Başkan mı, yarı başkan mı?


TBMM Başkanı Cemil Çiçek gerçeğe işaret etmiş.
“Kesile biçile, yama üstüne yamayla, estetik dönüşümle bugünlere getirilen 1982 Anayasa’sıyla Türkiye’nin yönetilme açmazlarına” işaret etmiş.
“Kendi içinde sistematiği ve bütünlüğü olan yeni bir Anayasa gerektiğini” söylemiş.
Üst üste 3’üncü dönem milletvekili seçildiğini ve 2015 seçimlerine aday olamayacağını hatırlatarak “yeni Anayasa’yı Türkiye için istiyorum. Şahsi bir siyaset beklentim yok” mesajını vermiş.
Çiçek her farklı kesim tarafından sevilen ve sayılan sağduyulu ve deneyimli bir siyaset adamıdır.
Bu konuşmayı da deneyim birikiminden gelen siyaset refleksiyle en geçerli momentumda yaptı.
Gazetelerde ve ekranlarda “Cumhurbaşkanı-Başbakan görüş ayrılığı” tartışmaları sürerken Çiçek’in zamanlaması için “12’den vurdu” denebilir.
Tartışmanın konusu “29 Ekim’de polis barikatlarının kaldırılması ve birinci Meclis önünde Anıtkabir’e 10 binlerin akması” yolunun Çankaya’dan Ankara Valisi’ne “esnek davranın” işaretinin verilmesi ve Başbakan Erdoğan’ın “polis görevini yerine getirmedi. Devlette iki başlı yönetim olmaz” söylemidir.
Cemil Çiçek de işte tam bu “korakor (corp a corp)” anında topa girdi.
“Anayasa değişikliğine göre, Cumhurbaşkanı’nı halk seçecek. Genel seçimde iktidar çoğunluğunu alan partinin başkanı da başbakan olacak. Tutun ki Cumhurbaşkanı yüzde 55 oy aldı. İktidar partisi ise yüzde 45... İkisi de halkın iradesinden kuvvet alıyor. Bu durumda Cumhurbaşkanı kendisine daha fazla oy verilmiş olması nedeniyle, icra yetkisine sahip Başbakan ve hükümet üzerinde psikolojik üstünlük hissedebilir. O zaman ne olacak?”
Zamanlaması nedeniyle Çiçek’in gündeme getirdiği soru daha da etkili oldu.
“Gül-Erdoğan” özel durumuna hiç girmeden “Cumhurbaşkanı” ve “Başbakan” geniş bakışıyla, hiç isimlendirmeden konuya eğilmekte yarar var.
“Anayasa’nın bugünkü haliyle Çankaya ile Başbakan arasında sürtüşme kaçınılmazdır.”
Şimdiye kadar (son 10 yılda) su yüzüne çıkan bir çatışma olmaması gerçekten mucizedir.
Hele, Cumhurbaşkanı’nın da halk tarafından seçilmesiyle artık mucize de beklenmesin.
Yakın geçmişe bakın...
Cumhurbaşkanı Özal ile başbakanlar Yıldırım Akbulut ve Mesut Yılmaz... Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ile başbakanlar Necmettin Erbakan ve Tansu Çiller arasında sanki kılıçların kıvılcımlar uçuşturduğu eskrim karşılaşmaları vardı.
Ahmet Necdet Sezer’in Cumhurbaşkanlığı sürecinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile arasında sanki bir yüksek gerilim hattı vardı.
Demek ki...
12 Eylül Anayasası’nın Cumhurbaş-kanı’na verdiği geniş yetkiler nedeniyle sistemin tabiatında zaten “2 başlılık” olduğu bir gerçek.
Bir de “Cumhurbaş-kanı’nı” halk seçerse ortaya iki başı olan tek bedenli engellilerin “hilkat garibesi” ortaya çıkar mı?
Çiçek’in dile getirdiği kaygı budur.

FRANSA MI, ABD Mİ?
PEKİ nasıl bir Anayasa?
Eğer “Cumhurbaşkanı’nı halkın seçmesi” maddesinde ısrarlı olunacaksa iki seçenek var.
1- Fransa’da olduğu gibi “yarı başkanlık” sistemi.
2- Tam demokratik olarak sadece Amerika’da uygulanan ama Güney Amerika ve bazı Asya ve Afrika ülkelerinde dejenere edilerek “seçilmiş krallar” üreten “başkanlık sistemi...”
.......................
İkisinin de bütün kurumlarıyla ve kurallarıyla farklı bütünlüğe dayalı sistematiği vardır.
“Biraz ondan, biraz bundan” olmaz.
Yarı başkanlık sisteminde, Cumhurbaşkanı’nı halk seçer.
“Başbakan üzerinde tasarrufa ve gereğinde parlamentoyu feshe, ülkeyi genel seçimlere getirmeye” kadar uzanan geniş yetkileri vardır.
Ama...
Bunları “canım böyle istiyor” keyfiliğiyle kullanamaz.
Cumhurbaşkanı ve Başbakan aynı partidense sorunlar minimuma düşmekte.
Ancak...
Cumhurbaşkanı, iktidar partisinden değilse işler biraz çatallaşıyor.
17 yıl sürekli Cumhurbaşkanlığı yapan François Mitterrand farklı partiden bir iktidarın başbakanıyla çalışırken zaman zaman zorlandı.
Kendini geri çekti.
ABD’nin uyguladığı başkanlık sisteminde ise böyle bir karışıklık olmuyor.
Bu sistemde başbakan yok.
Bakanlar (sekreter diye anılırlar) seçilmişler arasından değil dışarıdan, doğrudan başkan tarafından atanır.
Sistem sadedir.
Yalındır.
Anayasa da kısa ve nettir.
Kafa karışıklığı üretmez.
Ne var ki bütün bu akılcı görünen özelliklerine karşın sadece Amerika’da demokrasi bütün kuralları ve kurumlarıyla dört dörtlük işliyor.
Diğer ülkelerde ise nedendir bilinmez genellikle “seçilmiş krallar” yaratıyor.
........................
Yeni Anayasa için çok tartışma yapmak ve önce sistemin adını koymak gerekir.
Sonra...
Sırada belki bundan da önemli olan “vatandaşlık” tanımı, Kürt sorununa çözüm getirecek radikal düzenlemeler var.
Sonuç...
Çiçek haklıdır “Türkiye’yi bu Anayasa’yla yönetmek enerji kaybıdır.” Türkiye yönetilmez, sadece idare edilir devri de artık geçerliğini yitirmiştir. Türkiye’yi sorunların önüne katıp sürükleyeceği bir nehrin kenarından çekip kurtarmak zamanıdır.

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)