Devletin merkezi buharlaşıyor

Kamu kuruluşları, sermayenin emrine daha dolaysız girebilmek için İstanbul'a taşınma kuyruğundalar. Devleti şirketleştirme yolunda emin adımlarla ilerliyorlar.


Merkez Bankası'nın İstanbul'a taşınması konusunda verilen demeçler ve yapılan yorumlar, başkent ve egemenlik konularını yeniden gündeme getirdi. Liberal reformların bir parçası olarak sunulan kamu bankalarının İstanbul'a taşınması süreci, beklendiği gibi Merkez Bankası'nı da içine aldı.

Ekonomiden sorumlu devlet bakanı, hafta başında yaptığı açıklamada Merkez Bankası'nın (MB) idari merkezinin İstanbul'a taşınacağını söylemiş, MB başlangıçta böyle bir karar alındığını inkar etse de sonrasında Başkan Durmuş Yılmaz, bu konunun uzun süredir gündemlerinde olduğunu açıklamıştı.

Dayatılan ve alternatifsiz gösterilen neoliberal yaklaşıma göre MB, sadece faizleri belirleme yetkisini kullanmalı, sermaye hareketleri ve kur üzerindeki denetimine son vermeli. Bu durumda Banka, diğer bankaların birer oyuncu olarak yer aldığı para piyasasında gösterge faizleri belirler ve gerisine karışmaz. Bu faizleri belirlerken siyasal iktidardan bağımsız bir enflasyon hedefini hesaba katar.

Bu noktada ulusal egemenliğin bir simgesi olan, ulusal parayı basan ve değerini korumakla yükümlü olan Merkez Bankası önce bir para piyasası bekçiliğine indirgenmiş, sonra da bu görevi İstanbul'da yapmasının daha verimli olacağı iddia edilmiş oluyor. Hatta bankacılar arasında öğle tatillerinde Merkez Bankası teknokratlarıyla kurulacak olan temasın kapsamı ve niteliği şakayla karışık tartışılmaya başlandı bile.

Ankara boşalıyor
Bir devlet bankası olmasa da kamu sermayeli sayılan Türkiye İş Bankası'nın İstanbul'a taşınmasıyla başlayan süreç, 2001 krizinde kamu bankalarının aldığı yarayla birlikte, bu bankaların Ziraat Bankası hariç diğerlerinin İstanbul'a taşınarak özelleştirilmesini gündeme getirdi. Emlak Bankası, tasfiye edilerek Halk ve Ziraat Bankalarıyla birleştirildi, Vakıfbank ve Halk Bankası için de taşınma hazırlıkları başlatıldı. Satışı süreci başlatılan Şekerbank da taşınma kervanına katıldı. Son olarak Ziraat Bankası, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK) ve Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) da taşınması istenen kurumlar arasına katıldı. Böylelikle Türkiye'nin finans başkentinin İstanbul olduğu iddiasıyla tüm mali sistem kurumlarının İstanbul'da bulunan yerli ve yabancı tekellerin merkezleriyle Levent-Maslak hattında kucaklaşması sağlanmış oluyor.

Taşınma kervanına Merkez Bankası'nın da katılmaya çalışılması, gelinen son noktayı gözler önüne seriyor. Levent'te MB için tahsis edilen arsa, Dubai Towers için ayrılan bölge, Yapı Kredi Plaza, İsrail Büyükelçiliği, Sabancı Holding (Akbank) ve son model iki dev alışveriş merkezinin arasında yer alıyor. Bankanın bağımsızlığının, ülke ekonomisinin temel sorunlarından bağımsızlık, mali tekellere yakınlık olarak algılandığı anlaşılıyor. Bilindiği gibi uygulanan IMF politikalarında MB'nin sadece enflasyonla mücadele amaçlı faiz müdahalesi yapması, spekülatif sermaye hareketlerinin vereceği zararları engelleme, bankaların kısa vadeli heveslerle piyasa çalkantısı yaratmasının önüne geçme ya da yatırım ortamının iyileştirilmesi gibi hedeflerden uzak tutulması dayatılıyor.

Başkent devletin temel kurumlarının yeri
Hollanda, ABD, Kanada gibi birçok ülkede başkentlerin mali ve sanayi merkezlerden uzak küçük kentler olması olgusunun, devletin göreli özerkliği ve hakem rolünü güçlendirdiği, bürokrasiyi yolsuzluklardan uzak tuttuğu da güçlü tezler olarak ileri sürülüyor.

Merkez Bankası gibi ulusal egemenlik sembolü bir kurumun, giderek yabancı sermaye tarafından daha fazla ve daha hızlı ele geçirilen bankacılık sistemiyle "aynı mahalleye" taşınacak olmasının, zamanla başkentin İstanbul'a taşınması tezlerini daha güçlü gündeme getireceğinden korkuluyor.

Tekellerin derdi işlerini kolay halletmek
Türkiye'de özelleştirme ve devletin küçültülmesi politikalarının son hamlesinin bürokratik direnci kırma girişimi olması bekleniyor. 2005 ve 2006 yıllarında 18 milyar dolarlık özelleştirme tamamlanmış olacak ve özelleştirme programındaki 243 kuruluştan geriye 15 kuruluş kalacak. Sıradaki doğalgaz, elektrik, su dağıtım ihaleleri gibi ele geçirene bol nakit gelir vadeden özelleştirmeler, devlet kurumlarının yakın markaja alınmasına, hatta hazırlanan yasalara müdahale etme girişimlerine yol açıyor. Çoğu başarıyla sonuçlanan bu girişimler, devlet kurumlarıyla çok boyutlu yakın ilişkilerin bir sonucu. Bu zihniyetle, TBMM'nin Ankara'da bulunmasının bile, avanta ve çıkar peşinde koşan tekeller için aşılması gereken bir engel olarak görülebileceği kaydediliyor. Bu çerçevede özel banka yöneticilerinin, işlerini MB bürokratlarıyla öğle yemeğinde halledebilecek olması, ağızları sulandırıyor.

Habersol

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)