Meşru Özgürlük Beklentisi


Yasama organlarının çıkardığı yasayla onu uygulayacak yargıç arasındaki dengeyi anlatmak için şöyle bir söylem kullanılır:

En iyi yasa, kötü bir yargıcın elinde olumsuz sonuçlar doğurabilir. En kötü yasa, iyi bir yargıcın elinde olumlu sonuçlar doğurabilir.

İşte tam böyle bir dönemin içinden geçiyoruz.

Meclis’te kabul edilen 3. yargı paketinin özel yetkili mahkemeler ve onların yerine kurulan bölge ağır ceza mahkemeleriyle ilgili unsurlarını geçen hafta kaleme aldık.

Bugün tutukluluğa ilişkin yeni yasanın getirdiklerini, tartışmaları ve beklentileri sütuna yatıralım.

***

Tutukluluk bağlamında tablonun özeti şu:

Meclis 50 saate yaklaşan bir çalışma temposuyla 3. yargı paketini çıkarıyor.

Cumhurbaşkanı, “Bu yasadan yararlanacaklar var” değerlendirmesiyle birkaç saat içinde imzalayıp Başbakanlığa gönderiyor. Aynı gece Resmi Gazete’de yayımlanıp ertesi gün yürürlüğe giriyor. Yürürlüğe girdikten birkaç saat sonra tahliyeler başlıyor.

Buna karşılık Silivri’deki mahkemelerin fiili tutumu ise şöyle:

Bu yasa çıkabilir, hemen uygulamaya konmuş olabilir, ama ben kendi takvimim çerçevesinde aylık tutukluluğu gözden geçirme hakkı içinde konuya bakacağım.

Bu aşamadan sonrasını kamuoyunun yorumuna bırakalım, yasanın ayrıntılarına geçelim.

Tutuklamaya ilişkin iki temel yenilik var:

1- Tutuklamanın somut olgulara dayanması, tutuklamaya devam kararı verilirken gerekçelerinin açıkça ve her sanık için tek tek belirtilmesi.

2- Tutuklama yerine adli kontrol önlemlerinin artırılarak yargıçlara yeni seçenekler sunulması.

Her iki şık belli ölçülerde daha önce de vardı. Yeni yasayla hem altı daha kalın çizildi hem biraz daha ön plana çıkarıldı.

Hukuk biliminin yüzyıllar süren birikimiyle şu ilke yerleşti:

Şüpheden sanık yararlanır.

Cümle hiçbir tartışmaya meydan vermeyecek derecede açık. Eğer suç-sanık-delil bağlantısında şüpheli bir durum varsa, bu sanık lehine yorumlanır.

Türkiye’deki mevcut uygulama ise şöyle:

Şüpheden savcı yararlanır.

Savcılar her türlü bilgiyi, belgeyi, duyumu, iddiayı kendileri için kullanıp mahkemenin önüne koyuyorlar. Mahkemelerin takdir hakkını nasıl kullandığı ortada.

Örneğin yasada “kuvvetli şüphe” diye bir kavram var. Bu durumda “tutukluluğa devam” kararı veriliyor. Yeni yasa yargıçlara, “Salt kuvvetli şüphe deyip tutuklayamazsın, bunun somut olgularını da açıkça yazman gerekir” diyor.

Tutukluluk bir “tedbir” olarak değerlendirildiğinde bunun yerini tutabilecek adli kontrol seçenekleri de artık salt “yurtdışına çıkış yasağı” ile sınırlı değil. Bunun yanında ülke sınırları içinde kullanılabilecek, oturduğu bölgenin dışına çıkmamaktan belirlenen yerlere gitmemeye kadar 6 yeni seçenek var.

Tutuklama özünde bir hüküm, bir yargılama kararı değil; tebdir, idari karar. Bu anlamda “tutukluluğa devam” kararı, ilk tutuklamadan daha ağır sorumluluk gerektiriyor.

***

3. yargı paketiyle birlikte doğal olarak her kesimde bir beklenti oluştu. Yasanın yürürlüğe girmesinin hemen sonrasında mahkemelere tahliye dilekçeleri yağdı.

Bütün dileğim, yargıçların takdirlerini olabildiğince geniş bir kesim için özgürlüklerden yana kullanması.

Tutuklu milletvekilleri, belli bir sembol olarak ayrıca öne çıktı.

Gerek yargıdaki gelişmeleri gerekse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Türkiye’yi de ilgilendiren kararlarını ayrıntılarıyla ve özenle kamuoyuna aktaran Sedat Ergin’in altını çizdiği bir kavram var:

Meşru beklenti hakkı.

Milletvekili seçilen bir kişiye oy verenler, doğal olarak onun Meclis’te görev yapmasını, kendilerini temsil etmesini beklerler.

Bu beklenti meşrudur ve haktır.


Mustafa Balbay
Cumhuriyet

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)