Ruhat Mengi yazdı:"12 Eylül ve referandum!"

Bundan 2500 yıl önce (yani M.Ö.) Roma hukukunda “referanduma gidildiği takdirde ancak tek bir soru sorulabilmesi” ile ilgili şart varmış. Türkiye’de ise biliyorsunuz özellikle de sembolik olarak tarihi “12 Eylül” olarak seçtikleri referandumda birbiriyle alakasız tam 26 madde vardı, tam bir çorba halindeydi ve asıl konu “darbe ve muhtıralarla hesaplaşma” olmasına, tüm propaganda buna yoğunlaşmasına rağmen bu yapılmadı. Referandumdan “HSYK ile Anayasa Mahkemesi üyelerini iktidar partisinin seçmesi” dışında bir şey çıkmadı. Gazeteci Kadir Can’ın , 12 Eylül döneminde çektiği ve hiç bilinmeyen fotoğrafların yer aldığı kitabıyla ilgili haber geçtiğimiz hafta internet sitelerindeydi. “Yüzlerce gencin Yahudi toplama kampından farksız şekilde yere yatırıldığı ve başlarında askerler olan” fotoğraflara bakmak bile yeter aslında (PKK’ya yapılmadı, kırmızı halılarla karşılandılar).. Demirel ve Ecevit’in mahkum gibi götürüldüğü fotoğraf yeter.. Onların “iktidardan indirilmiş ve gözaltına alınmış, sonra da siyasetten yasaklanmış” olmaları yeter.. İKİSİ DE ÖZÜR DİLESİN Bugün aralarında gazeteci, milletvekili, bilim adamı bulunan yüzlerce kişi yıllardır cezaevinde duruşma bekliyor ve neden olarak da “mevcut iktidarı indirmeye çalışmaları” gösteriliyor, çoğuna terörist muamelesi yapılıyor ama ortada 12 Eylül’deki gibi somut, binlerce kişinin ve rejimin zarar gördüğü bir darbe yok. Hatta “teşebbüsü olduğuna dair bir kesin kanıt” yıllardır çıkarılamadı, buna rağmen o insanlara “darbeci” muamelesi yapılıyor, bir Ergenekon olayıdır gidiyor.. O zaman 12 Eylül’ün de kesinlikle mahkum edilmesi, henüz zaman varken Kenan Evren’in ve muhtırası için Yaşar Büyükanıt’ın tarih ve millet önünde “özür” dilemesi gerekir. Bu yapılmadığı takdirde (2500 yıl öncesinin hukukuna bile aykırı) 12 Eylül referandumunda insanlara “tutulmayacak vaatler” verilmiş demektir. Peki, bütün bunlar bir yana, “olmayan bir darbe”yi iddialar (ki bunlar arsasında polis tarafından “sehven” denerek yapılmış, polisin de itiraf ettiği yalan-yanlış bile var) ve varsayımlarla dillerine dolayıp, cezaevine tıkılmış insanlara “hüküm giymiş gibi” saldıranların neden “olmuş iki askeri müdahale”den; 12 Eylül ve 27 Nisan’dan artık hiç söz etmedikleri dikkatinizi çekmiyor mu? ***** Ayten Gökçer-Müjde Ar aynı dizide! Uzun süredir ekrandan, sinemadan uzak kalan değerli sanatçı Ayten Gökçer’le konuştuğumuz zamanlarda bu konuda açıkça baskı yapmayı sürdürüyor, buna hakkının olmadığını, en azından Maria Callas’ı canlandırdığı “Ustalar Sınıfı” isimli muhteşem oyununu tekrar sahnelemesi için sıkıştırıyordum. Zaman zaman telefonda özlem gideririz, dün konuşurken ben yine şikayete başlayınca “Ocak ayında Müjde Ar’la birlikte Star’da bir diziye başlayacaklarını, senaryoyu yazmaya Müjde Ar’ın başladığını ve Limon Yapım’ın görür görmez beğenerek aldığını” anlattı. Ayten Gökçer dizide Müjde Ar’ın annesi ya da teyzesi gibi bir rolde olacakmış. Her ikisi için de hangi rol olursa olsun bu kadar deneyimli, usta bir ikili bir araya geldiğinde izlemeye doyum olmayacağına eminim. Beni çok mutlu eden bu haberi size de ilk ben vermek istedim. ***** Sarıyer Belediyesi iyi niyetini gösterdi Önceki gün Sarıyer Belediyesi’ne ait Kısırkaya Barınağı’na gittiğimi yazmıştım. Burada hasta ve karantinaya alınmış, bacağı kesilmiş veya kısırlaştırma için getirilmiş ya da tehlikeli olabilecek hayvanlar ile bebek köpekler var. Benim en çok üzerinde durduğum konular; hayvanların küçük ve rüzgara-yağmura açık kafeslerde tutulması, tek veterinerin bulunması ve bu nedenle yetişememesi, tahlil ve aşıların yapılmaması, bu nedenle birçok hayvanın hastalanıp ölmesi, hayvanların buz gibi sularla yıkanan ıslak ve soğuk taşlar üzerinde yatırılması, kuru mama olmasına rağmen önlerine vıcık vıcık yiyeceklerin konması idi. Bu şikayetleri Başkan Şükrü Genç’e ilettim. Mümkün olduğunca kısa sürede kafeslerin önü kapatıldı, alanları genişletildi, hayvanlara daha iyi bakılmaya başlandı. Son gittiğimde büyük fark vardı doğrusu, bundan dolayı Başkan Genç’e ve başkan yardımcılarına “sokak hayvanları”nın dili olmadığı için onlar adına çok teşekkür ediyorum. Hâlâ eksikler var, hayvanların soğuk ve ıslak taşta kalmaması için hiç değilse uyuyacakları köşelere bir çuval, bir eski halı parçası konabilir, halktan toplanabilir, gönüllü insanlar götürebilir, bu çok önemli. Tahlillerinin, aşılarının yapılması, en azından bir veteriner daha gönderilmesi, kafeslerinin sık sık temizlenmesi çok önemli. (Laboratuvarı olmayan bakımevi olabilir mi, kaç hayvan öldü bu yüzden.) Bir de bu barınakların neden ulaşılamayacak mesafelere yapıldığını anlamak imkansız, o kadar boş alan varken neden en uzağı? Milas ve Bodrum barınakları öyle değil mesela.. Kısırkaya’yı izlemeyi sürdüreceğim. Sarıyer’le ilgili diğer konuları da yazacağım. BEŞİKTAŞ’A TEŞEKKÜR! Bu konuyu da yazdım biliyorsunuz; Beşiktaş Belediyesi’nin Mediko Hayvan Kliniği’nde süper performans ve özveriyle çalışan, küçük klinikte yüzlerce hayvanı kurtaran ve bu nedenle “gönüllüler” tarafından çok sevilen Veteriner Hekim Zeki Şahinoğlu bir süredir görevinin başında değildi. Neden olmadığı konusunda bana gelen şikayetlerin arkası kesilmiyordu. Bugün yazımı yazarken sordum, işine dönmüş. Başkan İsmail Ünal’a daha önce “parklara yaptırdığı mükemmel kedi apartmanları” için takdir bildirmiştim, şimdi de bu nedenle teşekkür ediyorum. Diğer gönüllülerle birlikte ben de hemen sokak hayvanlarımı kapıp oraya koşacağım. Çok teşekkürler! Ruhat Mengi Vatan

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)