Cenin-i sakıt
Pazartesi, Temmuz 23, 2012
İnsanların aklı, kusura bakmayın ama “bilmem nereleri”nde... Biz “kürtaj” ile uğraşırken Almanlar da “sünnet”le...
Almanya Başbakanı Merkel “komik duruma düşüyoruz” diyor.
Almanların hedefi “Yahudiler” deniyor, onlarda da sünnet var ya!
Zaten bu işler hep böyledir, sağ gösterip sol vururlar.
Beyoğlu’ndaki yasağa baksanıza, sokaklara masa sandalye çıkarılması yasak...
Niye?
Trafik ve yangın!
Tabii aslında içki var, trafik, yangın bahane.
Her neyse dönelim kendi konumuza: Kürtaja...
* * *
Her toplumda olduğu gibi, Osmanlı toplumunda da “kürtaj” ve yasağı vardır.
Her toplumda olduğu gibi, Osmanlı’da da “kürtaj” vardır. Araştırmacı Gülhan Balsoy, kürtaja “iskat-ı cenin” denildiğini yazar. (*)
* * *
“İskat-ı cenin” terimi, hem gebeliğin, herhangi bir tıbbi soruna neden olmadan düşükle sonuçlanmasını, hem de hamile kadının bilerek isteyerek, gebeliğine son vermesini karşılar.
Osmanlı hukuk sisteminde temel alınan Hanefi Hukuku’na göre, “iskat-ı cenin” annenin hayatının tehlikede olduğu durumlarda, gebeliğin ilk 120 gününde “mekruh” kabul edilmektedir.
* * *
İlk kürtaj yasağına 1838’de değinilir.
Nüfusun sayısal büyüklüğünün, devletin gücüyle doğru orantılı olduğu düşünülmektedir.
Aynı görüş Avrupalı “aydınlar” tarafından da paylaşılmıştır.
Onlar, çocuk doğurmayı nüfus artışı olarak görürlerken, çeşitli biçimlerde “ıskat-ı cenin”e, yani kürtaja başvurmaktadırlar.
* * *
Oysa devlet, kürtaja, “cenin-i sakıt”a karşıdır, çocuk düşürmek diye tabir edilen bunu önlemek için başka önlemlere başvurmuştur, suyu kaynağından kurutmak istemektedir.
Araştırmacının tespiti şudur:
“Ancak Müslüman kadınlar arasında kürtajın yaygınlığının altını çizen ve bunu engellemeyi hedefleyen politikaların erken aşamasında alınan en önemli önlem, ebe, eczacı ve tabiplerin bağlı bulundukları inanca göre hahambaşı, patrik ya da İstanbul kadısı huzurunda kadınlara çocuk düşürücü ilaçlar sağlamayacaklarına dair yemin etmeleriydi.”
* * *
1858’de “kürtaj yasağı”, yani “cenin-i sakıt”a yaklaşım değişir:
“1858 Ceza Yasası, çocuğunu düşüren kadını değil, buna yardımcı olan şahısları cezalandırmasıyla, kendinden önceki yaklaşımla bir süreklilik içerir. Ancak kürtajın Ceza Yasası’nda yer almasıyla paralel olarak 1850’li yılların sonlarından itibaren kürtaj meselesine bakış açısı da biraz daha farklı ve somut bir zemine kaymaya başlamıştır. Kürtaj yapan kadınları sefahat/sefalet hattında ikili bir şekilde sınıflandıran yaklaşım ortadan kalkmasa da, sefahate yapılan vurgunun yerini daha çok sefalete yapılan vurgu alır ve kadınları öte dünyanın cezalarıyla korkutan bir üslup yerine onları bu dünyada önerilen yardımlar sayesinde kürtajdan vazgeçirmeye yönelik bir politika öne çıkar.”
* * *
Ve bugünlere gelinir.
“Cenin-i sakıt” “siyaset meydanı”na sürülür.
Eğer yanılmıyorsak, rahmetli Adnan Menderes de, bir gün kızmış muhalefet için “cenin-i sakıt” deyimini kullanmıştı.
—————————————-
(*) Toplumsal Tarih dergisi / Temmuz 2012 / Sayı: 223
Tags