Dedesini(!) Anıyoruz

SEVGİLİ okuyucularım, şimdi bu yılın başlarına dönün. 12 Haziran seçimleri öncesinde Türkiye’de büyük tantanalar yapılıyor, yalak, yandaş ve satılık medya sürekli gaz veriyordu:

“Kanal İstanbul porocesi hazır! Çılgın poroce!..Bu, muazzam bir şey. Sayın Başbakanımız konuyu açıkladı.

Karadeniz’den Marmara denizine büyük bir kanal açılacak. Bu kanaldan büyük gemiler geçecek. Böylece İstanbul Boğazının tanker trafiği azalacak ve İstanbul büyük bir riskten kurtulacak. Kanal’ın iki yanında yeni kentler, alışveriş merkezleri kurulacak.”

Palavralar devam ediyordu:

“Porocenin maliyeti 400 milyar dolar! Para bulundu. Temelini sayın başbakanımız en kısa sürede atacak. Türkiye’nin en büyük yatırımı böyle gerçekleşecek.”

Bunca gaz verilir de, Tayyip durur mu! O da alıp sazı eline alıp Zihni Sinir porocesini anlatmaya başlıyordu:

“Çok önemli bir şey açıkladık ama muhalefet bunu da karalama çabasına girişti. Burada on binlerce insan iş bulacak. Çevresinde fuarlar, iş merkezleri, konutlar yapılacak. Burada önce millet var, sonra bu güzel vatan var. (Yaşşaaa!)

Burada kimler iş ve aş sahibi olacak? İnsanlar olacak. Bunlar milletin sevincini, heyecanını, coşkusunu dahi paylaşamayacak, milletle aynı yöne bakamayacak kadar milletten kopuk insanlar.” (Doğru valla, helal olsun!)

Hızını alamıyor, daha sonra “Dedesi (!)”, Osmanlı Padişahı Abdülmecit hazretlerini gündeme taşıyordu:

“Bu poroce Marmaray’la birlikte dedem Abdülmecit’e aittir. Benim dedem istedi…Porocesini yaptık çünkü dedem öyle istiyordu!”

***
Bu sözlerin ardından bir yıla yakın zaman geçti. Seçimler yapıldı, bunlar bir kez daha iktidar oldu. Şimdi soruyorum herkese: “Bu süre içerisinde Kanal İstanbul masalıyla ilgili olarak Tayyip’in veya başka bir iktidar yetkilisinin ağzından bir tek cümle duydunuz mu?” Duymadınız çünkü bu işin özünde sadece palavra vardı. Piyasaya bir yalan daha sürülmüş, millet uyutulmuş, kandırılmıştı.

Bu tantana sonrasında belleklerde sadece bir tek cümle kaldı: ”Dedem Abdülmecit!” İşte şimdi, o adam gündemde. Türkiye Büyük Millet Meclisi, şimdi Abdülmecit’i anma töreni düzenledi.

Toplantılar bugün konserle başlayacak ve Dolmabahçe Sarayında üç gün boyunca sürecek.

Kimdir bu adam? İmparatorluğu çökertenlerin başında gelir. Dışarıdan sağladığı büyük borçlarla İstanbul’da Dolmabahçe dahil bir sürü saraylar yaptırmış, parasal çöküşün mimarlarından biri olmuş ve devlet bir süre sonra yabancıların kucağına düşüp yok olmuştur.

Burada size çok kısa bir örnek vereyim. Ondan sonra gelen padişahlardan Kızıl Sultanadıyla bilinen Abdülhamit döneminde yaşanan bir olay ibret vericidir.Devlet, iki Fransız bankerden borç almış ve geri ödemesi yapılamamıştır. Bununüzerine Fransız donanması, o zaman Osmanlı toprağı olan Midilli limanını işgal etmiş ve gümrük gelirlerine el koymuştur. Papucun pahalı olduğunu gören Abdülhamit, borcu ödemekzorunda kalmıştır.

***
Evet, “Dedesi Abdülmecit”i anma törenleri bugün başlıyor. Şu rastlantıya bakınız ki bugün, yakın tarihimizde önemli bir günün yıldönümü.Anadolu’da istiklal-bağımsızlık mücadelesi sürerken, İstanbul’da satılık, hain bir

padişah-halife vardı. Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları için idam fetvası yayınlatmıştı.Baktı ki olmuyor, Anadolu kazanıyor ve tahtı elden gidecek, bu namussuz ve alçak herif, İstanbul’daki işgal kuvvetleri komutanlığına başvurup yurtdışına kaçmak istediğini bildirdi. İngiltere büyükelçiliği kendisine müsteşarını gönderdi ve kaçma talebini yazıyla bildirmesini istedi. İşte o mektup: “Dersaadet (İstanbul) işgal orduları başkomutanı General Harrington cenaplarına. İstanbul’da hayatım tehlikededir. İngiliz devletine sığınırım ve bir an önce naklimi talep ederim.” Altındaki imza ise çok daha onur kırıcı idi: “Vahdettin. Halife-i Müslimin.”

Müslümanların halifesi olan herif, Hristiyanlara sığınma alçaklığını gösteriyordu. İngiliz askerleri sabaha karşı, daha gün ağarmadan Dolmabahçe Sarayına gittiler, bu alçak herifi, sülalesini, haremini, karılarını ve cariyelerini kamyonlara bindirip rıhtıma götürdüler. Oradan İngiliz bayraklı bir zırhlıya bindirdiler, ver elini Malta adası!

O gün günlerden neydi bilir misiniz? 17 kasım 1922. Şimdi rastlantıya bakınız ki bugün, 17 kasım 2011 günü, Vahdettin’in babası padişah Abdülmecit’i anma törenleri başlatılıyor. Oğlunun kaçtığı günde babası anılıyor!..Hem de Atatürk’ün kurduğu Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından ve yine Dolmabahçe Sarayında.



***
Sevgili okuyucularım, böylesine yozlaşmış, yozlaştırılmış bir ülkede bunlar asla rastlantı falan değil. Bunlar, toplumu alıştırma numaraları, ısındırma antrenmanları! Bugün Abdülmecit’i anacaklar.

Toplum yeterli tepkiyi şimdi vermezse, sıra yakın gelecekte Abdülhamit gibi bir zalimi, Vahdettin gibi bir haini anmaya gelecek. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilkelerini, devrimleri yok edip ortalıktan silmek için olanca güçlerini zaten harcıyorlar. Cumhuriyet bayramı törenlerini bile hiç utanmadan, hiç sıkılmadan yasaklayan bunlar. Planlarını adım adım, inceden inceye hesaplayarak uyguluyorlar. TBMM’nin başka bir işi kalmadı da, sıra Abdülmecit’i anmaya mı geldi!

***
Fatih Sultan Mehmet…Yavuz Sultan Selim…Kanuni Sultan Süleyman… Bunlar bize bu ülkeyi bağışlayan kahramanlardır. Hayatları seferlerde geçmiş, devleti yaratmış insanlardır. Anacaksak onları analım. Örneğin Kanuni büyük adamdı. Ömrünü bu Abdülmecit’ler vesaireler gibi saraylarda ve haremlerde değil, İran ve Avrupa seferlerinde ordusunun başında geçiren büyük bir kahramandı. Nice zaferler kazandı. Artık yaşlanmıştı. Buna karşın son seferine çıktı ve Zigetvar kalesi önünde ruhunu teslim etti. Ordu öldüğünü anlamasın diye cesedini tahterevan’a oturttular, iç organlarını oracıkta gömdüler. Şimdi ekranlarda yayınlanan diziye baktığınızda, sadece harem hayatı, aşkları ve çevresinde döndürülen dümenler var. Ölümünden yaklaşık 500 yıl sonra yazılan senaryolarda, öyle bir padişaha yapılacak en büyük saygısızlık, ya da sergilenen cahillik işte budur. Kanuni’nin kemikleri sızlıyor. Neyse, yine gelelim konumuza! Abdülmecit’i anma törenleri sadece bir ısınma

turu. Toplumdan tepki gelmediğini gördükleri takdirde, çok yakın gelecekte Abdülhamit,

Vahdettin gibiler için törenler düzenlenecek. Sonra sıra, belki de gelmiş geçmiş en büyük hainlerden olan Sadrazam Damat Ferit ve benzerlerine gelecek. Gidiş o gidiş. Böylesine yozlaşmış, yozlaştırılmış, sindirilmiş, korkutulmuş, teslim bayrağını çekmiş ve inançlarından koparılmış toplumlar her şeye layıktır!

Emin Çölaşan
Sözcü

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)