2. Abdülhamid’in yemek listesi



Efendim bu bayram bol bol et yiyoruz ya... Merak ettim yüce padişahlarımız neler yiyormuş diye araştırdım.
Gördüm ki 16. Yüzyıl’da; Muhteşem Süleyman zamanında koyun eti ile pirinç pilavı baş yemeğimiz olmuş. Zaman geçtikçe sultanlar (Osmanlılar padişaha sultan derler idi.) sofrada pek çok değişik yemek istediler. Zenginleşen yemek listesinin yanına hevlavalar (tatlılar) eklendi. Ve bunların arasına sayısız lezzette şerbetler konuldu. Sultanlar için adalardan gelme kırmızı şarab da şerbet kabul edildi. Osmanlılardaki meyhanelere de şerbethane denildi.
Bütün bunların en ince ayrıntılarını piyasaya yeni çıkan ESİRCİLER HANI adlı belgesel romanımda okuyabileceksiniz.
Biz gelelim; Osmanlı’nın son imparatoru sayılabilecek olan 2. Abdülhamid’e.
Şimdilerde onu; İslam  şeriatinin en katı savunucusu gibi gösterip dindar padişah olarak sunuyorlar ya... Aslında 2. Abdülhamid o kadar yobaz değildi.
Lakin kurnaz bir politikacı idi. Dini; insanları yönlendirmek ve gütmek için ustaca kullandı.
Ama temel amacı; başta kalabilmek idi. Bu yüzden de dindar şairimiz Mehmet Akif onu; “bir ödlek” olarak nitelendirip milleti 33 sene boyunca “Şeriat, şeriat!” diyerek inim inim inlettiğini söyler. İstibdad isimli şiirinde bu eleştiri daha ağırlaşır ve onu İblis’ten bile kötü gösterir.
Akif haksız mı idi?
Koskoca bir imparatorluk çatır çatır çöküyordu. Abdülhamit Han; “savaşı kazandığı halde toprak kaybeden tek sultan” olarak tarihe geçti. 1896 Yunan savaşını kazandık ama sonuçta Girit elimizden çıktı.
İmparatorluğun çöküşünün tek sorumlusu olarak onu göstermek; son derece yanlıştır. Bu dönemde devlet; memurun aylığını bile ödeyemez duruma düşmüştür. Avrupa ülkeleri Düyun-ı Umumiye örgütü ile imparatorluğun gelirine de el koymuştur.
Bunun sorumlusu; Osmanlı’nın önceki padişahlarının dünyanın gelişimini görüp gerekli eğitimi yaptıramamasıdır. Öyle ki 19. Yüzyıl’da Osmanlı yönetimi; devletinin sınırlarını bile bilemeyecek duruma düşmüştür.
MRS. MAX MÜLLER
Abdülhamid Han’ın millete karşı koyu dindar gözükürken özel yaşamında bir Avrupa tarzını yaşattığını söylemek mümkündür. Bu konuda  Bayan Max Müller’in 1897’de İstanbul’dan Mektuplar adıyla İngiltere’de yayımlanan kitabında ilginç ayrıntılar var. Bayan Max Müller, İngiliz milletvekili kocasıyla İstanbul’daki İngiliz elçiliğinde kâtip olarak çalışan oğullarını görmeye gelirler. Kendilerini Sultan Abdülhamid bir yemeğe davet eder. 
Padişahın da bulunduğu 1893 tarihindeki ziyafette yemek listesi şöyledir:
Windsor çorbası
Etli, balıklı, peynirli börekler
Joinvilla usulü kalkan balığı
Royal usulü kuzu
Supreme usulü mantarlı tavuk
Bıldırcınlı börek
Kuşkonmaz
Punch
Piliç kızartması
Pilav
Victoria usulü ananas
Vanilyalı Bavaroise
Dondurmalar
Fransız usulüyle hazırlanmış bu yemek listesinde dikkat çeken bir isim var: Punch.
Bayan Müller diyor ki: “Listede punc da vardı. Keskin kokusu, içindeki alkol miktarını açıkça ortaya koyuyordu. Zira bunun ismi Punch idi ve Kuran’da yasaklanmamıştı.”
Sofraya şarab konulmuyor; çünkü bu dine göre yasak. Fakat; misafirlere ikram ediliyor. Punçh ise şaraptan daha fazla alkollü ama yemek listesinde yer alıyor. Ne de olsa Kuran’da, “Punch içmek haramdır!” gibi bir ibare yok ya...
İşte Abdülhamid Han böyle birisi...
Kimse bu listenin Sultan’ı kötülemek için yazılmış olabileceğini düşünmesin. Çünkü Bayan Müller, Abdülhamid Han’dan ondan övgüyle bahsediyor.
Ne olacak şimdi? Abdülhamid Han, punc’lı sofrada oturdu yedi içti diye cehenneme mi gidecek?
Hadin oradan!

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)