Bakan falan olmak isteyenlere bir tüyo


KİM ne derse desin olan hep “bizim” Mehmet Bekaroğlu’na oluyor.

İşte iki örnek:
BİR: Ertuğrul Günay ile birlikte “Müslüman Sol” hareketini başlattı. Ertuğrul Günay AK Parti’ye transfer olup Kültür ve Turizm Bakanlığı koltuğuna oturdu. Mehmet Bekaroğlu ortada kaldı.
İKİ: Numan Kurtulmuş ile birlikte “HAS Parti”de çalıştı. Numan Kurtulmuş AK Parti’den transfer teklifi aldı, şimdi kendisine koltuklardan koltuk beğeniyor. Mehmet Bekaroğlu yine ortada kaldı.
Bir kez daha söylüyorum:
Ertuğrul Günay’lar, Numan Kurtulmuş’lar kendilerini kurtarıyorlar, olan hep “bizim” mazlum Mehmet Bekaroğlu’na oluyor.
Hazin bir öykü bu vesselam...
* * *
Ama durun bir dakika!
Öykümüz hazindir hazin olmasına ama içinde de süper bir fırsat barındırır.
Sonu bakanlık koltuğuna kadar giden muazzam bir fırsat...
Şöyle ki:
- Diyelim ki AK Parti’den transfer teklifi alıp bakan falan olmak istiyorsunuz.
- Hemen Mehmet Bekaroğlu ile temasa geçin.
- Bekaroğlu ile birlikte ister bir hareket oluşturun, ister bir dernek kurun, ister bir parti...
- Bekaroğlu’nun yanında yer alanlara transfer teklif etmeyi alışkanlık haline getiren AK Parti, üç vakte kadar harekete geçecek ve size teklifi sunacaktır.
- Teklifi kabul etmenizin ardından gelsin bakanlık, gitsin üçüncü adamlık... Seçin beğenin.
- Oh mis!
* * *
Kısacası olay şudur:
Bakan mı olmak istiyorsun?
Yanaş Bekaroğlu’na...

En sevdiğim okur tepkileri

- Görüşlerine katılmıyorum ama yazılarını okuyorum.
- Çoğu zaman kızarak okuyorum, bazen de severek okuyorum.
- Farklı dünyaların insanıyız ama severek okuyorum.
- Aynı dünyanın insanıyız ama sevmeyerek okuyorum.
- Görüşlerinin hiçbirine katılmıyorum ama kayıtsız da kalamıyorum.

Yeni başlayanlar için inanç ve iman ilkeleri

BİR: İnançları tartıştırma, inançları yarıştırma... Bırak isteyen istediğine inansın.
İKİ: Başkasının inancı sana saçma gelebilir... Ama unutma ki senin inancın da başkasına saçma gelebilir.
ÜÇ: Kendi inancının “tutarlılık” adına teste tabi tutulmasını istemiyorsan, sen de başkalarının inancını “tutarlılık” adına teste tabi tutma...
DÖRT: Çoğunluk benim gibi inanıyor diye azınlığın inancına baskı yapma...
BEŞ: Birilerinin “ibadethane” olarak kabul ettiği yer ibadethanedir. Ötesini karıştırma.
ALTI: İnandığın dinin mükemmelliğini belirleyen en önemli unsur şudur: İnançta özgürlük tanıyor mu, tanımıyor mu?
YEDİ: Başka inanışlarda olanları “itikat” açısından düzeltmeye çalışma... Bunun için harcayacağın enerjiyi, başka inanışlarda olanların haklarını vermek için harca...
SEKİZ: Başkalarının inançlarını tanımlamaya, tarif etmeye, belirlemeye ve sınırlamaya çalışma... Bırak kendi inançlarını kendileri tanımlasınlar, tarif etsinler, belirlesinler ve sınırlasınlar.
DOKUZ: Bütün bir siyasi hayatını “Ben inandığım gibi yaşamak istiyorum” sloganıyla geçirmişsen, “inandığım gibi yaşamak istiyorum” diyenlere müdahale etmen en hafifinden ayıp olur.
ON: Aynı tarihi ve dini şahsiyetlere farklı anlamların yüklenmesi söz konusu olabilir. “İlle de benim yüklediğim anlam geçerli olacak” deme...

Hangisi doğru Kadir Abi?

YIL: 2008.
Öyle bir yağmur yağıyor ki...
İstanbullular perişan.
Kadir Topbaş ise Brezilya gezisinde...
Gazetelerde haberler çıkıyor:
“İstanbul perişan, Başkan Brezilya’da” falan diye...
Kadir Topbaş, bu haberlere şöyle cevap veriyor:
“Böyle bir yağış olacağını bilseydim Brezilya’daki toplantıya gitmez, gezimi iptal ederdim. Kenti terk etmezdim.”
* * *
Yıl: 2012.
Trafik öyle bir sıkışıyor ki...
İstanbullular kafayı yeme noktasında.
Kadir Topbaş ise Artvin yaylalarında...
Gazetelerde haberler çıkıyor:
“İstanbul perişan, Başkan horon tepiyor” diye...
Kadir Topbaş, bu haberlere şöyle cevap veriyor:
“İletişim çağındayız. Masada oturma dönemi bitti. Artvin’den her şeye hâkimim. Saat başı bilgi alıyorum. Ekibim çalışıyor.”
* * *
Kadir Topbaş’a soruyorum:
- 2008 yılında iletişim çağında değil miydik?
- 4 yılda iletişim alanında büyük bir devrim yaşandı da bizim mi haberimiz olmadı?
- 2008 masada oturma dönemi miydi?
- 2008’de çalışmayan ekip, 2012’de mi çalışmaya başladı?
- Artvin’den her şeye hâkim olmak mümkün de Brezilya’dan değil mi?

Adalet ne yana düşer usta, vicdan ne yana

AYNI gün...
Aynı gazete...
Sayfanın üstündeki haberden cümleler:
- Üçüncü yargı paketi onlara yaradı / Katiller dışarıda / 7 genci öldürenler çıktı / Falancayı öldürenler de çıktı / Filancayı öldürenler de çıktı / Yargıç “vicdanım rahat değil” dedi / Maktul yakınları kan ağladı... falan.
Aynı sayfanın altındaki haberden cümleler:
- ODA TV’ye tahliye talebi reddedildi / Mahkeme heyeti “TÜBİTAK’tan rapor gelmedi” dedi / Tutukluluğa devam kararı çıktı / Soner Yalçın hapiste kalmaya devam edecek / Tutuklamanın devamı kararında “kuvvetli suç şüphesi var” dendi... falan.
* * *
Şimdi şarkıyı hep beraber söyleyebiliriz:
Adalet ne yana düşer usta, vicdan ne yana?

Sevgili Numan Bey

HAS Parti’yi kurarken...
Şu üç sözü vermiştiniz.
Demiştiniz ki:
- FİRAVUNLAŞMAYACAĞIZ: Yani gücü eline geçirdiği zaman insanlara zulmeden, baskı yapan despotlar olmayacağız.
- KARUNLAŞMAYACAĞIZ: Yani kamu kaynaklarını, yönetimin imkânlarını kullanarak milletin malıyla mülküyle haksız yere zenginleşmeyeceğiz.
- BELAMLAŞMAYACAĞIZ: Yani Firavun’un ve Karun’un zulmüne karşı dini meşruiyet sağlayan, dini yanlış politikalara alet edenlerden olmayacağız.
* * *
Sevgili Numan Bey...
Madem “iktidar” denilen salıncağa binmek üzeresiniz.
O zaman sizden şu üç şeyi bekliyoruz:
BİR: Firavunlaşmamanızı, Karunlaşmamanızı ve belamlaşmamanızı bekliyoruz.
İKİ: Bundan böyle aynı safta yer alacağınız şahsiyetlerin de firavunlaşma temayüllerine, Karunlaşma heveslerine ve belamlaşma emellerine karşı çelikten bir duvar olmanızı bekliyoruz.
ÜÇ: Ayrıca sizden siyasi namus adına “ben firavunlaşmak, Karunlaşmak ve belamlaşmak derken AK Partili kardeşlerimizi kastetmemiştim” demenizi de bekliyoruz.
* * *
Bu üç şeyi yaparsanız hem bu dünya, hem öbür dünya, hem saygınlık, hem tutarlılık kurtulmuş olur.
Yapmazsanız...
“Kurtulmuş” sadece bir soyisim olarak kalır.
Seçim sizin.

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)