Devlet neredeydi?



“Devlet”in tanımı konusunda bilginlerin görüşlerine başvurmadan önce kendi tanımımı yapıp kurtulacağım: Devleti herhangi bir taşıta benzetebiliriz. Hükümet, bu taşıtı süren sürücüdür (süvari, şoför, pilot.) Bu nedenle, herhangi bir durumda, “devlet nerede?” diye sormak yanlıştır. Doğru sorunun “Hükümet nerede?” olması gerekir.
Kılıçdaroğlu soruyor
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, PKK ve BDP buluşmasını kastederek “Orada medya, PKK’lılar, BDP’liler ve halkın bir kısmı vardı. Ama devlet yoktu” demiş.
Demiş ama çoğu siyasetçi gibi yanlış demiş. Kılıçdaroğlu’nun, “Hükümet neredeydi?” diye sorması gerek. Bütün felaketlerde olduğu gibi, İzmit depreminde de depremzedeler, bekledikleri ilgi ve yardımdan yoksun kaldıkları için “Devlet nerede?” diye haykırıyorlardı.
“Hükümet nerede?” diye haykırmaları gerekirken, hükümetsiz yerinden kımıldaması, duyması, tepki gösterip davranması olanaksız devlete sesleniyorlardı.
Halkın da yanlış kullanması iyi değil ama hükümeti eleştireyim derken bir soyut kavrama veriştiren muhalefet liderine ne demeli?
Devlet nedir?
Doğan Haber Ajansı (DHA) muhabiri Ömer Şulul’un Şanlıurfa’dan yazdığı haberi okuyalım: “Şanlıurfa Vali Yardımcısı Ramazan Seçilmiş, bir süre önce yol kesen PKK’lılar tarafından Diyarbakır’ın Lice İlçesi’nde kaçırılan Şanlıurfalı er Reşat Çeçan’ın ailesini ziyaret etti. Bir tepsi baklava ile gelen vali yardımcısı ve beraberindekileri karşılayan kaçırılan askerin babası Cemal Çeçan, “Oğlum artık bulunsun” dedi.
Şanlıurfa’da bayram kutlamaları kapsamında Vali Yardımcısı Ramazan Seçilmiş, beraberinde İl Jandarma Komutanlığı’nda görevli Yarbay Ünsal Bulut ile birlikte, Şanlıurfalı er Reşat Çeçan’ın Hayati Harrani Mahallesi’nde yaşayan yakınlarını ziyaret etti. Ziyaret sırasında görevliler tarafından aileye, bir tepsi baklava verildi. PKK’lıların kaçırdığı askerin babası Cemal Çeçan ziyaret sırasında “Buraya müjdeli bir haber ile gelmenizi isterdim. Oğlum artık bir an önce bulunsun. Bizim, devletten tek istediğimiz oğlumuzun bulunması” dedi.
Vali Yardımcısı Seçilmiş ise, “Devletimiz büyük bir devlet. Oğlunuz en kısa sürede bulunacaktır. Sizin yapmanız gereken dua etmek ve sabırla beklemektir.” diye konuştu.
Vali Yardımcısı ve Yarbay, aile ile yaklaşık yarım saat baş başa görüştü.
Devlet bu mudur?
Vali Yardımcısı ile Jandarma Yarbayı eğer devleti temsil ediyor ise (elbette ediyor), yandık ki ne yandık! Gerçek devlet, eline bir tepsi baklava alıp, sünnet düğününe ya da kız istemeye gider gibi bir yas evine gitmez! Gidemez yahu, gidemez!
Vali Yardımcısı “Devletimiz büyük bir devlet. Oğlunuz en kısa sürede bulunacaktır. Sizin yapmanız gereken dua etmek ve sabırla beklemektir” demiş.
Yas evine bir tepsi baklavayla giden ve oğlu kaçırılan babaya dua etmesini tavsiye eden bir büyük devlet! Böyle büyük devlet, böyle büyük devlet temsilcileri olmaz. Bu insanlarda devlet ile hükümeti birbirine karıştırıyorlar. Devleti temsil ettiklerini sanırken hükümeti temsil ediyorlar.
Büyük devlet, askerin haydutlar tarafından kaçırılmasına izin vermez.Bir kaza eseri kaçırılmış ise, askerini hemen bulur ve kaçıranı cezalandırır. Ve hiçbir yere bir tepsi baklava götürmez. Ama hükümet götürür.
Bu nedenle, siyasetçiler devlet hükümet arasındaki ayrımı mutlaka yapmalı. “Hükümet nerede?” diye soracağına “Devlet nerede?” diye sormamalı. Sorarsa, hükümeti eleştiriden kurtarmış olur.
‘Biz’
Bizim siyasetçilerde “dil” dikkati yoktur. Hükümeti eleştirirken “Biz” sözcüğünü kullanarak eleştiri hedefinin yerine geçerler ve kendi kendilerini eleştirirler. Bu türden “Biz”i en çok Deniz Baykal kullanırdı.
İsterseniz, Onur Öymen’in gönderdiği bir iletiden yararlanarak örneğimizi verelim:
“Mısır Cumhurbaşkanı Mursi medya mensuplarının tutuksuz yargılanmasını kararlaştırdı. Bir gün önce Cumhurbaşkanına hakaretten tutuklanan el Düstur gazetesi yazarı Afifi derhal serbest bırakıldı. Demek ki bu gibi konularda hakimlerin takdirine bırakılmadan siyasi kararla çözülebiliyormuş. Kuşkusuz Mısır’ın demokrasi alanında daha çok adım var. Müslüman Kardeşler iktidarının Mısır’ı çağdaş bir yönetime kavuşturabileceğine inanmak için çok erken. Ama bu karar bile çok sayıda gazetecinin ve aydının yıllardan beri tutuklu yargılandığı Türkiye açısından örnek alınacak nitelikte.”
Bu böyle bir durumda bizim siyasetçiler şöyle konuşuyor:
“-Ama biz ne yapıyoruz? Aralarında milletvekili seçilmiş olanlar da olmak üzere onlarca gazeteciyi hala hapishanede tutuyoruz!”
Oysa, eleştiriyi yapan, konuşan bir CHP Milletvekili. Gazetecileri CHP hapiste tutmuyor ki…Gazetecileri, yasaları doğru ya da yanlış yorumlayan yargıçlar hapiste tutuyor. Bu berbat durumu ancak hükümet düzeltebilir: Bürokrasi aracılığıyla hiçbir şey yapamıyorsa, uygulanmakta olan yasaları değiştirerek. O halde, yetki kimde ise sorumlu da o’dur.
Dil bilinci olan siyasetçi hedefini adlandırarak, belirleyerek konuşur:
“Mısır Cumhurbaşkanı gazetecilerin tutuksuz yargılanması için müdahalede bulunuyor. Aynı şeyi bu ülkenin cumhurbaşkanı yapamaz ı? Yasalar el vermiyor ise, işine geldiği her konuda yasa çıkartan AKP Hükümeti tutuklu gazeteciler konusunda neden yasa çıkartmıyor. Cumhurbaşkanı AKP Hükümetini niçin uyarmıyor?”
Bu cümleyi “Biz”li hale getirin, komediyi görürsünüz.
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nu “Biz” konusunda da uyarmak isterim.

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)