YÖK'ün suskun eski iki başkanı


Yükseköğretim Kurulu’nun eski başkanlarından Prof.Dr. Kemal Gürüz ile Prof.Dr. Erdoğan Teziç dönemlerinin didik-didik edilmesine rağmen herhangi bir suç unsuruna rastlanmamıştı. Bu kez, iki başkanın çalışma görev dönemleri C.Savcılığı tarafından inceleniyor. Eski YÖK başkanları Gürüz ve Teziç, SÖZCÜ’ye yaptıkları açıklamalarda, yaptıkları her işten emin olduklarını, yasaya aykırı bir şey yapılmadığını söylediler.

Özel Yetkili C.Savcısı önce YÖK’den bazı dosyalar istedi. Bunların incelemesi devam ederken, bu kez polis YÖK’de bazı bilgisayarların imajlarını aldı. Yeni YÖK Başkanı Prof.Dr. Gökhan Çetinsaya da, 1984 yılından bu yana YÖK bünyesinde bulunan Toplumsal Faaliyetler bürosunu kapattı.

Dönemleri araştırılanlar ne diyor?
YÖK Başkanlığı döneminde Prof.Dr. Kemal Gürüz ve döneminde TBMM Araştırma Komisyonu kurulmuş, YÖK’ün tüm çalışmaları aylarca incelenmişti. Ancak, incelemelerden, Gürüz’ü suçlayacak bir sonuç çıkmadı. Gürüz’den sonra başkanlığa atanan Prof.Dr. Erdoğan Teziç de, görevden ayrıldıktan sonra YÖK, bu kez Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu tarafından 2 yıl denetlendi ve herhangi bir suç unsuruna rastlanmadı. Gödrev dönemleri yeniden gündeme gelen iki başkan iddialarla ilgili şunları söylediler:

Gürüz: Fişleme diye bir şey olmaz
Ben YÖK’den ayrılalı 10 yıl oldu, benden sonra YÖK’e 3 başkan geldi. Basına yansıyan haberlere göre bazı gizli belgelere, ihbar dilekçelerine el konulmuş. YÖK’e ihbarlar da, rektör ve dekan adaylarıyla ilgili güvenlik soruşturma ve inceleme raporları da gelir, sicil bilgileri bulunur. Ancak, ‘fişleme’ diye bir şey olmaz. Bunları söyleyenler ne dediğini bilmiyor. Resmi belgede suç olur mu?

Kurulduğu günden beri var
Her kurumun gizli yazışmaları vardır, siciller vardır, sicil amirinin kanaatleri vardır, doçentlik jürileri, diğer belgeler var. Bunun dışında benim bildiğim bir şey yok. Toplumsal Faaliyetler birimi ise YÖK’ün en eski üyelerinden de aldığım bilgilere göre YÖK’ün kuruluşundan bu yana bulunan bir birim. Yani ben kurmadım, benden önce de, sonra da bu büro bulunuyordu.

Milli Güvenlik Kurulu (MGK) Genel Sekreterliği Toplumsal İlişkiler Başkanlığı’ndan gelen yazılar bu bikrim tarafından üniversitelere gönderilirdi. Daha çok bölücü ve irticai faaliyetlere karşı alınması gerekli önlemler üzerinde duruluyordu. Belirttiğim gibi 1984’den beri bulunan bir birim. Böyle bir birimin 28 şubatla ne alakası var? Bana göre gelen yazıların bazıları da gayriciddi şeylerdi. Bunların hiçbirisi de gizli –saklı şeyler değil.

İlginç ihbarlar da gelirdi
Adam ihbar mektubu yazıyor. Yapılacak bir şey varsa yapar, yoksa dilekçe dosyaya konulur. Bakıyorsunuz Cumhurbaşkanlığı’na, Başbakanlığa üniversitelerle ilgili ihbar yapılır, o dilekçeler YÖK’e havale edilir. Bunlar normal şeyler.
Hatırlıyorum, Cumhurbaşkanlığı’na gönderilen bir ihbar mektubunda rektör adayının, rakibine trafik kazası yaptırıp öldürteceği öne sürülüyor. İlgili yerlere bunu utanarak gönderdim.
Bir öğretim üyesi ‘Kürtçü’ diye ihbar edilmiş. MGK bize, biz de üniversitesine göndermişiz. Hoca, bunu öğrenince fıttırmış. Ne yapacaksınız, böyle bir yazı gelince yırtıp atamayacağınıza göre, ilgili yere göndermek durumundasınız.

Savcıların, inceleme yapması en tabii haklarıdır. Bazı haksızlıklara uğramama rağmen ne polise, ne C.savcısına kırgın olmadığım gibi her zaman koruyucu davrandım. Görev dönemimle ilgili veremeyeceğim hesap da yoktur.

Teziç: Kılı kırk yardılar:
Başkanlığı döneminde YÖK’ün üniversitelere müdahale konumundan hemen hemen çıkarıldığını, bazı yetkilerin üniversitelere verilmesi çalışmalarını yürüttüğünü kaydeden Prof.Dr. Erdoğan Teziç de, şunları söyledi:

“Benden önce Kemal Gürüz dönemini TBMM araştırdı. Benim dönemim de, Devlet Denetleme Kurulu tarafından iki yıl boyunca incelendi. Her şey didik-didik edildi. Yol masrafına kadar araştırdılar. Basına, ‘YÖK’te usulsüzlük iddiaları’ diye bir haber çıktı. Bunun ne olduğunu sordum. Bize, ihbar gelmiş de ihbarları değerlendirmemişiz. Ciddi olmayanları değerlendirmedik. Her konuda kurul kararları vardır. Dönemim, kılı kırk yarılarak incelendi. Bir şey bulunamadı. Bugün ise konunun gündeme getirilmesi, benim de bazı şüphelerime neden oluyor. Neyse raporda açıklansın.
Milli Mücadeleye kadar gidecekler

28 şubat paranoyasıyla ortalık toz duman. Televizyonlara bu konuda ciddi bir şey söyleyecek olanlar da davet edilmiyor. Konular bu kadar ayağa düşürülmemeli. Her dönemin kendi koşulları içinde olayları değerlendirilmeli. Bu gidişler, Milli Mücadeleye kadar konular götürülüp, Mustafa Kemal de, merkeze başkaldıran adam haline getirmek istiyorlar. Bir Anayasa hocası olarak şunu söylüyorum: Mustafa Kemal isyankar olarak değil, hep hukuki zemin üzerinde ilerledi.

Saygı Öztürk
Sözcü

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)