Ordumuzu artık Tayyip savunuyor!


Sevgili okuyucularım, Tayyip dış gezilerde boy gösteriyor. Ukrayna’da yanındaki yandaş gazetecilere açıklamalar yaptı. Hep aynı sözler, aynı masallar!

Şimdi sırada Genelkurmay Başkanı Necdet Bey’i savunması var. Ona sürekli arka çıkıyor, onun yıpratılmasını asla ve kesinlikle istemiyor. Bakınız neler diyor:

“TSK ile ilgili olarak her şeyi her zaman, her yerde söyleyemeyiz. Ama Allah izin verirse bunları ileride kaleme alacağız!”

Herhalde geçmiş dönemi suçlayacak da, nedense şimdi söyleyemiyor. Sonra sözlerini sürdürüyor:

“Necdet Paşa 45 yıldır TSK çatısında görev yapan biri. Onun için ‘Başbakanın da, iktidar partisinin de yalakasıdır’ ifadesini kullanmak nasıl izah edilebilir? Bu tür hakaretlerle bu insanların morali bozuluyor. Bu ordu terörle mücadele ediyor, bu ordu bizim ordumuz.”

Yakın geçmişe kadar Türk Ordusu’nun komuta kademesine ve her rütbeden komutanlarına ana avrat sövenleri, karılarını orospu ilan edenleri, subayların intihar etmesine neden olanları Tayyip bilmez mi!

Dağ başlarında yıllarca PKK ile bire bir vuruşan komutanların “Darbeci, terörist” diye içeri atıldığından ve yıllardır hapiste olduğundan acaba haberi olmamış mıdır!

Eski Genelkurmay Başkanı dahil nice subaylarımız yok yere mahkemelere sevk edilip tutuklanırken, nice aileler perişan olurken, bazıları fuhuş çetesi kurmaktan, bazıları casusluktan yargılanırken, Tayyip’in aklına “Bu ordu bizim ordumuz” demek gelmiyordu.

Demek ki bu ordu Necdet Bey dönemine kadar “Bizim ordumuz” değildi! Belki Ermeni, Yunan, Japon, İtalyan ordusuydu!

Ne zaman ki Necdet Bey’i büyük başarıyla Genelkurmay Başkanı yaptı, o zaman aklına
ordumuzu savunmak geldi!

* * *

Dün gazetelerde CHP Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran’ın sözleri yer alıyordu:
“Yargı AKP yargısı, medya AKP medyası, bürokrat AKP bürokratı, işadamı yandaş olmuş durumda.

Genelkurmay Başkanı da AKP paşası olmuş durumda.”

Sevgili okuyucularım, geçmişte ve şu son 10 yıllık AKP iktidarında yaşananları bir anımsayınız.

Cumhuriyet tarihinde hiçbir Genelkurmay Başkanı böyle polemik konusu olmamıştı.

İktidar ve yandaşları, Necdet Bey o makama gelene kadar ordumuzu hep eleştirdiler. O kadar ki, yandaş medya tarafından ordumuza en alçakça hakaretler ve iftiralar yağdırıldı.

Ne zaman ki Necdet Bey o makama oturtuldu, Türk Ordusu’nun bir numaralı savunucusu
kesildiler!

Bu durumun tuhaflığını düşünmesi gerekenlerin başında Necdet Bey gelir!

* * *

Dün haberler vardı. Güneydoğu’da teröristlere karşı büyük operasyonlar düzenleniyor ve epeycesi öldürüldü. Operasyonlarda hava kuvvetleri de kullanılıyor. Bu amaçla çok sayıda savaş uçağı dün üslerinden kalkıp Diyarbakır’da konuşlandı.

Türkiye ve özellikle Kuzey Irak’taki terör üsleri bir kez daha bombalanacak.

Şimdi biraz geçmişe dönelim ve Tayyip’in bu konuda söylediklerine bakalım. Beyefendi o sırada -1990’lı yıllarda- Necmettin Erbakan’ın öğrencisi ve İstanbul’da Refah Partisi il başkanı. Yani henüz Başbakan falan olmadığı gibi, bunu rüyasında görse hayra yoracak durumda değil!

Ordumuz Kuzey Irak’ta operasyon yapıyor, jetlerimiz terör üslerini bombalıyor… Ve bakınız Tayyip o günlerde ne diyor:

“Hâlâ terörü Cudi Dağı’nda arıyorlar, Kuzey Irak’ta arıyorlar. Terör Meclis’te, terör Bakanlar Kurulu’nda. Orada işi halledin. Cudi Dağı’nda basmadıkları bir santimetrekare yer kalmamış. Yalan!

Bir santimetrekare dedikleri Cudi Dağı’nı geçen hafta yine bombaladılar. Hani bir santimetre yer kalmamıştı.”

Sonraki sözleri ise tam anlamıyla müthiş!

“Kuzey Irak’ı bombaladılar, televizyonda da gösteriyor. Yukarıdan uçaklar gidiyor, bombaları indiriyor. Niye?..

Yahu Amerika bomba satacak, silah satacak. Stoklarının erimesi lazım ki tekrar o
stokları doldursun. Onun tatbikatını yaptılar.

Olay bu kadar basit. Yok şuymuş buymuş, hepsi hikaye.”

O günlerde Kuzey Irak’ın bombalanmasını “Amerikan tezgahı” olarak gösteren şahıs işte bu Tayyip!..

Çünkü o dönemde Atatürkçü, Cumhuriyet ilkelerinin savunucusu bir Türk Ordusu vardı.

Aynı şahıs şimdi Amerika’nın kucağına düşmüş, gıkını çıkaramıyor.

Şimdi ise jetlerimiz oraları yeniden bombalarken “Bu ordu bizim ordumuz” diyor, “Aman
Paşamızı ve ordumuzu yıpratmayalım” demeye getiriyor.

Tayyip’in geçmişte neler dediğini iyi bilin, sonra bugününe bir bakın ve nasıl 180 derece çark ettiğini görün!

Farkları fark edin!

Balyoz davasında karara doğru

Balyoz davasında yargılanan emekli tümgeneral Deniz Kutluk’un eşi İrem Kutluk’tan dün bir mesaj aldım. Eşleri aylardır hapis yatarken, Çetin Doğan’ın eşi Nilgül Doğan’la birlikte İrem Hanım da olmayacak suçlardan hapis istemiyle yargılanıyor. Silivri’deki emekli korgeneral Engin Alan’ın eşi Nevin Alan da yargıya hakaretten yargılandı, hapis cezası aldı, cezası ertelendi.

Balyoz ve Ergenekon sanıklarının çok sayıda avukatı da aynı gerekçelerle yargılanıyor. Bazılarının duruşmaya girmesi mahkeme tarafından yasaklandı!

Baskı sadece tutuklular için değil, aile bireyleri ve avukatları için de geçerli.

Davalar bu koşullarda sürüp gidiyor. Şimdi gelelim İrem Hanım’ın mesajına:

“Balyoz davasında sona geldik. 21 Eylül günü kararın açıklanacağı söyleniyor. Verilecek karar içimize sinecek mi? Duruşmaların yürütme şeklini ve gerçeklerin nasıl gözardı edildiğini, kararların nasıl sadece hakimlerin ön yargılarıyla ve kanaat üzerine verildiğini bilenler olarak bizlerin içine hiç sinmeyecek.

İyi bildiğiniz birkaç noktayı bir kere daha özetleyeceğim için beni mazur görün.
Adil yargılamaya ilişkin kaygılarımız davanın başından beri giderilemedi. Delil değerlendirme aşaması, sanık avukatlarının tüm itirazlarına rağmen atlandı.

Sanıkların tanık dinletme talepleri reddedildi.

Birçok ulusal ve uluslararası bilirkişi raporları ile şüpheli duruma düşen
dijital delillerin mahkeme tarafından atanacak tarafsız bir bilirkişi heyeti
tarafından tekrar incelenmesi için defalarca yapılan taleplerin tümü reddedildi.

Sanıkların aylar boyunca yaptığı savunmaların bir satırı bile dikkate alınmadı.

İddianamenin kopyası şeklinde olan ve sanıkların reddettiği esas hakkındaki mütalaa, henüz tüm sanıkların ön savunmaları bile tamamlanmadan mahkeme tarafından kabul edildi.

Kamu tanıklarının lehte delilleri burada yer almadı.

Tüm sanık ve avukat taleplerinin reddedilmesi üzerine, avukatlar adil yargılama yapılmadığı gerekçesiyle duruşmalara girmeyi reddettiler.

Avukatları duruşmada olmadığı için sanıklara söz bile vermeyen mahkeme, son verdiği kararla, avukatları bulunmasa da sanıkların son savunmalarını istedi.

Son anda bile, hayali darbe teşebbüsünden zarar gördüğü iddia edilen üç kişinin müdahillik (aleyhte tanıklık) talepleri kabul edildi.

İşte, davanın sonuna tüm bu olumsuzluklarla geldik. Soru işaretleriyle dolu olan bu süreç sonunda mahkemenin vereceği karar sizin içinize sinecek mi?”

İrem Hanım’ın sorusuna yanıt vereyim:

Başkalarını bilmem ama benim içime sinmeyecek.

Emin Çölaşan

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)