Derin Devletin Tetikçileri
Cumartesi, Temmuz 14, 2012
Gelin hep birlikte dürüstçe itiraf edelim... Özellikle 12 Mart - 12 Eylüllere ortam yaratılması, gerçekleştirilmesi süreçlerinde, derin devlet güçlerine, resmi görevliler, profesyoneller yanında görev üstlendirilen güçler, hele de tetikçiler Türk-İslam sentezcilerinden seçilmiş ya da gönüllü eklemlenmişlerdir... Türkiye’nin toplumsal yapılanmasında elbette kendine Türk-İslamcı kimliğini yakıştıran ne birey ne de örgütün; ABD, emperyal çıkarlar odaklı ittifaklarda, görevlendirmelerde yer almaları beklenirdi. Yani gönüllü ABD, 6. Filo yandaşı eylemler, siyasal görüş savunmaları söz konusu olamazdı. Ancak 6. Filo’ya karşı eylem yapan, sokağa çıkan solcu gençliğin üzerine “dinsizler-komünistler” sloganları ile saldırılar düzenlenebilirdi. 68 Kuşağı’nın uğradıkları saldırıların, Kanlı Pazar’ın yaşatılabilmiş olmasının ya da TMTF Adapazarı kongresine köylerden toplanan militanlar eliyle kanlı saldırı düzenlenebilmesinin, solcu gençliğin kümelendiği öğrenci yurtları, üniversiteler, örgütlerine kanlı, silahlı baskınların.. özet gerçeği işte böyle bir durumdur...
***
12 Mart, 12 Eylül’lere, askeri darbelere ortam yaratma süreçlerinde, gerekçe yapılan terörün tırmanışının rakamsal çarpıcı dökümlerini içerikleri ile okuduğumuzda, failli meçhullere kurban gitmişler, çoğunluğunun hâlâ tetikçileri bulunmamışlarından başlayarak; saldırıya uğrayanlar, mağdur olanlar, ölenler, yaralananlar, içeri alınanların.. yüzde 90’lara varan verilerle solcular olmaları bundandır. Sağ iktidarlar, derin devlet, polis gücü eşyanın tabiatı gibi bir durumda muhalefetin, örgütlü dinamik güçlerin, düzen değişikliği savaşımını verenlerin hep solda olması bağlantılı, sağın en çok da Türk-İslam sentezindeki sınırlı sayıda militanının, tetikçi güç olarak kullanılması gerçeğinde bir tabloyu ortaya çıkarmıştır.
Tabii ki etki-tepki yasasının doğası gereği solda da silahlı savaşımı strateji olarak benimsemiş, adi suç da işlemeye eğilimli örgütlenmeler çıkmış, 12 Mart’tan 12 Eylül’e tırmanan oranlarda var olmuşlardır. Ancak derin devletin kullandığı tetikçi saldırgan ile ideolojisi adına silaha sarılanların stratejik konumlanmaları bağlantılı gerek 12 Mart, gerekse 12 Eylül yargılamalarında, özel darbe hukuku uygulamalarında, gözle de görülen bir ayrım yaşanmıştır. TİP’li gençleri pusu kurarak öldürmüş katillerin serbest bırakılmalarına yarayan nokta hedefe, nerede ise kişiye özel hazırlanmış, özel af sonucunu getiren ek yasa maddesinin düzenlenmesindeki katkısı ile övünen AKP milletvekilinin “Solcular örgütlü suçtan, sağcılar adi cinayetten yargılandılar” saptaması çok da yanlış değil. Askeri darbe hukukunun mantığı solu, örgütlenmelerini silindir gibi ezmek amaçlı olunca, solcuların örgüt kapsamında suçlamalarla katlanan sayılarla, katlanan cezalara mahkûm edilmelerinin, silindir gibi ezilmelerinin yolu buydu çünkü.
***
MHP davasını çıkarın, birebir sayısız cinayet işlemiş Türk-İslam sentezinden tetikçiler, tek tek bu suçlarından, adi cinayet davası sanığı olarak yargılanırlarken, amaç suçlarını katlamak değildi elbet. Tersine adi suçlama ile cezaları en aza indirgenebiliyor, solcularınki ise örgüt suçlaması kapsamında, kanıtlanmış hiçbir eylemleri olmasa bile katlanabiliyordu. On binler ağır işkenceler, tutukluluklardan geçirildiğinde yüzde doksan üstü solculardandı. Silahlı suç işleyenlerinde ise ideolojileri ve stratejilerinin doğal sonucu olarak, baskın-çatışmalarda öldürme dışında, pusu kurarak birden fazla karşı görüşten insanı öldürme suçu örneğini bulmak çok zordur. Yani bilerek, pusu kurarak birden fazla cinayet işlemiş, aftan yararlanmış tetikçi solcu örneği varsa bile dava dosyalarından çıkarmak zordur. Zaten Özal-Rahşan afları, savunun, eleştirin, ayrımsız adi suçlular da olmak üzere bütün infazlara dönüktür. Bu aflardan yararlanamamış serinkanlı katiller o tarihlerde ancak firarda, mahkûmlar arasında olmadıkları için aftan da yararlanamayanlardandılar. Ek madde ile Meclis’ten gelen son af işte böylesi hak-hukuk dışı, nokta hedefli, kişiye özel afları sağlamış oluyor...
İktidarlarına, 12 Mart, 12 Eylül ile hesaplaşma vitrininde, askeri darbelere hizmet etmiş, ortam yaratmış, cinayet işlemiş, derin devlete hizmet etmiş tetikçilerin bilinçli, seçerek özel aflarını sağlamak gibi bir siyasal sorumluluk yüklüyor. Can Dündar’ın Ergenekon davası tanıklığında söylediği üzere, Ergenekon’un asıl suç ortakları yargılanmıyorken mağdurlarının yargılandığı, yargısız infaz edildikleri, gazeteci-milletvekili Mustafa Balbay örneği bir çarpıklık ortaya çıkıyor. İktidarlarının, sözde özel yargı eliyle haksız ön tutuklulukları, yargısız infazları önleme adına Meclis’ten yangından mal kaçırırcasına bir çuvalın içinden çıkardığı paket, Nasrettin Hoca’nın kazanı gibi üçlü yargı sistemini doğurmakla kalmıyor. Beklenen, vaat edilen amacına aykırı olarak asıl mağdurların serbest kalmaları yerine, pusu kurarak siyasi seri cinayet işlemişlerin önce tahliyesini sağlıyor...
Tags