Muhteşem Yüzyılda gelecek kaygısı!


Adı aslında "Muhteşem yüzyıl" Televizyonda bir dizi..

Deniyor ki gerçeklerle alakası yokmuş. Ancak senaryonun yola çıktığı tarihten ilham alınmış, kurguymuş. O halde at atabildiğin kadar!

Bir tek şey söyleyim Osmanlı benim için, gücü ve heybeti ile tüm yanlışlıklarını kabullenerek, atalarım olarak benimsediğim bir imparatorluktur. Atatürk kadar ilkelerine bağlı olmasam bile, onu severim. Onun ilke ve gerçekleri, modern yaşantımıza ayak uyduramaz. Bu açıdan eksiktir. Bu doğrultu ışığında Osmanlı'nın gerçekleri tam olarak yansıtılmasa da dizi olarak "Muhteşem Yüzyıl"ı çok beğenirdim.
Zaten gerçekler zerre kadar yansıtılabilseydi, bugün yer yerinden oynardı. Osmanlı İmparatorluğunun görünmeyen, üstü örtülmüş yüzünü yani "harem yaşantısını" eğer gerçekler tüm çıplaklığı ile anlatılsaydı iç oğlanları ve o onlarla normalmişcesine olan sapık ilişkilerin gün yüzüne çıkması gerekirdi. Oysa harem sadece padişahın ailesinden ibaretmiş gibi sunuluyor. O yüzlerce küçücük cariye sadece hizmet için bulundurulmuyordu herhalde..

Ayrıca Kanuni Sultan Süleyman'ın, her padişah gibi çok kıymetli bir iç oğlanı vardı. Pargalı İbrahim adıyla sunulan kişinin aslında, bir çeşit padişahın haremine ait iç oğlanlıktan terfi edişinin hikayesi tüm gerçekliği ile bir gün elbet film yapılacaktır ama biz görür müyüz bilmem!

Dizide Pargalı; sanki Hürrem Sultan'ı Mahidevran'a karşı savunmak için düşman gösterilmiş. Oysa bu çekişmenin sebebi gayet barizdir. Bunlar padişahın paylaşılamaması sebebiyle gizli bir rekabetin sancılı karşı duruşlardır.
Bugüne kadar tüm gerçeklerin yalan yanlış yansıtılmasına enteresan bir hoşgörü ve sempati ile bakıyordum. Çünkü kurgusu, olay örgüsü çok güzeldi. Ancak bu hafta seyrettiğimiz bölüm beni rahatsız etti..

Sebepleri çok!
Ancak en önemli sebep şu meşhur şeyhülislam Ebu Suud efendi..
Ebu Suud, tarihte Anadolu'daki Osmanlı nüfusuna Alevilikten Sünniliğe geçmeleri için baskı ve şiddet uygulamakla suçlanan bir şeyhülislam olarak da biliniyor. Osmanlı kaynaklarının "nur yüzlü, vakur, muhteşem" ve "devletine layık Şeyhülislam" ilan ettiği Ebussuud Efendi, Kızılbaşlar için "canları, malları, namusları size helaldir" biçiminde fetvalar vermiş ve Alevi katliamlarının yolunu açmış, bu fetvalarla binlerce Alevi katledilmiştir.

Prof. Dr. Mustafa Akdağ da dönem için şu belirlemeyi yapar: "1537 Fermanı ile başlayan sıkı dinsel kovuşturmalar halk için dayanılması güç bir baskı biçimine dönüştü. Hele 1548'de Ebu's Suud'un Şeyhülislamlığa getirilmesi, toplum hayatını dinsel baskı ile düzene sokma görüşünü sanki kanunlaştırdı. Başka dinden olanlar için, kendi inançlarına göre hareket özgürlüğü diye bir şey kalmadı."

Bunlardan yola çıkarak diziden bir kaç enstantane ele alındığında, Fetullah Gülen'in diziye müdahale etme sürecine geçtiğini gösteren işaretler buluruz.

Misal Fetullah Gülen'in dizideki yansımasına ağladığı Kanuni, bu bölümde tebdili kıyafetle Ebu Suud'u makamında izlediği; Ebu Suud efendinin son derece adilmiş gibi sunulan yargı ve infazlarına takıldım ben! Neden baklava çalan çocukları sempati ile dinleyen ve onların sözüne inanarak cezalandırmayan bu efendi; karısı tarafından aldatıldığını iddia eden adamın ve tek bir şahidinin sözüne inanarak falaka cezası vermiş ve bu örnekler adilmiş gibi gösterilmiştir.

Ben söyleyim; sünni islam yaşam tarzının halka benimsetilmesi amaçlanmıştır. Şirin olmadığını düşündüğüm şirin gözükme gayreti halkımızı ılımlı islama alıştırma politikasıdır.

Dahası; pargalı ile Kanuni'nin bir dialogunda şerri hükümlerin daha önemli olduğu vurgulanarak ülkemizin nasıl bir girdaba sürükleneceği hakkında ipuçları yok mudur?

Bunlar kesinlikle paranoya değildir. Bu yaklaşan ve bize dayatılacak olan girdap hepimizindir. Dizi deyip geçmeyin. Halkın buna kendini hazır hissetmesi bu tür şartlandırmalarla olur. Benim üzüldüğüm; Meral Okay gibi efsane senaryo yazarının eserinin böylesi çamurlaştırılmasına izin verilmesidir. Kimbilir ne tür oyunlar döndürülüyor ki; bu şartlandırmalara izin veriliyor.

Allah sonumuzu hayırlı etsin ve umarım bu beklentiler boşa çıkar ve güzelim cumhuriyetimizin üstün faziletlerinden faydalanmaya devam ederiz.

Bir modernist, cumhuriyetçi, laik ve Atatürk'çü olarak en büyük beklentim budur.

Sevgi ve saygılar

Berrin Aksu
Berrin Aksu'ya ulaşmak için tıklayınız

Yorum Gönder

5Yorumlar
  1. Her zamanki gibi harika tesbitler yapmışsın sevgili arkadasim...Sözcü okuyuculari aydin bir yazar kazandı.....Ne mutlu onlara.....

    YanıtlaSil
  2. Teşekkür ederim sevgili arkadaşım. Ne mutlu bana, senin gibi dostum var. Sevgiler.

    YanıtlaSil
  3. Önce harika bir yazı olduğunu söyleyeyim. Sadece anlatımın güzelliği açısından değil elbette, vurguladığı noktanın öneminden.
    Yazı bana şunu düşündürdü. Ve bu tarz durumlar hep aklıma aşağıdaki düşünceleri getiriyor. Toplumda hepimiz para kazanacak bir şeyler yapıyoruz. Bazılarımız ise yaptıkları iş gereği hayali veya gerçek dokunuşlarla toplumun çoğu katmanını etkiliyor, bu katmanlardaki insanların zihin ve gönülleriyle oynuyor, onu şenlendirip, hüzünlendiriyor, ikaz edip düşünmeye itiyor veya onu bir tarafın amigosu gibi hissetmesini sağlıyor. Dolayısıyla bu yazıya konu olan televizyon dizilerinin yapımcıları, senaristleri, yönetmenleri ve bu senaryoyu oynayacak oyuncuların az veya çok sorumlulukları doğuyor.
    Bu tarz tarihi veya tarihi olduğunu iddia eden, tarihi gerçeklerin asıl bölümünü tahrip etmediğini öne süren yöneticilerin BİLGİSİZLİK neticesinde eksik, aksak bir çalışma ortaya çıkarmalarını bir dereceye kadar anlayabilirim. Derim ki çok sığ bir dizi olmuş. Derim ki hiç geniş bir araştırma yapmamışlar. Bu " derim ki" ler teknik yönden uzayıp gider. Ancak sunulan çalışma bir KORKUNUN neticesinde ortaya çıkmışsa bu durum tarihi gerçekler bilhassa çarpıtılıyor neticesini verir. Para kazanma, toplumun bir kısmının şevkle,el çarpmasını sağlayarak köşeyi dönme sonucunda elde edilmişse YAZIKLAR OLSUN sitemini hakeder tüm sorumlular.
    Biliyorsunuz, HER DEVRİN ADAMLARI böyle doğar, her devre uygun hareket ettikleri için kendilerini akıllı, ceplerini şişkin hissederek yaşar ve bu şekilde, bir kısım insanın - sayısı önemli değildir - üzüntülü bakışları arasında ömürlerini bitirirler. Toplumu zehirlediklerini, birilerine yaranma gayretleri daha önemli olduğu için farketmezler.
    Köşe yazarınız bir yazım ve anlatma ustası bana göre. Dikkat edilmesi gereken noktaları atlamamış. Bu yazı bizlere gerçek anlamda tarihi bir diziyi, bir filmi nasıl seyretmemiz, bu alandaki bir kitabı nasıl okumamız gerektiğini, kendimizin de birer araştırmacı olmamızı öğütlüyor. Yoksa hepimize yuttururlar.

    YanıtlaSil
  4. sadece bir kişinin mutlu olduğu topluma özenen bazı kişilerin olması ne kadar kötü

    YanıtlaSil
  5. Yorumlarınızı beğenerek okudum. Söylediğiniz şeyler çok doğru. Bu bir sosyal sorumluluktur elbette. "İşimi yaparım, aldığım paraya bakarım" anlayışı malesef genelde herkese sıçradı. Ancak bunun tersini düşünenlerse iş bulamıyor. Bu yüzden işsiz kalmadan bu değirmenin suyunu yürütürken, sorumluluğumuz neticesinde azami dikkatle yürümemiz lazım. Bu çok hassas dengeyi korumak biraz zor olabilir elbette. Fakat sanat yapıyorum diyen, ölümsüz işlere imza atmalıdır. Gündelik yaşam kaygısını bir yana bırakabilmelidir. En azından biri diğerine zarar vermeyecek şekilde ilerlemelidir. Amaç "her ne olursa olsun bu dizi yürüsün" olursa dahi bunu çok zekice sürdürmenin bir yolu olmalı. En azından denemeliler diye düşünüyorum. Yorum için teşekkürler sevgiler..
    "Leylam" adlı okurumuzun yorumunu pek anlayamadıysamda zahmet edip yorum yazdığı için teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
Yorum Gönder