Ayasofya aslına rücû etmeli
Cumartesi, Haziran 30, 2012
Aslına bakarsanız bugün “19 Nisan’da Trabzon’a Çıkmış” diye bir yazı yayınlayacaktım ama “Ayasofya Aslına Rücû Etmeli”yi yazmak daha eğlenceli, daha şenlikli olacak...
Bu iki yazının da ilhamını, zâmane İslamcılarının çıkardığı “Derin Tarih” adlı bir hafif meşrep dergiden aldım. Semirip artık iyice asrîleşen İslamcılar dini de, tarihi de, coğrafyayı da, yurtbilgisini de iyiden iyiye magazinleştirdiler, paraya dönüştürdüler!
Adı geçen derginin “19 Nisan’da Trabzon’a Çıktım” diye kasılan şahısla (Kâzım Karabekir) ilgili sayısının tozunu atmayı yarına erteleyip, Ayasofya’yı (Yunanca: Sancta Sophia ya da Sancta Sapientia) konu alan sayısıyla dalgamızı geçeceğiz. Dalgamızı geçeceğiz, çünkü bunu çok hak ettiler. Kimsenin hakkını yemeyiz!
Magazin Tarihçiliği
Yeni Şafak’ın 1 Haziran 2012 tarihli sayısının 14. sayfasının çok büyük bir bölümü Aybike Eroğlu imzalı ve “Ayasofya’yı sahte imzayla müze yaptılar” adlı yazıya ayrılmış. Yazının kaynağı da “Derin Tarih” dergisinin 3. sayısı. Derginin Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Armağan bu konuda şunları yazıyor: “Atatürk’ün Bakanlar Kurulu kararnamesinin altına attığı imza sahte midir? Üstelik Ayasofya’yı müze yapan kararnameye bir sıra numarası verilmemiş. Resmi Gazete’de yayınlanmamıştır. Kararnamelerin muhafaza edildiği resmi dairede aslı mevcut olmadığı gibi devletin kanun kitaplarında da basılmış değildir. Sizin anlayacağınız, içi bunlar gibi daha pek çok soru işaretiyle dolu iltihaplı bir ‘yara’dır Ayasofya meselesi.”
(Aldı Özdemir İnce: Bu nasıl bir Türkçe? Atatürk kendi imzasının sahtesini neden atsın? Atatürk hayattayken yerine başka biri mi imza atmış? Yazar, galiba “Bakanlar Kurulu kararnamesinin altında bulunan sahte imza” demek istiyor. Bu konuya döneceğiz.)
Gayri ciddi Tarihçilik
Türkçe yazmayı bile bilmeyen, meramını anlatmaktan aciz kimselerin yayınladığı dergi elbette gayri ciddi olacak! Ama sizin anlayacağınız, İslamcı milleti Ayasofya’nın tekrar camiye dönüştürülmesini istiyor. Bu dönüştürüm için de tarihsel ve hukuksal belgeler ve kanıtlar arıyorlar. En önemli kanıt Mustafa Armağan’ın sözünü ettiği kararname. Sanki, Ayasofya, olmayan bir belgeye ve bir sahte imzaya dayandırılarak, Atatürk’ün ölümünden sonra müze yapılmış. Böyle bir şey yok! Camiyi müzeye dönüştüren sahte (!) kararname 24 Kasım 1934 tarihli. Müze olarak 1 Şubat 1935 günü ziyarete açılmış. Yani Atatürk hayatta! Atatürk’ün bu operasyondan haberi olmasa, o Bakanlar Kurulu’nu görevden almaz mı, bre? 10 Kasım 1938 tarihinde ölen Atatürk‘ün 24 Kasım 1934 tarihinde çıkartılan bir kararnameden ve ona dayalı olarak 1 Şubat 1935 günü yapılan işlemden dört yıl nasıl haberi olmaz, bre? Atatürk hayattayken onun yerine kim sahte imza atmaya cesaret edebilir, bre Safsataperdâz?!
Ayasofya binası (“camii” demiyorum özellikle) Atatürk’ün bilgisi dahilinde ve onun emriyle müze haline getirilmiştir. Ne kıvranıp duruyorsunuz, Erdoğan gibi bir bahadırın Ayasofya’yı cami yapmayı göze alamayacağını mı düşünüyorsunuz? Ben sizlerle alay etmemeyim de ne yapayım?
Sen de yapma İnalcık Hoca!
Dergiyi galiba Yeni Şafak gazetesi yayınlıyorlar ki gazetede mebzul miktarda “Derin Tarih”le ilgili reklam ve yazı var. Yazılardan Şamil Kucur imzalı olanında (02. 06. 12) Prof. Dr. Halil İnalcık’la ilgili “Tarihçilerin Kutbu” adlı kitaptan yapılmış bir alıntı var. Sayfa numarası verilmeyen alıntılara güvenmem, hele bu alıntıyı gazeteciler ve özellikle de sağcı-islamcı gazeteci yapmışsa. Şamil Kucur da sayfa sayısını vermiyor. Oturup 614 sayfalık kitabı taradım ve Halil İnalcık’ın Ayasofya ile ilgili sözlerini 179. sayfada buldum:
“Fatih Ayasofya’yı şehrin camii-kebiri ilan ettikten sonra buraya büyük vakıflar, köyler vakfetti; bir kere İstanbul’daki bütün Hıristiyanların cizye vergilerini bu caminin geliri olarak vakfetti Fatih. Senede vakıf geliri bazen 13 bin altına yükseliyordu... Bu para ile tabii camideki hizmetlilere, müezzinlere, imamlara maaş veriliyor, fakat aynı zamanda tamirine sarf ediliyordu...... Ayasofya bugün ayakta ise, Osmanlıların bu bakımı sayesindedir.”
Destur ya İnalcık Hoca!
Halil İnalcık Hoca düpedüz saçmalıyor. Bakın nasıl saçmalıyor: Fatih, İstanbul’u işgal ettikten sonra Osmanlı’nın cihad geleneği uyarınca ve Osmanlı’nın dillere destan hoşgörüsüne yaraşırcasına, bütün kiliseleri camiye dönüştürmüş. Hıristiyanları kilisesiz bıraktığı yetmiyormuş gibi bir de onlardan kılıç zoruyla aldığı vergiyi (cizyeyi) Ayasofya Cami-i Kebiri’nin kasasına aktarmış. Hırıstiyanlardan alınan haraçla cami personelinin maaşları ödenmiş. Bu işlemler de Osmanlı’nın dillere destan hoşgörüsüne dahildir.
Safdil Hoca, Ayasofya bugün ayakta ise Osmanlı bakımı sayesindedir, diyor. Öyle bir mantığın neresini düzeltmeli? Senin baktığın, bakımını yaptığın Aya Sofya ( ) Katedrali değil ki, senin Camii Kebir yaptığın bina!.. İçinde senin tab’an 5 vakit namaz kılıyor! Bakımını yapmazsan bina ümmet-i müslümanın başına yıkılır(dı). Cami haline getirdiğin yapının bakım masraflarını da Patrikhane’den mi alacaktın? El insaf Hodja?
Mal sahibi mülk sahibi!
Koca Yunus da ne güzel söylemiş: “Mal Sahibi Mülk Sahibi / Hani bunun ilk sahibi / Mal da yalan mülk de yalan / Var biraz da sen oyalan.”
Yunus Emre, bizim yobazların pek sevdiği “Mülk Allahın!” sözüne gönderme yapıyor. Mülk Allah’ın ise Hıristiyanların bir başka Allah’ı mı var?
Bre Aymazlar! Allah’n mülkünü siz nasıl Fatih Vakfı’na tapularsınız? 1934 yılının Bakanlar Kurulu’nun yasa dışı iş yaptığını nasıl iddia edersiniz?
Bütün tek tanrılı dinlerde âlem Allah’ın! Bunu kimse tartışmıyor.
Bizim zamâne İslamcılarının gayet iyi anlayacağı bir yöntemi kullanacağım: Günümüz evrensel hukukuna göre Agia Sophia binası Fatih Vakfı’nın değil Patrikhane’nin malıdır. Osmanlı Devleti ile Patrikhane arasında 1453 yılında imzalanmış bir satış ya da devir sözleşmesi mi var? Varsa görelim! Osmanlı devleti binaya zorla el koymuş! Bu gerçeği unutup, bir de Patrikhane’den yüzlerce yıllık bakım parası isteyecekler!
Agia Sophia binası 28 Mayıs 1453’teki aslına dönmelidir! O zamana kadar Diyanet İşleri Başkanlığı, Fener Rum Patrikhanesi’ne 560 yıllık kira borcu ödemeli ve iade işlemi gecikecekse, 29 Mayıs 2013 günü yeni bir kira sözleşmesi yapmalıdır.
NOTA BENE: 1930-1935 yılları arasında binada müze amaçlı restorasyon çalışmaları yapıldığı, 1935-2012 yılları arasında müze olarak kullanıldığı için, 1930 sonrasına kira ödenmeyebilir.
Özdemir İnce
Aydınlık
Tags