Vefasız Genel Başkan: Bahçeli


SEVGİLİ okuyucularım, bir parti genel başkanının görevi, eğer suç işlemedilerse, ortada bir ayıpları yoksa, parti mensuplarını kendi olanakları ölçüsünde koruyup kollamaktır. Örneğin Kılıçdaroğlu İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne düzenlenen iktidar baskınları sonrasında bunu yaptı ve çok da iyi etti.
Şimdi gelelim Devlet Bahçeli’ye ve onun bu açıdan neler yaptığını görelim. Mart 2009 yerel seçimlerinde MHP Adana’da ilk kez kazandı ve Büyükşehir Belediyesi MHP’li oldu. AKP’nin bunu hazmetmesi elbette söz konusu olamazdı. Tüm müfettişler Aytaç Durak’ın üzerine seferber edildi ve yolsuzluk, usulsüzlük yaptığı iddiasıyla Durak görevden alındı.
Hakkında 11 adet dava açıldı, tutuklama olmadı, hüküm çıkmadı. Diyorlar ki “Davalar bitince beraat ederse göreve iade ederiz!..” Davalar çıkmaz ayın son çarşambasında bitecek, o zamana kadar kim öle, kim kala!
Türkiye’nin dördüncü büyük kenti olan Adana’da Büyükşehir Belediyesi şu anda AKP’nin elinde.
Adana Büyükşehir Belediyesi polis tarafından basıldığında, Aytaç Durak’ın genel başkanı olan Devlet Bahçeli kamuoyu önünde ilk ve son kez konuşmuştu:
“İstifa et, aklan da gel. İçişleri Bakanı ile savcılar göreve!..”
Aytaç Durak o makamda sadece bir yıl oturabildi. Bu süre içerisinde Ankara’da “Bu adamı nasıl görevden alabiliriz” diye planlar yapıldı ve iş polis baskınlarıyla, sonra müfettiş raporlarıyla bitirildi! Müfettişleri kim gönderip rapor düzenletiyordu?
AKP’nin İçişleri Bakanlığı!
***
Şimdi gelelim işin Devlet Bahçeli boyutuna. Partisi tarihte ilk kez Adana Büyükşehir Başkanlığını kazanıyor ve başkanın başına olmadık işler açılıyor. İşler öylesine karışıyor ve içinden çıkılmaz bir durum alıyor ki, Aytaç Durak’tan sonra İmar Komisyonu Başkanı öldürülüyor. Durak’a iftiralar atan şahıs tutuklanıp cezaevine giriyor. Adana Büyükşehir AKP’ye teslim ediliyor. Aynen İzmir’de ve öteki muhalefet belediyelerinde oynadıkları oyunlar gibi!
Peki ama Adana’da bütün bunlar olurken Devlet Bahçeli ne yaptı?
Acaba bir gün olsun Aytaç Durak’ı arayıp geçmiş olsun dileklerini iletti mi? Halini hatırını sordu mu?
Kamuoyu önünde bir kez olsun demeç verip ona yapılan haksızlıkları, sergilenen hukuksuzluğu, siyaset cambazlığını kınamayı aklından geçirdi mi?
Hayır, hiçbir şey yapmadı. Ağzını bile açmadı. Kendi partisinden seçilen Büyükşehir Belediye Başkanını unuttu, AKP’nin kucağına attı, kaderiyle baş başa bıraktı.

Bu, korkunç bir olaydır. Vefasızlığın en somut örneğidir. Bir genel başkana yakışmayan çok acı bir gerçektir.

*********

VARAN İKİ: ENGİN ALAN
EMEKLİ korgeneral Engin Alan… Türkiye’nin gözbebeği subaylarından biri. Yıllarca en kritik görevlerde bulundu, Türk ordusunun en seçkin kuruluşlarından biri olan Özel Kuvvetler’in komutanlığını yaptı. Güneydoğu ve Kuzey Irak dağlarında çok sayıda operasyona katıldı, PKK’ya karşı özel ekipleriyle birlikte dağda bayırda vuruştu.
Günün birinde (Nisan 2010) o güne kadar hiç tanımadığım, sadece ismini bildiğim Engin Paşa’dan bir mektup aldım. O sırada Balyoz davasından tutuklanmış, sonra tahliye edilmişti. Ancak hakkında yeniden yakalama kararı çıkarılmıştı ve GATA’da yatmakta idi.
Hastaneden çıktığı anda yeniden Silivri hapishanesine gidecekti.
Saygı Öztürk’le hastanede ziyaretine gittik ve kendisiyle ilk kez o gün tanışıp el sıkışmış oldum. Hastane odasında makinelere bağlı olarak yatan Türk subayı muhteşem bir adamdı. O gün bize söylediklerini hiç unutamam:
“Ben hayatım boyunca Aspirin almamış, dağlarda ölümden dönmüş adamım. İlk defa hastanede yatıyorum ve bana çok koyuyor. Üç kez helikopterde mermi yedim, iki kez yerde PKK tarafından tarandım. Kuzey Irak dağlarında Tümgeneral rütbesiyle tam 38 gün kaldım. Vücuduma su değmedi, bitlendim. Ben bedavadan yaşayan adamım.
Benim 20 yıl savaştığım adamlar Habur’dan girdi, seyyar mahkeme tarafından serbest bırakıldı. Şimdi biz terörist olduk!
Poliste, sanki aranan sabıkalılar gibi üzerimize levha koyup resmimizi çektiler. Bize poliste ve savcılıkta yapılan işlemler çok koydu. Savcılar sorguda bir tek suçlama getiremedi. Ama gözlerindeki kin ve nefreti hepimiz görüyorduk. Ben bunlardan mı korkacağım, bunlara mı diz çökeceğim. Bizi düşman ordusunun esir düşen komutanları gibi sorguladılar…”
Engin Alan Paşa’nın gözleri dolmuş, herhalde vücut dengesi değişmişti. Takılı olduğu aletler ötmeye başladı, odaya hemşire geldi. Ama o anlatıyordu:
“Doktorlar bıraktığı anda burada bir dakika durmam. Silah arkadaşlarım cezaevinde yatarken ben burada yatmam. Doktorlar karşı bile çıksa mutlaka Silivri’ye döneceğim. O yürek, o cesaret bende var. Tek çareleri beni öldürüp kurtulmaktır. İsterlerse idam cezasını geri getirip beni assınlar, ona bile razıyım…”
Ona Balyoz olayını sorduk:
“Yok öyle bir şey. O seminere katılan 162 komutan aklını mı yitirdi? Cami bombalama falan külliyen yalan. Orada, Yunanistan’la aramızda savaş çıktığı takdirde arkamızda toplu isyan olursa ne yapılacağı irdelendi…Bunlar aslında çok korkak. Hepimizden korkuyorlar. Ama en büyük korkuları Özel Kuvvetler’le birlikte denizcilerin SAS ve SAT komandoları. Onun için denizcilerin üzerine gidiyorlar. Ben hapisten, mahkemeden, ölümden korkmam. Asla diz çökmem, teslim olmam. Eğer bir şey yaparsam, yaptım diyecek ve bunun bedelini ödeyecek kadar cesaret ve yürek sahibiyim. Öyle bir durumda savcı, hakim, infaz memuru da ben olurum ve infazı bunlara bırakmam. Ama bu haksızlık ve hukuksuzlukların bir sonu olmalı diye düşünüyorum.”
Hastanede vedalaşma zamanı gelmişti. Efsane komutan bir şey daha söyledi, bu kez benim gözlerim yaşardı:
“Düzeldiğim anda cezaevine döneceğim. Gidişim fazla uzun sürmeyecek. Ama başımı eğmeyeceğim, dimdik ayakta olacağım…”
Son sözleri çok ilginçti:
“Şunu herkes iyi bilsin. Hak, hukuk ve adalet kalmadığı için, hapishaneye bir girdik mi bizi bir daha bırakmayacaklar, dışarı çıkarmayacaklar.”
Bu sözlerini 11 Nisan 2010 tarihli Sözcü’de manşetten vermiştik. Nitekim Engin Paşa birkaç gün sonra taburcu oldu ve Silivri’ye gitti. Gidiş o gidiş!

***
Bunları niçin yazdığımı şimdi anlatacağım. Engin Alan, geçtiğimiz Haziran ayında yapılan seçimlerde İstanbul’dan MHP milletvekili seçildi. MHP onu bir anlamda ödüllendirmiş, değerini bilmiş, cezaevinde yatıyor olmasına karşın bu mert ve yürekli adamı birinci sıradan aday gösterip seçilmesini sağlamıştı.
Aradan uzun aylar geçti. Engin Paşa Silivri’de yatmayı sürdürüyor.
Şimdi soracağım soru şu:
Bu uzun süre içerisinde MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli bir gün olsun partisinin milletvekili Engin Paşa’yı Silivri cezaevinde ziyaret etme zahmetine katlandı mı? Hayır!
Diyelim ki zaman bulamadı ve o yüzden gidemedi!..
Peki kamuoyu önünde, kendi partisinin tutuklu bir milletvekili için birkaç söz olsun söyleme zahmetine katlandı mı? Hayır!

Acaba arada sırada ona Ankara’dan partili milletvekillerini gönderdi mi? Hiç değilse birileriyle selam gönderiyor mu?
Son iki sorunun yanıtını bilemiyorum, Devlet Bey belki bir açıklama gönderir, ben de burada sizlere aynen duyururum.
Devlet Bahçeli ve partisi, aynen Aytaç Durak olayında olduğu gibi, Engin Alan’ı da unutmuş, gözden çıkarmış, belki de onları aday gösterdiği için pişman olmuş durumda!
Türk siyaseti için çok acı bir olay. İnanılmaz bir vefasızlık örneği.
Kendi milletvekili ile belediye başkanına böylesine vefasızlık sergileyen Devlet Bey’in dünkü gazetelerde yer alan Tayyip’le ilgili sözleri ise duygu yüklüydü!
“Sağlığına kavuşmasını diliyorum. Tek başına iktidar olmuş bir partide çatlama ülkeye büyük zarar verir…Cumhurbaşkanlığı Tayyip Bey’in hakkıdır!”
Böyle anlayışlı, sessiz, iktidara bastonluk yapan bir muhalefet partisi lideri valla dünyada az bulunur. Helal olsun Devlet Bey!

Emin Çölaşan
Sözcü
Daha yeni Daha eski