekti hep, çekmeye de devam ediyor kahir ekseriyeti; kocadan, babadan, ağabeyden.

Evin erkeklerinin kararıyla eğitim hakkı elinden alınan pek çok kadın, var gücüyle kendi kızlarını okutmaya çalıştı bu ülkede “Onun hayatı başka türlü olsun, o benim yaşadığımı yaşamasın” diyerek. O anaların da pek bir hükmü yoktu ama ne yazık ki. Çocukları bir gecede çıkarılan fermanlarla yıllarca emek verdiği, üniversitelerinden, hastanelerinden, işyerlerindenkapı dışarı edildi. “Benim evladım okusun, yüksek mevkilere gelsin” diye dişinden tırnağından artıran annelerinin yanına döndü nispeten şanslı olanları.

Yani “Cennet annelerin ayakları altındadır” diye diye o anaların ahıyla  kendi cehennemimizi inşa ettik bu dünyada.

Askere gönderdiği evladı tabutta dönen bir annenin oğlunun çamurlu postalına sarıldığı bir fotoğraf vardı hatırlar mısınız? Bayrak asılmış o yoksul evlerinden birinde çekilmişti. Her anneler gününde “Başta şehit anneleri olmak üzere…” diye başlayan mesajlar yayınlanıyor yıllardır. O annelerin ne yaşadığı hiçbir zaman kimsenin umurunda olmadı. Aksine ‘barış’ diyenler terörist hain ilan edildi. Fotoğraftaki acı ve gözyaşları gerçek, “Başta şehit anneleri olmak üzere…” diye başlayan tüm basmakalıp cümleler yalandı oysa bu ülkede…

Cezaevi önlerinde itilip kakılan, beyaz yazmaları suç delili sayılan Kürt anaları ise devlet nezdinde analığının en hükmü olmayanlardandı daima. Onların anneler günü hediyesi, tartaklanarak gözaltına alınmaktı. Bu yıl da gelenek değişmedi.

Cumartesi Anneleri… Devlet erkanı  onlardan “Annelerimiz” diye söz etmez; bir sabah evden çıkıp bir daha geri dönmeyen evladının en azından bir mezar yeri olsun diye 23 senedir aynı meydanda bekleyen annelere, onları o meydandan kovalayarak gösterdi aksine bu anneler gününde hürmetini.

Velhasıl, böyle bir ülke burası, anneliğin ne kadar kutsal, ne kadar ulvi bir mertebe olduğundan dem vurup duran bazı erkeklerin “Karı gibi arkamdan konuşuyorlar” cümlesini rahatça kurabildiği bir ülke örneğin…

Son zamanlarda herkesin dilinde aynı cümle var: “Her şey çok güzel olacak.” En karamsar olanlarımızın dahi içini ısıtıyor, yüzlerde bir tebessüm yaratıyor bu cümle. Öyle kötü şeyler gördük ki bir şeylerin güzel olacağına inanmaya ihtiyacımız var elbette, insanız sonuçta. Ancak hepimiz farkındayız ki bir şeylerin güzel olması ancak adaletle mümkün. Her yıl birbirine benzeyen klişe cümlelele kutsanan anneler için, adı anılmayıp anneliğinin hükmü olmayanlar için anlamlı olacak tek bir şey var: Adaletin yerini bulması.

Bize umut veren “Her şey çok güzel olacak” sloganı değil aslında, son zamanlarda daha dikkat çekici bir ses yükseliyor memleketin farklı köşelerinden: “Hak, hukuk, adalet.”

Bir kadın öldürülüyor, “Hak, hukuk, adalet” diyerek yürüyor kadınlar. Bir çocuk tecavüze uğruyor, mahalleli karakol önünde toplanıyor: “Hak, hukuk, adalet.” Çevre katliamına isyan eden genç de hakkını arayan işçi de aynı söz dizisiyle ifade ediyor öfkesini. Ana muhalefet lideri Meclis’te konuşuyor, arka sıralarda aynı sözcükler yankılanıyor. Verdiği oy ‘hukuk’ yoluyla gasp edilen seçmenler sokağa çıkıyor “Hak, hukuk, adalet” diyerek.

Bu ülkenin yargıçları, savcıları… Siz “Yargı için yandaş demek uygun değil” gibi beyanatlar verirken, cübbenizde ilikleyecek düğme ararken toplumdan bir ses yükseliyor duyuyor musunuz? Hak, hukuk, adalet.

Eğer bu ülkede bir şeyler çok güzel olacak ise hamasi nutuklarla, telkinlerle değil “Hak, hukuk, adalet” diyen halkların bu talebiyle olacak. Varoşlardan, mutena semtlerden, Meclis sıralarından, varsıllardan yoksullardan aynı söz dizisi yükselirken Magna Carta Libertatum’ dan sekiz asır sonra bu topraklarda, insanlar birbirine sekiz asırlık bir bilgiyi hatırlatıyor: “Adalet satılamaz, geciktirilemez, hiçbir hür yurttaş ondan yoksun bırakılamaz.”

Adalet geldiği gün her şey çok güzel olacak gerçekten…
Tags

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)