Karabekir Paşa ve leş kargaları


“Ayasofya Aslına Rücû Etmeli” (14.06.12) ve “19 Nisan 1919’da Trabzon’a Çıkmış” (15.06.12) başlıklı yazılarım ilgi gördü mü, görmedi mi, bilemiyorum.

Ancak, Karabekir ailesinin yakın akrabalarından olan Prof. Dr. Coşkun Özdemir’den 15. 06. 2012 günü çok önemli bir ileti aldım. İlgisine teşekkür ettiğim cevabımda, Karabekir Paşa’nın kızlarından Timsal Hanım ile 1963-1964 yıllarından birinde Aydın’da tanışmış olduğumu yazmıştım, bu ilgisini çekmiş olmalı:

Birinci iletiyi okuyalım

[“Ben de biraz önce Timsal ile konuştum ve bu dergiyi sordum. Bu yayınları hiçbir şekilde onaylamıyor ve tepki gösteriyorlar. Karabekir’in bu türlü kullanılmasını Taha Akyol, Cemil Koçak, Mete Tuncay ve benzerleri de yapıyor. Bunu ben kitabımda, Karabekir Erenköy’deki köşke çekilmiş, Nutuk’u inceler, kenarına itirazlarını yazarken, İtalya- Habeş kitabını yazarken, kapıda bazı işgüzarlar evi gözetlerken ailenin üzüntü ve tepkilerine tanıklığımı anlattım. Sağcı takım Karabekir’i överek bu ihtilafı hep kullandı, istismar etti. Uğur Mumcu gidip aile bireyleri ile uzun görüşmeler yaptı ve bu çatışmayı büyük çapta ortadan kaldırdı: Şimdi aile bireyleri Atatürk karşıtlığını tümü ile kaldırdı. Erenköy’deki vakfa resimlerini yan yana koyuyor ve babalarının en baştan Şişli’deki evdeki ziyaretinden başlayarak Mustafa Kemal’in reisliğini ve üstünlüğünü kabul ettiğini, hiçbir zaman Kurtuluş Savaşı’nda Mustafa Kemal’in önünde bir öncülük, liderlik iddiasında olmadığını söylüyorlar. Ama benim katıldığım anma törenlerinde (26 Ocak) daima bir takımın bu ihtilafı alevlendirmek istediğini görüyor ve her seferinde kalkıp bunu eleştiriyorum. Bu yüzden Taha Akyol, dinleyiciler önünde oyunlarını bozduğum için bana çok kızıyor.”]

Bu iletiyi alınca kendisine teşekkür ettim ve bana gönderdiği bu iletiyi, gerekirse, yazılarımda kullanıp kullanamayacağımı sordum. Aynı gün (15.06.12) aşağıdaki iletiyi aldım.

İkinci iletiyi okuyalım

[“Bence bir sakınca yok. Ben olanları anlattım size. İsterseniz Timsal’le de konuşabilirsiniz. Bir de Pınar Akkoyunlu var, iktisat fakültesinde Prof., Karabekir’in torunu. Timsal’in ablaları Hayat ve Emel, ikizler. İkisi de artık hayatta değil. Çocukluklarında doğaldır ki Atatürk’e muğber idiler. Sıkıntılı yılları oldu. Evde ağır bir hava vardı, kapıda bekleyenler filan. Uğur Mumcu gibi bir büyük Atatürkçü’nün girişimini çok iyi karşıladılar ve Atatürk karşıtlığından vazgeçtiler. Erenköy’de vakıfta onları birlikte anıyorlar. Karabekir’i anma günlerinde maksatlı Atatürk eleştirilerini de iyi karşılamıyorlar. Ancak babalarına bazı haksızlıklar yapıldığını, acı günler geçirdiklerini dile getirmek istiyorlar. Bu duygusallığı anlayışla karşılamak gerekir diye düşünürüm. Ben çok inançlı bir Atatürkçüyüm, aile bireyleri bunu çok iyi biliyorlar, bunca yıldır onlarla aramızda hiçbir zaman bir çatışma olmadı. Taha Akyol ve benzerlerini biliyorsunuz. Murat Belge, Mete Tuncay gibi tipleri de. Onları ben fırsat buldukça anarım.”]

Leş kargaları

“Leş kargaları” tanımlamasının bu yazıda adı geçenlerle özel olarak hiçbir ilişkisi yoktur. Zaten bu yazının amacı da ülkemizde mebzul miktarda bulunan leş kargalarının, dünkü yazımda sözünü ettiğim kof adamların listesini çıkartmak değil.

12 Eylül’den, özellikle de Avrupa Birliği’ne girme süreci başladıktan sonra, CIA ve Avrupa Birliği güdümlü “Tarihinizle yüzleşin, hesaplaşın” talimatının yankısı olarak “Tarihimizle Yüzleşelim” kampanyası başladı. Buna göre: Tanzimat’tan bu yana yapılan devrim girişimlerinin tamamı halka karşıydı; 31 Mart yalandı; Cumhuriyet halka karşın (rağmen) kurulmuştu; devrimler için halkın onayı alınmamıştı; demokratik olması gereken cumhuriyet jakoben idi; Atatürk bir diktatördü; Nutuk yalan-dolan doluydu; Ermeni Soykırımı iddiaları “sözde” değil gerçekti; Kürtler aslında hiç isyan etmemişti, bütün isyanlar CHP hükümetinin dalaveresiydi... Karen Fogg’un sevgili çocuklarını hatırlayın.

Bunun üzerine Resmi Tarih’e karşı alternatif tarih yazıcılığı yükselişe geçti. Bu tarihçiliğin kaynakları neneler ve dedelerdi, 1919-1938 döneminin itilmişleri-kakılmışları ve muğberleriydi... Mete Tuncay ve Cemil Koçak örneklerinde görüldüğü gibi bir “dedikodu tarihçiliği” ortaya çıktı. Bu dönemin en önemli iki kaynağı vardı: Karabekir ile Rıza Nur..

Bu, doğal ve kendiliğinden bir tepki yol açtı. Daha önce adını andığım Osman Selim Kocahanoğlu’nun “Atatürk’ün Üç Muhalifi. 1. Kâzım Karabekir” (Temel Yayınları) adlı kitabı ve benzeri kitaplar yayınlandı.

Kocahanoğlu’nun sözünü ettiğim kitabı “Leş Kargaları”nın bütün iddialarını fos çıkartıyor. Örneğin, bir Karabekir-İnönü görüşmesini reddilemez kanıt olarak ileri sürenlere karşı, kitabın 58. sayfasında, “Karabekir aynı görüşmeyi anılarının diğer versiyonunda başka türlü anlatır” diye başlayan bir bölüm var. Ve bu tek örnek değil...

Coşkun Özdemir’in ek açıklaması

Prof. Dr. Coşkun Özdemir, 19.06.2012 günü, bir ek açıklama gönderdi ve Karabekir ailesinin, “Derin Tarih” dergisinin birinci sayısında (Nisan 2012) yayınlanan yazılardan çok rahatsız olduğunu hatırlattı:

“Özdemir Bey, haftalarca ‘19 Nisan’da Trabzon’a çıktım’ başlığı ile reklamı yapılan dergiyi ansanız, hatırlatsanız iyi olur, diye düşünüyorum. Böyle işgüzarlıkları aile kesinlikle onaylamıyor. Babalarının, dedelerinin övülmesinden, bir Kurtuluş Savaşı kahramanı olarak anılmasından memnunluk duyuyorlar ama ona sağcıların, muhafazakârların, cumhuriyet düşmanlarının sahip çıkmasından hiç de mutlu olmuyorlar.”

“1952 yılında, MTTB’nin Eminönü Halkevi’nde tıpkı bugünkü Karabekir istismarı yapanlar gibi onu kullanıp Atatürk’e karşı çıktıklarına tanık olmuş, bu girişimi aile ile birlikte önlemiştik.”

Prof. Dr. Coşkun Özdemir, yakında yayınlanacak olan kendi özyaşam öyküsünde Karabekir Paşa’ya epeyce yer veriyormuş.


Özdemir İnce
Aydınlık

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)