Emperyalizmin Oyunları ve Ahmet Türk


Aslında emperyalizmin gerek Osmanlı, gerek Türkiye Cumhuriyeti, gerekse Ortadoğu üzerindeki oyunları herkesin gözü önünde cereyan ettiği için, muvafık, muhalif, herkes işin farkında.

Elbette bütün taraflar bu oyunları kendi lehlerine çevirmek istiyor, kimisi emperyalistlerle birlikte saf tutuyor, kimisi ise emperyalizme karşı kesin tavır koyuyor.

Emperyalizm ilginç bir olgu:

Denetlemek istediği coğrafyanın bütün kılcal damarlarına nüfuz ediyor…

Yandaşlar yaratıyor…

Kimi zaman sert, kimi zaman yumuşak yöntemler kullanıyor…

Siyasete doğrudan ve dolaylı olarak müdahale ediyor…

İktidarlarla da muhalefetlerle de işbirliği yapıyor…

Devletten devlete, kurumdan kuruma, şirketten şirkete, halktan halka, aydından aydına temaslar, ilişkiler kuruyor…

Siyasal ve askeri gücünün yanında ekonomik ve kültürel gücünü de kullanıyor…

Ve insanlığın eriştiği en yüksek teknolojiyi, en büyük gücü temsil ettiği için de hem cazip hem de etkili oluyor. Cazip oluyor, çünkü ülke içinde ve dışında başarılı olmak, büyük ölçüde emperyalizmin denetlediği kurum ve kurallarla gerçekleştirilebiliyor…

Etkili oluyor, çünkü ülke sınırlarını aşmak, dünyaya açılmak için kullanılan bütün yollar, yöntemler, araçlar, emperyalizme çıkıyor.

Bu cazibe ve bu güç, kimilerinin bilinçli olarak emperyalizmin doğrudan emrine girmesine yol açıyor…

Kimilerini de, mevcut düzen içinde yaşamanın zorunlu kıldığı kurum ve kurallardan dolayı, dolaylı olarak işbirliğine yöneltiyor…

Tabii net ve kesin olarak karşı tavır koyanlar da var…

Onların başına nelerin geldiğini de herkes görüyor! Ama bu gerçekler kimseyi umutsuzluğa sevk etmemeli, teslimiyetçiliğe yol açmamalı…

Çünkü emperyalizmin kendi içinde taşıdığı birtakım çözülemez çelişkilerin gerçekleri de var:

Emperyalizmin en büyük çelişkisi, sahip olduğunu ve temsil ettiğini iddia ettiği demokrasi ve insan hakları gibi ilkelerle, dış politikalarının çatışması!

İkinci büyük çelişki, yine bu değerleri benimseyen, bu değerlere göre eğitim almış olanların, sırf bu değerlerden dolayı emperyalizme karşı çıkması…

(Mustafa Kemal Atatürk örneği ve Huntington’ın böyle oluşumları önlemek için İslama dayattığı, “kendine özgü” antidemokratik, yerel değerler sistemi bu çelişki sonucunda ortaya çıkmıştır.)

Elbette üçüncü büyük çelişki de, dayattığı ekonomik ve siyasal sistemin bir süre sonra krizlere yol açması ve (son dünya ekonomik bunalımlarında görüldüğü gibi) doğrudan emperyalistleri de vurmasıdır.

Belki dördüncü olarak, diyalektiğin kaçınılmaz kuralına, “Dünya Sosyal Forumu” adı altında bilinen ve emperyalizmin içinde barınan ve gelişen antiemperyalist antitez küresel akımlara da (bu arada “Occupy Wall Street” gibi hareketlere) işaret edilebilir.

***

Bu kadar uzun bir girişi, “Türkiye’nin sorununu” irdelerken, sözü Türkiye’deki Kürt siyasetinin önemli isimlerinden Ahmet Türk’e getirmek, ve onun da emperyalizmin Ortadoğu ve Türkiye üzerindeki oyunları açısından geçen yazımda açıkladığım çerçevede, (ırkçılığın ve dinciliğin acımasızca kullanılması bakımından) benim gibi düşündüğünü, (ya da benim onun gibi düşündüğümü) belirtmek için yaptım:

Ahmet Türk’ü tanımam.

Hayatımda bir kez, bundan birkaç yıl önce, Ankara’ya giderken bir uçak yolculuğunda karşılaştık. Daha çok o konuştu, ben dinledim.

Bütün söyledikleri iki ana konuda odaklanıyordu:

Birinci olarak, Ortadoğu’da emperyalizmin oyunlarına dikkat çekiyor ve bu oyunlara gelinirse çok kan döküleceğini belirtiyordu.

İkinci olarak, etnik ayrımcılığa dayalı politika izlemenin sadece kan dökülmesi sonucunu doğuracağını vurguluyordu.

O günden beri de görüşmedik.

Bu söylediklerini, yayından kaldırılmadan önce altı yıl süren NTV’deki “Yorum Farkı” programında, o günden beri en az üç dört kez tekrarladım.

Bu sütunda yazdım da.

Sözlerinin bence çok doğru teşhisler olduğunu, kendisinin bu konudaki görüşlerine bütünüyle katıldığımı vurguladım.

“Türkiye’nin sorunu” açısından emperyalizm olgusuna değinirken, Ahmet Türk’ün bu fikirlerini bir kez daha belirtmek ve vurgulamak istedim.

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)