Değerli Dostlar;
Aşağıdaki “Kaybedeceğimi bile bile
“Isparta Şehir Hastanesi” Başlıklı yazımız 05 Ocak 2015 te kaleme alınmış ve
çok sayıda e- gazete de yayınlanmıştı.
Aradan yaklaşık 3 ay yani 90 gün geçti..
Ispartanın yerel basın organlarının bazılarında “Isparta Şehir
Hastanesi Kaçak, Ruhsatsız Yapılıyor! (Video)” haberleri yayınlandı.
Ne denli
haklıymışız.. Bu haberler üzerine “Isparta Şehir Hastanesi” yazımızı bir kez daha yayınlama gereği duyduk.
Saygılarımızla.
Kaybedeceğimi bile bile “Isparta Şehir
Hastanesi”
Posted: 11 Jan 2015 06:29
Akfen Holding tarafından kamu-özel sektör işbirliği (PPP) modeli ile755 yatak kapasiteli
Isparta Şehir Hastanesi'nin proje tanıtımı 09 ve 10 Ekim 2014'de yapıldı.
Proje tanıtım toplantısına, Akfen Holding
üst düzey yöneticilerinin yanı sıra Isparta Valisi, Kumu kurum ve kuruluşları,
özel sektör, Sivil toplum Örgütleri, Meslek Odaları ve Basın Kuruluşlarının
temsilcileri katıldı.
Akfen Holding üst düzey yöneticilerinin
verdiği bilgiye göre, özelleştirilerek kapatılan Sümer Halı Fabrikasına ait ve
bedelsiz olarak Akfen Holdinge tahsis edilen 198 bin metrekare alana yapılacak
olan Isparta Şehir Hastanesinin İnşaat süresinin iki yıl olacak.
Akfen Holding; projenin tasarım,
finansman, inşaatı, donanım tedariği de dâhil olmak üzere işletmeye hazır
duruma getirilmesi karşılığı olarak25 yıl süre ile hastaneyi işletecek. Başka
bir anlatımla, devlet hem bu binanın (hastanenin) kiracısı hem de hizmet
satın alıcısı olacak. Yani kendi binasında kiracı, hizmetinde taşeron Sağlık
Bakanlığı'nın "devlet hastanesini"Akfen Holding yönetecek.
Akfen Holding'e biraz daha yakından
bakalım.
Başında Hamdi Akın'ın olduğu Akfen
Holding'in özellikle AKP hükümetleri döneminde gösterdiği hızlı gelişme dikkat
çekiyor. İhsan Doğramacı'nın sahibi olduğu Bilkent Holding'le ortak kurulan TAV
(Tepe-Akfen Ventures) ile çok sayıda havalimanı işletmesini alan Akfen, liman
özelleştirmelerinin de değişmez ismi oldu.
Akfen aynı zamanda, Irak işgaliyle semiren
ve ABD ordusuna hizmet için yanıp tutuşan şirketlerin başında geliyor. Akfen'e
ait tanıtımlarda okuyana, işbirlikçiğin ve onursuzluğun bu kadarı da olmaz,
dedirten şu ifadeler kullanılıyor: "Akfen İnşaat Irak'ta Amerikan
Askerlerine hizmet vermekte olup, Kellogg, Brown & Root firması ile yapmış
olduğu sözleşmeye istinaden; atık arıtma, çelik konstrüksiyon işleri yapmakta,
yemekhane, çamaşırhane işletmekte ve yüksek kalite internet teknolojisi kullanımını
sağlamaktadır. Firmamız, Amerikan Ordusunun Askeri Kamplarına tam destek vermek
ve büyük ölçekli Hükümet Projelerinde yer almak, deneyimlerini daha geniş bir
yelpazede sunmak arzusundadır."
İşgal güçleri Irakta sömürü amacıyla
yıkım-yağma-ölüm saçacak, yüzbinlerce insanı katledecek, AKFEN HOLDİNG bu
katliama "yeşil dolarlar kazanmak" adına sınırsız
destek sağlayacak, hizmet sunmak için yanıp tutuşacak… Bizde Isparta
"Şehir Hastanesi'nin ölü soyucusu Akfen Holding tarafından inşa edilecek
olmasını alkışlayacağız öylemi?
Akfen Holding konusunda bu kısa
açıklamadan sonra konumuza dönelim ve soralım.
Peki, nedir bu Kamu Özel
Ortaklığı? Kamu-Özel Ortaklığı, uluslararası alanda bilinen adıyla PPP (Public
Private Partnership), bir finansman modelidir. Devletin sunacağı mal ve
hizmetlerin, yapım işlerinin bütçe yetersizliği nedeniyle ertelenmesinin veya
yapılamamasının önüne geçmek amacıyla kullanılmaktadır.
Kamu Özel Ortaklığı'nın fikir babası
emperyalizmin kurnaz mimarlarından biri olan Milton Friedman'dır.
Friedman, Emperyalist sistemin tıkandığı, geniş halk
yığınlarının sömürüye karşı başkaldırdığı 70'li yıllarda, "kitleler
uyanmadan" sömürü çarkının yürütebilmesinin "inceliklerini"ortaya
koyduğu modelin adıdır "Kamu Özel Ortaklığı"
Friedman'ın ortaya atıp olgunlaştırdığı bu yok etme projesinin ilk labratuarı ise 11 Eylül 1973'te faşist ve kanlı
darbe ile Salvador Allende'yi katleden Şili diktatörlüğü oldu. Friedman, Askeri
Diktatör Pinochet'nin danışmanı olarak ilk elden uygulamayı denetledi.
Şili diktatörlüğünde test edilen "Kamu
Özel Ortaklığı" projesine, Uluslararası Para Fonu (IMF),
Dünya Bankası (DB) ve Avrupa Birliği(AB) Uluslararası kaynak desteği
sağladılar. İşte Türkiye'deki Sağlıkta Dönüşüm Programı, "Kamu
Özel Ortaklığı" projesi RTE'nin "8 yıllık
rüyası" değil, bir IMF, DB ve AB projesidir..
Bu çıkarsamayı doğrulamak için Türkiye'nin
AB'ye verdiği taahhütlerden oluşan, adına neden "Ulusal Program"
dendiği belli olmayan belgeden okuyalım. "Sağlık Bakanlığının
yeniden yapılandırılması, devlet hastanesi, sigorta hastanesi ve kurum
hastanesi ayırımının kaldırılarak tüm hastanelerin tek çatı altında toplanması
ve hastanelerin idari ve mali yönden özerk bir yapıya kavuşturulmasına yönelik
olarak başlatılan çalışmaların tamamlanması amaçlanmaktadır."(Ulusal
Program, 2002)
Şimdi anlaşıldı sanırım bu "Kamu
Özel Ortaklığı"nın kimin rüyası olduğu.
Türkiye'de Kamu Özel Ortaklığı;
21.02.2013 tarihinde kabul edilen,08.03.2013 tarihinde yürürlüğe giren 6428
sayılı "Kamu Özel İş Birliği Modeli ile Tesis Yaptırılması,
Yenilenmesi ve Hizmet Alınması" hakkındaki kanuna göre
yürütülmektedir.
Ancak "Kamu Özel Ortaklığı"
projesini yalnızca bu yasa ile ele almak bizi yanılgıya götürür. Yasal
dayanakları, kuruluş amaçları bakımından "Kamu Özel
Ortaklığı" projesi, AB'nin kurnaz mimarlarınca dayatılan,
aynı zamanda "bölgeselleşmiş devlet" projesi olan "Kalkınma
Ajanslarının"önemli, ayrılmaz ve vazgeçilmez bir parçasıdır.
AB'nin 15 üye Ülkesinde toplam 65 milyon insan,
fakirlik sınırındaAB'nin 25 üye ülkesinde bugün yaklaşık 20 milyon işsiz,
AB'nin 15 Üye Ülkesinde toplam 37 milyon yardıma muhtaç fakir bedensel ve
zihinsel engelli, AB'nin 15 üye ülkesinde 3 milyon evsiz insan dururken,
İspanya'da 20 bin, İtalya'da 78 bin, Almanya'da 7.789, Belçika'da 3.445,
Fransa'da ise 1.200 doktor işsizken AB'nin kurnaz mimarları niçin, Türk halkının sağlığına yatırım yapılması için kredi musluklarını sonuna
kadar açar?
Türk halkının sağlığı Uluslararası Para
Fonu (IMF), Dünya Bankası (DB) ve Avrupa Birliği(AB)nin hiç umurunda değil. .Türkiye'de sağlık ciddi, bakir bir rant kapısıdır.
Türkiye'de bir yıl içinde özel-kamu tüm
sağlık kuruluşlarına 2010'da 539 milyon başvuru gerçekleşirken, 2011'de bu sayı
72 milyon artarak 611 milyona çıkmış.
2013 yılında kamu hastaneleri kurumuna
toplamda günlük ayaktan başvuran hasta sayısının 766 bin, acil servise gelen
sayısının ise 232 bin.
Yalnızca 2011 yılında hastanelerde yapılan
muayene ve reçetelerden alınan katkı payı 3 milyar 512 milyon TL dolayında.
Katkı paylarına yapılan %23,6
oranındaki artış sonucunda 2012 yılında vatandaşın cebinden 831 milyon 329 bin
TL fazladan para çıkmış. Böylece toplanan katkı payı miktarı 4 milyar 344
milyon TL ye ulaşmış.
2014 Ocak-Haziran döneminde sağlık
hizmetlerine ulaşma yüzde 4.26 zamlandı. SGK anlaşmalı özel
hastanelerde hastadan alınan fark %200 artırıldı.
Türkiye'de sosyal devletin çökertilmesi
ile ortaya çıkan bu tablo, dizginsiz bir şekilde azami kar elde etmek hırsıyla
dünyanın her yerinde kan döküp, savaş çıkaran emperyalizmin doyumsuz iştahını
kabartmaktadır.
Demek ki "Isparta Şehir
Hastanesi" Isparta ve bölge halkına sağlık hizmeti sunmak amacı
ile değil ;
Birincil olarak; Bölgemizdeki parasız tüm sağlık hizmetinin tasfiyesi, devlete ait sağlık
kurumlarının tümüyle özelleştirilerek sağlık alanının yerli ve yabancı
büyük sermaye açısından kârlı bir yatırım alanı haline getirilmesi ve
böylelikle bütçeden bu kamu hizmetine ayrılan kaynakların da büyük sermayeye
farklı biçimler halinde aktarılması amaçlı kurulmaktadır.
İkincil olarak, sağlık emekçileri(doktor, hemşire ve diğer) iş
güvencesinden yoksun, sözleşmeli, esnek çalışmaya uyum sağlamış ucuz işgücü
haline getirilecektir.
Konuya biraz daha yakından bakalım.
1. Akfen Holdinge 198
bin metrekare hazine arazisi (Kapatılan Sümer Halı Fabrikasının arazisi) 25
yıllığına ücretsiz tahsis edildi.
2. Akfen Holding
yapacağı hastaneyi donatacak, ancak cerrahi branşlardan, morg, restoran
işletmesi, hastalara dağıtılan yemekler, hastaneye ulaşım, güvenlik,
temizlik, kantin, otel, eczane, radyoloji hizmetleri ve gasil hane vb.
hizmetler ihaleyi alan Akfen Holding tarafından verilecektir
3. Akfen Holdinge 25 yıl boyunca hem bina kirası hem de bu "kamu
hizmetleri" karşılığında hizmet bedeli ödenecek. (Burada
kısa bir açıklama yapalım. Akfen Holding 25 yılda sabit
yatırımlarının 5,5 ila 11,5 kat kadarını devletten "kira" adıyla
alacak. Yani Akfen Holding 30 ay içinde veya en geç 60 ay içinde sabit
yatırımlarını amorti edecek.) Anlayacağınız devlet 2,5-5 senelik
"kira" ücretiyle aslında bu binaları ve donanımları kendisi
yapabilirdi.
4. Akfen Holding
hastanenin etrafında yapacağı taksi durağından kreşe kadar tüm ticari alanları
da işleterek gelir elde edecek.
5. Yetmiyor.
Akfen Holding, hizmet ve mal alımları dâhil olmak üzere KDV'den, Damga
Vergisinden ve harçlardan muaf tutuluyor.
6. Yetiyor mu?
Yetmiyor, Akfen Holdingin bu binaları yapmak için aldığı/alacağı uluslararası kredilere
devlet tam Hazine garantisi sağlıyor.
7. Yetiyor mu?
Yetmiyor. Devlet, "Isparta Şehir Hastanelerinin" yüzde
70 doluluk oranıyla çalışacağını, yani "müşteriyi"
garanti ediyor. Eğer doluluk %70 in altına düşerse, boş yatak bedelleri Devlet
tarafından ödenecek..
8. Yetiyor mu?
Yetmiyor. Akfen Holding hastanede kullanacağı tıbbi teknoloji, ilaç, vb.
hepsini dışarıdan getirecek. Bu işlem Holding için ayrıca bir "rant"
sağlayacaktır.
9. Yetmiyor.
Şehir hastanesi hizmet vermeye başladığında, Rakip olmaması
için Isparta Devlet Hastanesi ve Eski SSK hastaneleri kapatılacak, tüm bina ve
arazileri Akfen Holdinge bedelsiz tahsis edilecektir. Akfen Holding bu
arazileri büyük bir olasılıkla AVM veya 7 yıldızlı otel yapımı için
kullanacaktır.
Peki, bu paralar kimin
cebinden çıkacak? Bizim ödediğimiz vergilerden sağlanacak. Neden dünyanın
en pahalı benzinini kullandığımızı sanıyorsunuz?
Daha bitmedi. Şehir hastanesi hizmet vermeye başladığında, Isparta halkının sağlık
giderleri 4-5 kat artacak. Neden diye soracağınızı biliyorum. Çünkü:
Sistemin gereği olarak Hastane ticarethaneye, hasta ise müşteriye
dönüştürülmüştür. Bu durumda daha fazla para kazanma hırsıyla hastalara
gereğinden fazla tetkik ve ameliyat dâhil tedavi yöntemleri uygulanacak,
hastalar hastanelerde gereğinden fazla yatırılacak.
Artık devlet Koruyucu sağlık hizmetlerine
yatırım yapmayacak. Bu nedenle de artık adını unuttuğumuz Salgın hastalıklar( verem,
tifo, tifüs, sıtma, çiçek vb.) yeniden hortlayacak.
Diğer taraftan Şehir hastanesi açıldıktan sonra özel hastaneler ile SGK
arasındaki anlaşma İptal edilecek. SGK Getirisi fazla olmayan klasik bazı
branşlar dışındaki, muayene ve tedavi giderlerini özel hastanelere ödemeyecek.
Örneğin (KVC, onkoloji, organ nakilleri vs. ) Böylece ilimizdeki özel
hastanelerin birer birer kapılarına kilit vurulacak. Buralarda çalışan sağlık
personeli ya işsiz kalacak, ya da en düşük ücreti kabul ederek şehir
hastanesinde (bulabilirse) çalışacak. Büyük bir olasılıkla bu açıklama 2015
seçimi sonrası yapılacaktır.
İşin en acı yanı bütün bu planlar ülkemiz insanlarının geleceğini daha
sağlıklı kılmak için değil, İnsanımızın daha fazla hasta olması,
ulus ötesi sermayenin ve Türkiye'deki taşeronlarının daha fazla kazanması için
yapılıyor. Hâlbuki çok basit ve ucuz tedbirlerle çok daha sağlıklı bir
Türkiye oluşturulabilir.
" Her şey daha iyi ve güya ucuz" diyerek yurttaşlarımız "sağlıkta dönüşüm", şehir
hastaneleri" hapı ile uyutuluyor. Kaba yalanlarla, gerçekler alçakça
çarpıtılarak, soygun ve sömürünüm kanlı dişlisi çevriliyor.
Kamu Özel Ortaklığı adı altında
"torunlarımızın bile ödeyemeyeceği" katrilyonlarca liralık
borçların altına imzalar atılarak sağlığımız uluslararası konsorsiyumlara
kurban ediliyor.
Daha önce Ispartalıların bir kesimi, hatta
kimi sözde Atatürkçüleri tarafından "Kalkınma Ajanslarına
karşı çıktı", "Kent Konseylerine de karşı çıktı" diyerek
şiddetle eleştirildiğimi, hatta kınandığımı biliyorum. "Isparta Şehir
Hastanesine" bu karşı çıkışım da eleştirilecek. Ancak tüm bunlara Özdemir
Asaf'ın özlü bir sözü ile yanıt vereyim. "Kaybedeceğini bile bile neden
mücadele ediyorsun dedi, öleceğini bile bile yaşadığını unutmuştu o
an…Bozmadım"