‘Adalete Güvenim Tam, Yaşasın Adalet!’
Cumartesi, Temmuz 14, 2012
Gazetelere, ekranlara bakıyorum, hep bir deja vu (daha önce görmüşlük) duygusu.
Bunları çeyrek yüzyıl önce de yaşamıştım. Şimdi bir daha yaşıyorum.
Sonra da “Ne değişti ki” diye kendi kendime soruyorum.
Değişen tek şey o dönemin etiketi haki, sıfatı askeriydi, bu dönemin etiketi yeşil, sıfatı ise sivil.
Kenan Evren’in en sevdiği şey, mahkemelerin bağımsız olduğunu söylemekti. Oysa kendisi de biliyordu, biz de biliyorduk, mahkemelerin üyeleri de velhasıl cümle âlem biliyordu ki, mahkemeler bağımsız falan değildi.
Ama o bütün işlerini bağımlı mahkemelere gördürmeye bayılırdı.
Doğrusu talimatın nasıl gittiği de pek kimsenin meçhulü değildi.
Öyle el altından haber göndermezdi. Gizliden gizliye dolaplar çevirmezdi.
Her şeyi harbi yapardı.
Çıkar halkın, kameraların önüne, açıkça nutuk atardı.
Hangi yaşamsal dava yaklaşmışsa onu baş konu yapar, görüşlerini sıralardı.
Onun o konuşmaları “hâkimlere kanaat, savcılara talimat” niteliğindeydi.
Nutku dinle, mahkemenin sonucunu tahmin edip bekle yöntemiyle kestirirdik olayı.
Şimdi de görüntünün sivilleşmiş olmasının ötesinde değişen bir şey yok.
O zamanlar hukuksuzluğun egemeni askerdi, şimdi ise sivil. Tek fark bu!
***
Şu satırları yazmakta olduğum an 13 Temmuz Cuma saat 14. Silivri tutuklularının tahliye olup olmayacaklarıyla ilgili bir kararın bu akşamüstü çıkması olası.
Elli yıla merdiven dayamış meslek yaşamımda edindiğim tecrübe, şu anda sonucun ne olacağı konusunda bir kestirimde bulunmanın büyük hata olacağını söylüyor.
Ama ben yine de şimdiden belirtiyorum ki, tahliye kararı çıkmayacak.
Eskiden mahkeme kararlarının ne olacağını, Evren’in konuşmalarına kulak vererek kestirirdim.
Şimdi aynı şeyi Tayyip Bey’in konuşmalarını dinleyerek yapıyorum.
Son konuşmasını dinledikten sonra, zaten o yönde olan kanaatim pekişti:
Silivri’deki milletvekillerine tahliye yok.
12 Eylül döneminde, kimileri davalarla ilgili hukuki analiz yaparlardı.
Ben siyasal analizlerle davaları çözmeye çalışırdım.
12 Eylül döneminde, birçok kişi bilinen sloganı tekrarladı:
“Adalete güvenim tam.”
Bütün o dönemde bunu söylemedim. Tüm 12 Eylül boyunca adalete hiç güvenmedim.
Kimileri uzun tutukluluklardan sonra, serbest bırakıldıklarında haykırdılar:
- Yaşasın adalet!
Hiç öyle haykırmadım.
Biliyordum ki, adalet ölmüştü ve olan olduktan sonra tahliye ile ölüyü canlandıramazdı.
***
Bilmiyorum, adalete güvenip güvenmediğimi söyleme özgürlüğüm hâlâ var mı?
Her neyse, iyi insan iyi vatandaş olarak, yalnızca şunu söylemekle yetineyim:
- Adalete güvendiğimi söyleyebilmek durumunda değilim.
Silivri’dekiler için tahliye kararı çıksa da, bu konudaki görüşüm değişmeyecek.
Nedenlerini gerekirse daha sonra açıklayacağım.
Odatv davasından yargılanıp tahliye talebinde bulunanlar, daha şimdiden yanıtlarını aldı.
Kararın makul gerekçesi olsa gerek.
Ama benim kalın kafam ortaya çıkan durumu kavrayamıyor.
Katiller dışarıda, yazarlar, gazeteciler içeride.
Bu nasıl adalet?
Dünkü gazetede okudum. Cevat Yurdakul’u öldürmekten hükümlü Muhsin Kehya Elbistan Cezaevi’nden çıkışında minnetlerini şöyle dile getirmiş:
- Bu süreçte emeği geçen başta Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç Bey’e, AK Parti Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ Bey’e teşekkürlerimi iletiyorum.
Kehya desteklerinden dolayı MHP milletvekillerine de teşekkürü ihmal etmemiş, hatta 12 Eylül referandumuna evet oyu vererek kendilerini destekleyen herkese de şükranlarını teşmil etmiş.
Gazete yazmıyor, ama belki de Kehya tahliyesi sırasında coşup şöyle haykırmıştır da:
- Yaşasın adalet!