Nazım Balaban'ın resim sergisi



            NAZIM HİKMET’in öğrencisi ve mapushane arkadaşı İBRAHİM BALABAN ile “Şair Baba” dediği hocasının adını verdiği oğlu NAZIM BALABAN’ın  RESİM SERGİSİ - ROMA  

Büyük şair Nazım Hikmet, daha sonra tabloları için üç ayrı şiir yazdığı ve büyük destanı “Memleketimden İnsan Manzaraları” kitabında da uzun uzun bahsettiği İbrahim Balaban’ı şöyle tanıtıyordu Türk sanat dünyasına: “Ben burda bir ressam Yunus Emre keşfetttim .  Köylü, ortaköylü, köy mektebinde okumuş,  berberlik ediyor içerde.  Şiir yazıyor okumaya da dehşetli merakı var. Ben  resim yaparken başımdan ayrılmaz, nihayet bir gün boya istedi, verdim ve ilk iş olarak aynada kendi resmini yaptı. İkinci  portre bir şaheserdi ve şimdi üç aydır şaheser portreler yapmakla meşgul. Bütün boyalarımı ona verdim.” (Mapushaneden Kemal  Tahir’e Mektuplar  Nazım Hikmet 1942)                                                                                                                                            “.............................................                                                                                                                          Uzun parmaklarını ilkönce çekinerek                                                                                                                                                                          sonra  cesaretle tuvale sürdü.                                                                           .................................................                                                                                                                    Hemen İstanbul’dan resme dair kitap getirttiler.                                                                                             Bir gecede hiçbir şey anlamadan okudu Ali.                                                                                                       Ve ertesi gün sordu Halil’e:                                                                                                                                                      “- Hocam, akademi çalışmak ne demek oluyor?”                                                                                           “- Akademi demek,                                                                                                                                                                           yani çıplak insan resmi yapmak.                                                                                                                           Bu mutlak lazım sana Ali, mutlak.”                                                                                                                    Ali anladı                                                                                                                                                                           ve üçgün sonra zatüreeden revire yattı Bethoven Hasan.                                                                              Çünkü koğuşta çırılçıplak                                                                                                                                               (yanlız edep yeri örtülü)                                                                                                                                 Oturtmuştu Hasan’ı  açık pencerenin önüne Ali.                                                                                                      Ve akademi çalışmıştı.”                                                                                                                      (Memleketimden İnsan Manzaraları -Nazım Hikmet.)    
         
                Evet mapushaneyi akademiye dönüştürmüşlerdi. Marksist bir akademiydi bu, hoca ise Nazım Hikmet.  Resim ve sanat tarihi dersleri yanında; felsefe, sosyoloji ve ekonomi politik dersleri alarak kendisini geliştirdi Ali. Tam yedi yıl süren bu eğitim sayesiyledir ki, “İbram Ali” den bir “BALABAN” doğdu. O günden bugüne bitmek bilmez bir iştahla çalışıp özgün eserler üreten brahim Balaban, aynı zamanda yazardır da. 1962 yılında yayınlanan ilk kitabı olan “BALABAN ”  da,  oğlu  H. Nazım Balaban’ın ressamlık müjdesini vermiştir adeta:  “Sekiz yaşındaki oğlum Hasan da üç yıldır resim çizmektedir. Oğlan benimkilerden alırken, ben de onunkilerden aktarmaya başladım.”            Daha sonra (ilk basım 1968) yayınladığı kendi yaşam öyküsünü ve Nazım ile olan dostluğunun gelişmesini anlatığı anı-roman kitabında da beni kendi yerine yetişen biri olarak anlatır: “- Günlerden bir gün yabancı radyolardan biri, Türkçe sesleniyordu…… akrabalardan Niyazi, sese kulak verdi: Türkiye’de birinden bahsediyordu radyo….. Suçsuz yere damlarda yattığını söylüyordu; Seçköy’de birinden de bahsediyordu radyo. Niyazi birden toparlandı: “Yahu bu, İbram Ali ağabeyim!” Hoplayıp ayağa kalktı. Can kulağıyla dinledi radyoyu: - Sayın dinleyiciler! Bu program, bu akşam saat…da tekrar yayınlanacaktır.

        Niyazi radyoyu kapar kapamaz, İbram Ali’nin anasına, karısına, ninesine ve tüm akrabalarına haber verdi. Konu komşu kim duyduysa, dost olup düşman olmayan, Niyazi’nin evine doluştu… Niyazi ikide bir satına bakıyordu çalımlı bir eda ile. Saati dakikası gelince, gururla açtı radyoyu… Dinleyiciler, diz çöküp oturmuşlardı mevlüt dinler gibi. Tüm gözler radyoda, tüm kulaklar seste…Radyo söyledikçe, ağlayanlar oluyordu: Nerden öğrenmişti bu kadar havadisi! Seçköy nere, orası nere?                                                                                                                                                                Gözler radyoda, kulaklar seste: -Sayın dinleyiciler! Şimdi Şair Baba sizlere, İbram Ali’nin bir tablosu için yazdığı şiirini okuyacak!                                                                                                                        Gözler radyoda, kulaklar seste.                                                                                                                                             Nazım Hikmetin sesi:
                                         Balaban’ın Bahar Tablosu Üstüne
            İşte seyreyle gözüm, hünerini Balaban’ın.                                                                  
           İşte şafak vakti Mayıs ayındayız.
                                   ……………………………………………
                                    İşte sürülen toprak.
                                    İşte insan:
                                    Dağın taşın, kurdun kuşun efendisi.
                                    İşte çarıkları, işte poturunda yamalar.
                                    İşte karasaban.
                                    İşte sağrılarında kederli korkunç oyuklarıyla öküzleri.
                                    On yıl mapusta yattı ama, kaybetmedi umudunu Balaban.
                                    İşte Seçköy’ünden Ali’nin kızı geliyor al atlarıyla tarlaya.

         Şair Baba şiirini okuyup bitirdiği halde, dinleyenler hala oraya bakıyorlardı.
         Aşe Ana eliyle radyoyu göstererek: “İşte onu ben doğurdum!” dedi titrek bir sesle; kocaman ela gözlerinden yaşlar boşanıyordu.
         İbram Ali’nin karısı Güllü, yerde emeklemeye çalışan Hasan Nazım’ı tutup yukarı kaldırdı:
         “İşte bunu da ben doğurdum! Bu da, oğlunun oğlu ninesi.”
         “Çok şükür kızım, çok şükür!... Büyüsünde babasının yerini tutsun.” ”
                Birkaç yıl evvel Nazım Hikmet’in son eşi Vera’nın bağışladığı eşyalar ve objelerle istanbul’da bir Nazım sergisi açılmıştı. Babam ve ben yanımızda iki kişiyle sergiye girdiğimizde, Nazım yine kendi sesinden aynı şiiri okuyordu: “İşte seyreyle gözüm, hünerini Balaban’ın.”
                Nazım Hikmet’in mapushane arkadaşı ve öğrencisi babanın öğrencisi olan ben de, Nazım ismini taşımanın ve böyle bir babanın oğlu olmanın bana yüklemiş olduğu sorumlulukla onlara layık eserler üretmek için çalışıyorum.                                                                                                                                Türk sanat dünyasına defalarca sunduğumuz eserlerimizden bazı örnekleri  17 Kasımdan itibaren dünyanın en önemli şehirlerinden biri olan Roma’da  İtalyan sanatseverlere sunmamızı sağlayan DORUK SANAT GALERİSİ’ne teşekür ederiz.   


H. Nazım Balaban                                                                                            1 Kasım 2012                     




HASAN NAZIM BALABAN

1955 yılında Bursa - Seçköy’de dünyaya geldi. Ünlü ressam İBRAHİM BALABAN’ın oğludur, ismini Büyük Şair NAZIM HİKMET’ den almıştır. İlk okulu Seçköy ‘de orta okulu Bursa’da okudu, lise ve üniversite eğitimini İstanbul’da tamamladı. 15 yıl çeşitli özel şirketlerde çalıştıktan sonra iki arkadaşı ile birlikte makine ve otomasyon üzerine iş yapan bir şirket kurup bu işi 6 yıl süreyle yürüttü. Resim yapmak amacıyla 1997 yılında, ticari ve mekanik işlerin kendi sanatçı ve hassas yapısına uymadığına karar verip ortaklıktan ayrıldı. Bu zor kararı almasında eşi ve babası destek oldular.

Doğduğundan itibaren resim ve sanat ortamı içinde büyüyüp yetişen sanatçı, kendini bildiğinden beri resim yapmakta olup, 1997 yılından beri tamamen resimle uğraşmaktadır. Babasının “Sanat yaşantının izdüşümüdür.” kuramına bağlı kalarak toplumcu, somut figüratif çizgide eserler üretmektedir. Bununla birlikte eserlerine geleneksel resmin süslemeci unsurlarını ve minyatür sanatının detaycı tadını katarak kendi tarzını oluşturmuştur.

İlk olarak 1981yılında Pangaltı Güzel sanatlar Galerisi – İstanbul da ki bir karma sergiye iki tablo ile katıldı. Yine aynı galeride 1984 yılında düzenlenen şair HASAN HÜSEYİN KORKMAZGİL’i anma sergisine iştirak etti. 20 yıl aradan sonra ilk kişisel sergisini Doku Sanat Galerileri –Ankara da açtı; aynı sergi iki ay sonra İstanbul Doku’da tekrarlandı. O günden bu güne kadar 90 dan fazla tablo ve 100’ün üzerinde desen üretti, 17 kişisel ve ortak sergi açtı birçok karma sergiye katıldı; eserleri sanat fuarlarında sergilendi. İstanbul ve Ankara sergilerinden başka Gaziantep ve Bursa’da kişisel, Adana ve Denizli’de babası İbrahim Balaban’la ortak sergiler açtı. İzmir, Konya, Afyon, Çorum ve Ordu da karma sergilere katıldı.

90 a yakın eseri özel ve tüzel koleksiyonlarda saklanmaktadır.

Bindallı Sanatevi’nin 2009 yılında yayınladığı BALABAN / Bir Ressam Yunus Emre adlı başvuru ve kaynak kitabını Zafer E.Bilgin’le beraber yayına hazırlamıştır.

İBRAHİM BALABAN

1921 yılında Bursa’nın Seçköy’ünde nakışların içinde doğdu.

1941: Bursa mapushanesinde yattığı sırada Nazım Hikmet’i tanıdı ve tam 7 yıl süren bir dostluk geliştirerek ona çırak oldu. O’ndan resim ve sanat tarihi dersleri yanında; felsefe, sosyoloji ve ekonomi politik dersleri alarak kendisini geliştirdi.

1950 Affıyla, Nazım’la birlikte mapushaneden çıktı. Çıkarken elinde Nazım’ın her biri adına şiir yazdığı “Bahar” , “Mapushane kapısı”, “Harman” adlı üç tablo ile ayrıca “Doğum”, “Cinayet” ve “Suda Donbaylar” adlı tablolar vardı.
1950 yılında ilk olarak resimleri Maya galerisinde sergilendi.
1953 yılında ilk kişisel sergisini İstanbul’da açtı.
1961 yılında resimlerinden dolayı altı ay tutuklu kaldı.
1962 yılında “Yeni Dal Grubu” sergisi kapatıldı ve ressam arkadaşlarıyla birlikte tutuklanarak Balmumcu Kışla’sına kapatıldı ve Askeri Mahkeme’ce yargılandı.

1969 yılında Adana Sergisi bir gurup gerici-yobaz tarafından basılarak resimleri tahrip edildi.

Sonraki yıllarda da defalarca gözaltına alınıp sorgulandı ve yargılandı.

O, bu güne kadar “Şair Baba”sının istediği gibi “kan gütmeden” 2000 den fazla tablo ve bunun birkaç katı kadar desen üreterek 50 den fazla kişisel sergi açtı, birçok karma ve gurup sergilere katıldı. Eserleri yurtdışında Amerika dahil birçok ülkede sergilendi.

İki oğlu, bir kızı ve beş de torunu vardır. Oğlu Hasan Nazım Balaban da ressamdır.

Anılar, denemeler (resim sanatı üzerine), hikayeler ve ikisi roman olmak üzere yayınlanmış 11 kitap yazmıştır.

Ayrıca adına yayınlanmış; BALABAN-yaşamı, sanatı, anılar ve yankılar (Yayına hazırlayan Ahmet Köksal ) Bilim Kitapevi 1990, BALABAN / Yaşamın çizgileri-Desenler (Yayına hazırlayan Remzi Oğuz Yılmaz) Bilim Sanat Yayınları 2004, BALABAN/Yaşantının İzdüşümü (Yayına hazırlayan Zafer E.Bilgin) Bindallı Sanatevi 2008, BALABAN/Bir Ressam Yunus Emre (Yayına hazırlayanlar: H.Nazım Balaban- Zafer E.Bilgin) Bindallı Sanatevi 2009 4 adet kitap vardır.

“Sanat yaşantının izdüşümüdür. Konu bir özdür, her öz kendi kabuğunu yapar.
Ben insanı santimetrik ölçülerle değil, diyalektik yöntemlerle resmediyorum.
İnsan-doğa ilişkisinde üretim araçlarının insana bir kimlik kazandırdığını ve bu nedenle benim resimlerimi de biçimlendirdiğini söyleyebilirim. Ben boyaları acık koyu leke endişesiyle değil, figürlerin özünde çakmaklanan ışığı yakmak için kullanıyorum. Ata göre insan değil , insana göre at çiziyorum.” diye ortaya koyduğu kuram sanatının temelini oluşturmaktadır.

H.Nazım Balaban ( Ekim 2008)


NAZIM HİKMET’in öğrencisi ve mapushane arkadaşı İBRAHİM BALABAN
ile “Şair Baba” dediği hocasının adını verdiği oğlu NAZIM BALABAN’ın
RESİM SERGİSİ 17-29 Kasım 2012 tarihleri arası Doruk Art & Rome'da
http://www.giorgiobertozzi.it/eventi/oglum-nazim-ve-ben-mio-figlio-nazim-ed-io/

DORUK ART & ROME
Adres/Address: Atelier Vanio
Via Ostilia 43
00184 Roma
Tel/fax. +39 06 45449756
e-posta: dorukartitaly@gmail.com

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)