Silahlı Kuvvetler’i bu kadar hor kullanırsanız olacağı da budur


Üç hafta önce Kanaltürk’te Tarık Toros’un sunduğu Merkez Siyaset programında sorulan bir soruya verdiğim cevap nedeniyle kıyamet kopmuştu. E-mail ve Twitter trafiği birden hızlanmış, özellikle AKP’lilerden ama benzer biçimde AKP’li olmayanlardan da ağır küfürler gelmişti.

“Kansız” diyorlardı örneğin, “PKK uşağı, git Kürtlerin yanına” diyenler de cabası.

Suriye konuşuluyordu ve ben de “Başbakan Esad’a esip gürlüyor, onu halkını öldürmekle suçluyor, ama şu anda ülkemizde benzer bir durum yaşanıyor. Tunceli ve Uludere’de jetlerimizin teröristleri bombaladığı haberleri Genelkurmay tarafından ihftiharla açıklandı” demiştim.

İşte kıyamet koparan sözlerim bunlardı. Nasıl Suriye’deki olaylarla Türkiye’deki PKK terörüne karşı mücadeleyi aynı kefeye koyabiliyordum.

Elbette ikisini aynı kefeye koymuyordum ama sonuçta suçlu takibi ve yakalaması için görevlendirilen güvenlik güçlerinin kendi topraklarını bombalayarak bu görevi yürütmesinin de insanın içini acıttığı gerçeğini görmezden gelemeyiz.

Geçen hafta yine çok ses getiren bir yazım daha oldu. “Onca şehidimizin hesabını kim verecek?” diye sormuştum. AKP iktidarının başlattığı içi boş açılımdan bu yana Türk Silahlı Kuvvetleri ve polis teşkilatı hep savunmada kaldı. Askerlerimiz mayınlara basarak, polislerimiz kurşunlarla şehit edildi sürekli. Buna karşı güvenlik güçlerimiz teröristlere karşı tek bir etkili operasyon bile yapmadı bu yıllar içinde.

Sonra birden durum değişti. Başbakan fikir ve strateji değiştirdi. 90’lı yılların taktiklerine dönüldü, güvenlik kuvvetlerine uygulanan ambargo kaldırıldı, operasyonlar başladı.

Güneydoğu’nun her yanından operasyon haberleri ve “etkisiz hale getirilen teröristler” haberleri almaya başladık. 100’ün üzerinde teröristin jetlerin bombalaması sonucu etkisiz hale getirildiği belirtiliyordu. Yani güvenlik güçleri zaten ellerinde olan bilgiler doğrultusunda ve yine zaten nerede olduklarını bildikleri teröristleri havadan bombalayarak imha ediyordu.

Hiçbir sorun çıkmıyordu. Sonuçta “teröristler etkisiz hale getirildiğine göre” bunun nasıl yapıldığının hiçbir önemi de yoktu.

Ta ki, terörist sanılan 35 kişinin bombalanarak öldürülmesine kadar.

Güvenlik güçleri elinde ne kadar istihbarat olursa olsun, çok büyük ve kapsamlı bir alanda böyle bir hataya mutlaka düşecekti. Ve sonunda düştü de.

Şimdi de kalkıp “failler ortaya çıksın, bombalama emrini veren bulunsun” çığlıkları atıyorlar.

Türk jetlerinin Türkiye sınırları içinde bir yeri sadece kendi komutanlarından emir alarak bombalamaları yasal olarak mümkün değildir. Kararların mutlaka siyasi otoriteye danışılarak alındığı bilinmektedir.

Bunun yeri de Milli Güvenlik Kurulu’dur. Orada bu tür bir karar alınmadıkça hiçbir Türk jeti yere bomba bırakamaz.

Şimdi kimse kalkıp askeri suçlamasın. Ordu bu kadar hor kullanılırsa, bu kadar örselenir, aşağılanır, itibarı yerle bir edilirse olacağı da budur.

***


Yeni yıla 96 gazeteci parmaklıklar arkasında girecekmiş. Uzun tutukluluk sürelerini düşünürsek sormamız gereken soru: “Hangi yeni yıla, 2012’ye mi, 13’e mi yoksa 14’e mi?”

(Gani Yıldız)

***


Kabile devleti gibi

Haberi Hürriyet gibi amiral gemisi niteliğindeki bir gazetede okuyunca çok şaşırdım. Başbakan Erdoğan Genelkurmay Başkanlığı’nı süresi bitmeden bırakarak emekli olan Işık Koşaner’e “makam arabası jesti” yapmış.

“Nedir?” diye açıp okuyorsunuz, meğer Işık Koşaner emekli olduğundan beri makam aracı kullanmıyormuş, kendi satın aldığı bir Ford Focus aracı yine kendisi kullanıyormuş.

Bunu öğrenen Başbakan hemen talimat vermiş ve eski komutana Renault ’nun lüks sınıfından bir araç, bir şoför tahsis edilmiş. Ama Koşaner buna rağmen o makam aracını hâlâ kullanmıyormuş.

Bu nasıl şey böyle? Burası kabile devleti mi?

Devletin önemli görevlerinden ayrılanların emeklilik hayatları ile ilgili yasal düzenlemeler vardır. Kullansa da kullanmasa da eski genelkurmay başkanları na araç, şoför, konut ve hizmetli tahsis edilir.

Koşaner’e bunların hiçbiri yapılmamış mı da öğrendiğinde Başbakan araç tahsis ettiriyor? Eğer varsa bir suç, bunların zamanında yapılmamış olması değil mi? Devletin yapması gerekenleri yapmaması ancak Başbakan müdahalesi ile mi çözülebiliyor? Kabile devleti dediğim bu işte.

Gerçi bir gün sonra Koşaner hakkında “terör örgütüne yardım ve yataklık yaptığı” gerekçesiyle dava açılacağını öğrendik.

Kabile devleti gibiyiz ya “hem severim hem döverim” misali gibi.

Peki Koşaner hakkındaki “terör örgütüne yardım ve yataklık” iddiası neye dayanıyor?

Koşaner Genelkurmay Başkanı olarak Balyoz sanığı muvazzaf subayları ziyaret etti ya. Balyoz davasına göre oradaki komutanlar terörist sayılıyor ya. Buradan kurulan bağlantıya.

*****


Ergenekon savcılarına tazminat

Gazeteci Güler Kömürcü Ergenekon davasının tutuksuz sanıklarından. Adı bir şekilde Ergenekon davasına karıştırıldı ve Güler Kömürcü’nün de hayatı karardı. Artık bir işi yok, çünkü olamıyor. Güler Kömürcü kendi adına kurduğu ve para kazanamadığı bir internet sitesi üzerinden yazılarını yazıyor.

Önceki gün küçük bir haber dikkatimi çekti. Güler Kömürcü Ergenekon davası soruşturması sırasında, yaptığı telefon konuşmalarının basına sızdırılması üzerine savcılar Zekeriya Öz, Nihat Taşkın, Mehmet Ali Pekgüzel hakkında tazminat davası açmış.

Sonunda dava bitmiş ve üç savcı Güler Kömürcü’ye 1000’er (Bin) lira tazminat ödemeye mahkûm olmuş.

İlginç bir durum. Savcılar ellerindeki telefon konuşmalarını ve bazı belgeleri henüz gizlilik aşamasında basına veriliyor ve bundan ötürü mahkûm ediliyorlar.

Gerçi bunun sanıklara pek bir yararı yok ama savcıların iyi niyeti konusunda çok ciddi bir ipucu değil mi bu?

*****


Hemen yapılması gereken

Uludere’de 35 vatandaşımızın Türk jetlerinin bombalaması sonucu öldürülmeleri tarihe geçecek nitelikte bir skandaldır.

Kimse “bir hata oldu, yanlışlık yaptık, önceki olayların yarattığı psikoloji nedeniyle bu oldu” diye bahane uydurmaya kalkmasın.

Öyle bir olay yaşanmıştır ve Kürt halkını kışkırtmaya hazır o kadar çok haine sahibiz ki, hemen bir şeyler yapılmazsa bu olay kapanması mümkün olmayan başka yaralar açabilir.

Hem Türk hem de Kürt halkının yatıştırılması için acilen yapılması gereken şudur:

İçişleri Bakanı

Milli Savunma Bakanı

Genelkurmay Başkanı

Hava Kuvvetleri Komutanı

Jandarma Genel Komutanı

MİT Müsteşarı derhal görevden alınmalıdır. “İstifa etmeliler” demiyorum, “derhal görevden alınmalı” diyorum.

*****


Özrü kabahatinden büyük

Genelkurmay 35 kişinin bombalanarak öldürülmesi üzerine bir açıklama yaptı. Öyle bir açıklama ki, özrü kabahatinden büyük. Genelkurmay diyor ki “O bölge PKK militanlarının bulunduğu sivillere kapalı bir bölgeydi.”

Allahaşkına? Öyle mi?

Peki siz bostan korkuluğu musunuz? Madem orada sivil yok, sadece PKK var, ne diye sarıp kuşatıp ne kadar PKK’lı varsa yakalamıyorsunuz da bombalıyorsunuz?

Sonra açıklamada yine deniyor ki “Bu bölgede yıllardır kaçakçılık yapanlar oduğu biliniyor.”

Allahaşkına? Öyle mi?

O zaman yine soralım; Siz bostan korkuluğu musunuz? Madem biliyorsunuz, ne diye engel olmuyorsunuz?

“Bölge halkı çok yoksul, böyle geçiniyorlar” safsatasına inandırmak istiyorlar milleti. Sen suça göz yumacaksın, sıkışınca “Ama bu böyle” diye işin içinden çıkmaya çalışacaksın.

Var mı öyle yağma?

Can Ataklı
Vatan

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)