Mahmut Özyürek’in görevden alınması


Sayın Mahmut Özyürek'in dava konusu yazısında geçen cahil, sefil, dönek, safsata yalan gibi sözcukler Atatürk düşmanı bir kişi ve onun yolundan gidenler için hakaret sayılmamalıdır. Onlara daha ağır sözcükler kullanılabilir. Bizatihi bir kişinin Atatürk'e karşıt ve düşman olması normal bir Türkü çileden çıkarır. Türk insanı için Saidi Nursinin kişiligi bellidir. Tahamul edilemez bir kisilik tasimaktadir. Atatürk icin:“Deccal, Süfyan, Zendeka, Küfrü Mutlak gibi hakaret sozcuklerini kullandigi herkesin bilgisi dahilindedir. Saidi Nursi'nin surgune gönderildiği Ispartanın Eğridir ilçesinin BARLA koyunun girisine Saidi Nursi hazretlerinin yasadigi topraklardasınız diye levha asılmasi hiç gereği yokken Türk milletini Isparta'da tahrik etmiştir. Atatürk'e düşman bir kisiye ve onun yanında yer alanlara elbetteki cahil, sefil, donek, safsata yalan gibi yanitlar verilecektir. Bu kelimeler Atatürk dusmani icin kullanılmıştır. Onlar Atatürk icin her gun" dinsiz deccal sarhos, Sufyan diktator, küfrü mutlak vs gibi cok ahlaksız seviyesiz sıfatlari kullansınlar serbest olsun, ama Atatürk'ün torunları onlari saygi ve sevgi ile karsilasinlar. Yoksa ileri demokrasinin gerekleri midir bunlar. Onlarin piri ustadlarinin Saidi Nursi oldugunu bilmeyen mi vardir.

Ağır tahrik altinda soylenen ve yazilan bu sozler hakaret kasti ile degil Ataturkumuzu ve Cumhuriyetimizi savunmak icin kullanilmistir. 1950 yilindan bu yana bir yandan Turk parasini dusmanlarla birleserek ezen mandaci iktidarlar, diger taraftan yabancilar ve duveli muazzama gibi Ataturk dusmanlari Turk milletini tahrik etmek icin yaristalar. Mahkememiz Ataturk'le Saidi Nursi'yi yan yana koyacak Turk miletinin de hassasiyetini gozetecektir. Hiç bir endisemiz yoktur. Turk milleti asil bir millettir. Kimseye hakaret etmez. Kendisine saldirilmadikca ulkelerine giderek orada oldurdugu masum askerlerin cesetlerini getirip Geliboluda ve İzmirde denize dokmez. Ama bize saldirirlarsa durum tarihte yazildigi gibi gelisir. Ataturkumuze dinsiz deccal sarhos gibi sifatlarla saldirmak Turk milletinin her ferdine ayri ayri hakarettir. Ataturkumuze ve milletimizin her karis topragini kanla sulayarak kurdugu Cumhuriyetimize karsi pervasizca hakaret edenlere ve saldiranlara karsi gosterilen milli reaksiyonlar hic bir zaman harkaret olmaz. Ayrıca sayın Ozyurek ADD Genel Merkezi Tarafindan gorevinden alinmis ve ihrac edilmistir. İsparta yıonetim kurulunun bildirisi derin anlamlişdir. ADD genel merkezinin bu olumsuz gelismeler nedeniyle soz konusu karariş yeniden gozden geçireceği bedihidir. Basarılar dilerim.

Mahmut Özyürek’i Turk milleti engin saygı ve sevgilerle selamlıyor...

Derin saygılarımla

Op.Dr. Aytekin Eretugrul
Turk Milletini bir ferdi.

NOT: Davanin iddinamesinde Savcı Mehmet Diken imzasi vardir. Adi gecen savci Balyoz davasinda dosyadaki delillere dayanmayan saniklarin fiil ve hareketlerine uymayan akla hayale gelemeyecek siddette kararlar veren mahkemenin sayin baskani Omer Diken ile bir iliskisi olabilir mi? Cunku bu sikayette takipsizlikten baska bir karari normal bir hukuk adami vermemelidir.

________________________________________

GÖREVİNDEN ALINAN, ATATÜTÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ ISPARTA ŞUBE BAŞKANI MAHMUT ÖZYÜREK E KÜRT SAİD’E VE MÜRİTLERİNE HAKARET DAVASI AÇILDI

Kurtuluş ve kuruluşumuzu sağlayan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, itibarsızlaştırma, din düşmanı gibi gösterme, Atatürk e “Deccal, Süfyan, Zendeka, Küfrü Mutlak” diyen Kürt Said’i yüceltme, kurtuluş ve kuruluşumuzdaki ihanetlerini örtmeye yönelik yazılarına karşı çıktığımız bir Nur Cemaatı müridinin şikayeti üzerine Mahmut Özyürek hakkında deva açıldı. Dava ile ilgili Belgeler ektedir.

“E Bunda ne var , dönem gereği bu tür davalar açılabilir” şeklinde düşünmek doğaldır. Elbette biz bu mücadelenin dikensiz gül bahçesinde verilmeyeceğini biliyoruz. Hatta aksine bu savaşımda, bu günkü koşullarda çok ama çok ağır bedeller ödenmesi gerektiğini biliyorduk ve bunu da göze alarak yola çıktık.
Ama işin garip, acı olan tarafı Mahmut Özyürek; hakkında dava açılması için şikayette bulunan aynı düşünceyi savunan, “nur cemaati müritlerinin” tanıklıkları ile görevinden alınmıştır. Mahmut Özyürek’ hakkında ADD Genel Merkezine Şikayette bulunanlar, Atatürkçü Düşünce Derneği Isparta Şubesi Bilgisayarından elde ettikleri, belge, bilgi ve dökümanları, Nur Cemaati Müritlerine teslim etmişler, onlar da sırası geldikçe o bilgileri, belgeleri Mahmut Özyürek ve ADD Aleyhine kullandılar, halen kullanmaktalar.

Daha da kötüsü, “Nur Cemaati Müritlerine” sağlanan bu bilgi akışı, ADD Genel Merkezi GYK üyelerinden kimilerinin, Genel Merkezden gönderdikleri belge ve bilgilerle de desteklenmektedir.

Örnek mi istiyorsunuz? Mahmut Özyürek’in görevden alınması ile ilgili ADD Genel Merkez Antetli “GEREKÇELİ KARAR” Isparta da tarikat müridi gazetecilerin!! Ellerinde bayrak gibi dolaşıyor..
Bu açıkça göstermektedir ki Özyürek’in görevden alınması “çok amaçlı” bir operasyonun sonucudur. Görevden alınmaya Başta Isparta Valileri olmak üzere Isparta da ve Türkiyenin dört bir yanındaki Cemaat Müritleri sevinmişlerdir. Bir de Isparta da “Atatürkçüler içindeki özel görevli elamanlar” sevindiler. Takdir değerlendirme Kemalistlerindir.

Mahmut ÖZYÜREK

EK: 1 Saidi Nursi' den Mustafa Kemal'e mektup...

Isparta tarihinin ön odası

Saidi Nursi' den Mustafa Kemal’ e mektup…

Saidi Nursi' nin Atatürk'e yazdığı söylenen mektup, geçen yıllar basında da yayınlanmıştı.  Yayınlanan orijinal haliyle değil de rahmetli köylüm Dinler Tarihi Profesörü Neşet Çağatay’ın kendi Dil Tarih Coğrafya Fakültesinde okuttuğu kitabının arka sayfalarına kara kalemle not ettiği şeklinin bir özetini sizlerle paylaşmak istiyorum.
 Köylüm Demiray, Saidi Nursi’ yi 1926’dan1928’e kadar Barla daki sürgün yaşamını Genelkurmay’a rapor etmekle görevlidir. Osmanlıca bilen jandarma Şevket Demiray’ ın bu mektuptan bahsettiğini daha önce söylemiştim.

  Köylüm Jandarma Şevket Demiray, Saidi Nursi tarafından, komşusu ve bir süre Barla’ daki evinde kaldığı Macaristan muhacirlerinden  Hafız  Ahmed’ le yaptıkları sohbette:  ’Ali rıza Oğlu Gazi Mustafa Kemal’e mektup yazdım’ dediğini ve anlattıklarından duyduğunu söylemişti. Devamla:  ”Saidi Nursi mübareğin evine yakın küçük camide imam olan (Yokuş başı Mescidi) Hoca’ nın yanından hiç ayrılmazdı. Biz ilk zaman Mübarek zatı Barla’ ya getirdiğimiz günlerde Hoca efendinin evinde kalıyordu. Çok samimilerdi.

  Prof. Dr Neşet Çağatay, 1964’de Cumhurbaşkanlığı arşiv heyetinde görev almış. Bir evrak tetkikinde bu mektubun orijinal Osmanlıca’ dan bazı bölümleri yanındaki ders kitabının sayfasına not etmiş. Sonra bu notları, ders kitabı olarak hazırladığı kitabına naklettiğini de söylemişti.
  Bu konuda köyümüze, 1965’in yazında gelerek,  tatilini geçirdiği günlerde bu notlar konusunda bilgi vermişti.

  Mektupta yazılanlar, bir af dileme olmayıp; M. Kemal’i yaptıklarından dolayı ‘Kahraman’ unvanı vermekte..
Saidi Nursi, övgü dolu sözlerle Gazi’ye içten ifadelerle hitap ederek tavsiyelerde bulunuyor.
  Bu tarihi mektubun, üzerine 'Çok mühim bir mektup' notu düşülerek, Cumhurbaşkanlığı Arşivi ' nde korumaya alındığını biliyoruz.
  Prof. Dr. Neşet Çağatay, kitabında yaptığı mektupla ilgili yorumda: Saidi Nursi ’ nin Gazi’ ye ibadet tavsiyelerinde de bulunurken sık-sık;” İslam âleminin kahraman paşası (hazretleri) ibarelerini kullanmışlar… Ve devamla: "Ey anlı-şanlı Gazi!.. Zat-ı âliniz (takdir edilesi insani ve kahraman büyüklüğünüz) hem muzaffer ordunun hem muazzam Meclis'in manevi (onur ve şerefini) şahsiyetini temsil ediyorsunuz…" demekte…

   ‘Saidi Nursi, Gazi Mustafa Kemal’e iltifatlarda bulunmasının özünde; tamamen başarılarından dolayı takdir ettiği, Atatürk’ün kişisel davranışlarında ibadet emirlerine karşı bir şeyler yapması tavsiye edilmesidir. (N.Çağatay:Arap Alfabesi ve Finike Alfabesine benziyor mu..” adlı makale- not kitabından…) 

   "Her iki dünyada da mesut ve muvaffakiyetinizi can-ı gönülden dilemekteyim” diyen Saidi Nursi devamla:” Bizler, sizler Allah’ın aciz kullarıyız. Bu aciz-fakirin, bir meselede bir elin parmakları kadar nasihatini dinlemenizi rica ediyorum" diyor.
Saidi Nursi, 9 Kasım 1922'de davet edildiği ve ziyaret ettiği TBMM’nde köylüsü Bitlis (Vekili) Mebusu Arif Bey ve arkadaşlarının Meclis Başkanlığı'na yaptıkları başvuruyla kürsüye davet edilir.

  Kürsüde Milli Mücadele gazilerini tebriklerini sunup, dua eder. Bu gelişmeler, aynı gün Meclis Zabıt tutanaklarına girer. Aynı günlerde Ankara da haftalık yayınlana Hâkimiyeti Milliye Gazetesi'nde kısa konuşması vekillere ve Gazi Mustafa kemal Atatürk’e yaptığı tavsiyeler gazete haberine konu olur.
Konuşmasında Saidi Nursi dua ve tebrik dışında mektubuna konu edeceği maddelerin bir özetini yapar..

  Gazi Mustafa kemal ‘e:” Büyük kahraman Napolyon’ u örnek alma, Selahaddin Eyyubi’ yi örnek almalısın” der…
“Selahaddin-i Eyyubi gibi İslam kahramanlarını örnek almalısın ki sizin bu başarınızı ve büyük hizmetinizi takdir eden ve sizi çok seven müminler, sıradan ama sağlam Müslüman' dırlar. Sizi ciddi sever ve sizi tutar ve size minnettardırlar, bütün Müslümanlar böyle düşünmektedirler" diye devam eder.

Saidi Nursi devamla:  “Peygamberlerin Doğu'dan, âlim ve bilginlerin önemli bir kısmının ise Batı'dan çıkması, ezeli bir kaderin işaretidir. Bu nedenle Doğu'yu ayağa kaldıracak din ve kalptir, akıl ve felsefe değildir. Doğu' yu uyandırdınız, hak ettiği yere getirdiniz, o halde tabiatına uygun davranınız…
  …Sizin bu başarınızı, yüce hizmetinizi takdir eden ve sizi canı gönülden sevenlerin çoğunluğu inananlardır ve özellikle halk tabakasıdır ki, bunlar da sağlam Müslüman'dırlar.
  Sizi ciddi anlamda sever, tutar ve size minnet duyarlar. Fedakârlığın takdir eder, uyanışa geçmiş en büyük ve en müthiş bir kuvveti size sunarlar. Siz dahi Kuran'ın emirlerini uygulayıp, onlara bağlanıp dayanmanı; İslam'ın yararı adına gereklidir…” diye mektubunu tamamlamakta…

Araştırma: Bayram AYGÜN2012-Akdeniz Isparta






EK: 2- YANIT “ASLINIZ BELKİ DE BUYDU SİZİN”



Isparta da günlük olarak Yayımlanan AKDENİZ Gazetesi’nin 16 Ekim 2012 tarih ve 5457 sayısının 9. sayfasında Bayram Aygün’ün “Tarihin Ön Odası” köşesinde  “Saîd’i Nursi’den Mustafa Kemal’e Mektup”  başlığı ile yer alan yazı, tarihi gerçeklere aykırı, çarpıtılmış, belge ve bilgiye dayanmayan, yalnızca duyumlarla kaleme alınmıştır.
Aygün’e göre, Mektupta “Saîd’i Nursi, övgü dolu sözlerle Gazi’ye içten ifadelerle hitap ederek tavsiyelerde bulunuyor” muş.

 Yine Aygün’e göre, Said Kürdinin Meclis konuşması “Meclis Zabıt tutanaklarına girer. Aynı günlerde Ankara da haftalık yayınlanan Hâkimiyeti Milliye Gazetesi'nde kısa konuşması vekillere ve Gazi Mustafa kemal Atatürk’e yaptığı tavsiyeler gazete haberine konu” olmuşmuş! (Yazının tamamı için http://www.egirdirhaber.com/haber_detay.asp?haberID=2759)

Türk bağımsızlık savaşının, Atatürk devrimlerinin inançlı savunucusu, Aydın, din adamı, Tarihçi Prof. Dr. Neşet Çağatay’ı da çarpıtmalarına dayanak göstermesi Sn. Çağatay’a yapılan büyük bir saygısızlıktır.

Sn Çağatay “Türkiye’de Gerici Eylemler” adlı eserinde Said Kürdi için “Kendisine gaipten sesler geldiğini, kuşlarla konuştuğunu söyler. Kur’an’da kendi yaşantısı ile ilgili haberler olduğunu söyleyecek kadar sapık fikirlidir” demiştir. Ölmüş bir bilim insanının ardından gerçeğe aykırı atıf yapmak en hafif deyimle terbiyesizliktir!

Bayram Aygün, duyumlarına dayanarak Prof. Dr. Neşet Çağatay’ın “1964’de Cumhurbaşkanlığı arşivinde evrak tetkikinde Kürt Said’in Mustafa Kemal’e yazdığı mektubun orijinal Osmanlıcadan bazı bölümleri yanındaki ders kitabının sayfasına not etmiş. Sonra bu notları, ders kitabı olarak hazırladığı kitabına naklettiğini de söylemişti” diyor.

Bu durumda soralım:
· Bir bilim insanı kendi uğraşı alanı ile ilgili önemli bir belgenin tümünü almak varken,”bazı bölümlerini” ders kitabının arka sayfasına not eder mi?
· Bu Ders kitabının adı nedir, nerede, hangi tarihte yayımlanmıştır, sözkonusu mektup hangi sayfasındadır?

· Kurtuluş Savaşı’na  hiçbir katkısı olmayan Said-i Nursi hangi hak, yetki ve sıfatla  Mustafa Kemal ve yol arkadaşlarına  “tavsiyeler”de bulunabiliyor? (Bu işler öyle “çelik –çomak” oyunu  falan değil Bayram Aygün! Kürt Said Bağımsızlık savaşı sürerken, işgalcilerin safında mücadale veren cemiyetlerde çalışacak, savaş kazanılınca da, elini kolunu sallayarak Meclise gelecek ve Gazi Meclise “tavsiyeler” verecek !! Bizde bu Bayram Aygün “safsatasını” yutacağız öyle mi? İsmet Paşanın Söylemi ile “hadi canım sende!”.)

· Söz Konusu mektupta Mustafa Kemal’e: "İslam âlemi kahramanı Paşa Hazretleri" diye hitap eden Said-i Nursi, Atatürk öldükten sonra kaleme aldığı anılarında (Tarihçe-i Hayat) mektubun girişindeki Mustafa Kemal’e yönelik “saygı ve övgü dolu” ifadelerini neden sansürlemiştir?

· Tarihçe-i Hayat kitabının 124-125-126-127 No'lu sayfalarında, milletvekillerinde dine karşı gördüğü lakaytlık sebebiyle yayınladığı on maddelik beyanname ile sözü edilen mektup arasında bir bağlantı var mıdır?

· TBMM tutanakları herkese açık olduğuna göre, Said Kürdinin Meclis konuşması hangi tarih, hangi oturumun zabıtlarındadır?

· Yine Hâkimiyeti Milliye Gazetesi’nin tüm sayıları Meclis Kütüphanesindedir. Mecliste yaptığı iddia edilen konuşma Hâkimiyeti Milliye Gazetesinin hangi tarih ve sayılı nüshasındadır?

· Gerçek din adamları,  Kurtuluş Savaşı sırasında Mustafa Kemal’le birlikte “Ya istiklal ya ölüm” parolası doğrultusunda “vatan ve namus” mücadelesi verirken, elde silah düşmanla savaşırken Said-i Nursi nerededir? (Dilersen yanıtı yine biz verelim. “O günlerde Said-i Nursi “Sunuhat” (1920), “Hakikat Çekirdekleri” (1920), “Nokta” (1921), “Rumuz” (1922) gibi risaleler (küçük kitaplar) kaleme almakla meşguldü.”)

· Mustafa Kemal Atatürk’e “İslam âlemi kahramanı Paşa Hazretleri” diye methiye düzen Saîd’i Kürdi  “Türk ulusunun bağımsızlık savaşının en ateşli döneminde yani 1918-1922 arasında nerededir?

   Bu soruya en güzel yanıtı “Gerçek Bediüzzaman Said-i Nursi ve Doktrinleri” adlı bir kitap yazan Seyfi Güzeldere vermiştir.

   Önce kendi diyor ki, ‘Tutsaklıktan döndüm, İstanbul’da üç ay kaldım. 1918’in ortasından 1921’in ortasına gelelim. Sonbaharda ayrıldığını söylüyor. Demek 1922 olmaktadır. O zaman Molla’nın İstanbul’da beklemesinin açık gerekçesi oydu ki; Halife kazanırsa, zaten Halifeli, Türk ulusu kazanırsa Türk ola! Halifenin artık çöktüğünü görünce Ankara’dan geçip Van’a gitmiştir. (1922). (Zöhretunnur, sayfa 57)”[ Seyfi Güzeldere, Gerçek Bediüzzaman Said-i Nursi ve Doktrinleri, İstanbul, 1966, s.132,133.]

  Anlaşıldığı kadarıyla Said-i Nursi, işgal İstanbul’unda ülkenin dertleriyle değil, kendi dertleriyle dertlenmektedir. Bazı kayıplar nedeniyle ruhsal bunalımlar yaşamaktadır. Özetle kafası ve ruhu karmakarışıktır. Ayrıca, Kurtuluş Savaşı kazanılmış, Ankara’da Mustafa Kemal’in önderliğinde yeni bir devlet kurulmuştur. Yani, İstanbul ve Sultan-Halife kaybetmiş, Ankara ve TBMM kazanmıştır. Bu durumda Said-i Nursi, kazananın yanında yer almak, dini plan ve programlarını kazanan sayesinde hayata geçirmek için, 1922’de Ankara’ya gitmiştir. Ancak Ankara’da umduğunu bulamamıştır. Mustafa Kemal’in kuracağı yeni devletin, “aklı ve bilimi” esas alan “çağdaş bir devlet” olacağını anlamıştır. Ancak Ankara’da bulunduğu kısa sürede yine de şansını denemiş, Mecliste “dinsiz bir atmosfer” gördüğünü belirterek(!) “Namaza Çağrı” bildirileri dağıtmıştır.
Mustafa Kemal’e “İslam âleminin kahramanı Paşa hazretleri” diye methiyeler dizen Said-i Nursi, Atatürk’ün ölümünden sonra kaleme aldığı anılarında ve yazılarında Atatürk’e “deccal ve süfyan” demekten çekinmemiştir: Said-i Nursi Redoks’ta, Ankara’ya ikinci kez çağrıldığında neden gitmediğini açıklarken “…Ben Beşinci Şua aslının verdiği haberin bir kısmını orada bir adamda (Atatürk) gördüm. Mecburiyetle o çok ehemmiyetli vazifeleri bıraktım” diyerek 5. Şua’daki “Süfyan”ın Atatürk olduğunu ima etmiş ve “SÜFYAN ve bir İslam DECCALİNİN Mustafa Kemal olduğu Beşinci Şua’da anlaşılıyor”[ Şualar, Redoks, s.417.] diyerek de açıkça Atatürk’e süfyan ve deccal demiştir. (Sinan Meydan-http://www.odatv.com/n.php?n=hur-adam-hurriyet-savasinda-neredeydi-0701111200)

1927 de Isparta’ya sürgün edilen Said Nursi Barla’ da yazdığı “Mektubat” kitapçığında “Ehadîs-i şerifede gelmiş ki: "Âhirzamanın Süfyan ve Deccal gibi nifak ve zendeka başına geçecek eşhas-ı müdhişe-i muzırraları, İslâm'ın ve beşerin hırs ve şikakından istifade ederek az bir kuvvetle nev'-i beşeri herc ü merc eder ve koca Âlem-i İslâmı esaret altına alır. (Mektubat sh: 269)

· 1927 yılında Türkiye Cumhuriyetinin başındaki kişi Mustafa Kemal ATATÜRK’ten başka birisi olmadığına göre Mektubat sh: 269 da sözü edilen “Süfyan, Deccal, zendeka” Kimdir?

Bay Bayram Aygün! Safsata ve sefilliklerine Kurtarıcımız ve Kurucumuz Atatürk’ü karıştırma! Anladık günümüzde Neyzen Tevfik’in;
“Asrın yeni bir umdesi var, hak kapanındır.
Söz haykıranın, mantık ise şarlatanındır.
Geçmez ele bir pâye, kavuk sallamayınca,
Kürsî-i liyakat pezevenk, puşt olanındır!” dizelerinde belirttiği gibi “pâye” kavuk sallayanındır. Ama be adam, kavuğu kime sallarsan salla ama rica ediyoruz Atatürk’ü rahat bırak!

Senin gibilere, şair Mikdat Bal şiirinde;
“Kalkar yanlış bulur benim dilime
Ne tekniğe bakar ne de bilime
Nerden öğrenmişse üç beş kelime

Adamın canını sıkar bu cahil” diye sesleniyor. Yok “başı kesilen dağ”mış, şıhmış, şeyhmiş bu kadar zırvalama, safsata, hurafe yeter! Bu milletin suskunluğu ve sabrı efendiliğinden gelmektedir. Yaksa senin saçmalamalarını kabullenmelerinden değil.
Senin Akdeniz Gazetesindeki köşenin “Tarihin Ön Odası” adını da değiştir lütfen Örneğin “TARİHİN YALAN ODASI” yakışır sana. Ne dersin?
Ama, 1978 li yıllarda Sosyalist, 1980’li yıllarda Evren Atatürkçüsü, 1990'lı yıllarda 28 Şubatçı, 2003 ten bu yana da cemaatçi olan Bayram AYGÜN  “döneklik” konusunda öncülüğü kimselere bırakmamakta kararlı ise, kendisine Şair Ataol Behramoğlu'nun yayınladığı "Ne çok hain" şiirinden bir bölüm bizden armağan olsun.

Ne çok hain.
“Hayır, belki de değişmediniz,
Aslınız belki de buydu sizin.
Sadece zamana ayak uydurdunuz
Ortak ateşinde ısınıp gençliğin.
Sonra neyseniz o oldunuz
Asıl kimliğinizi buldunuz
Uşağı oldunuz zalimin.”
17.10.2012
Üzüntülerimle.
Mahmut Özyürek


ADD Isparta Şube Başkanı



3-iDDİNAME


İDDİNAMEDEN
SORUŞTURMA EVRAKI İNCELENDİ:
Müştekinin, 16/10/2012 tarihinde Isparta da günlük yayımlanan Akdeniz isimli gazetede "Tarihin ön odası" isimli köşesinde bir yazı yazdığı, bu yazıya karşılık şüphelinin kaleme aldığı 17/10/2012 tarihli "aslınız belki de buydu sizin" başlıklı yazıyı hazırlayarak internet sitelerinde yayınladığı,
Bu yazının çeşitli bölümlerinde müştekiye, safsata, sefillik, cahil, "tarihin ön odası" köşesine, tarihin yalan odası, döneklik gibi ifadelerle hakarette bulunduğu, tarafların uzlaşma Önerisini de kabul etmedikleri,
Böylece şüphelinin atılı suçu işlediği, yukarıda yazılı bulunan deliller ve tüm hazırlık
evrak kapsamından anlaşılmakla;
şüphelinin mahkemenizde yargılamasının yapılarak eylemine uyan suçtan dolayı yukarıda belirtilen sevk maddeleri (Türk Ceza Kanunu 12511-2-4, Türk Ceza Kanunu 53. maddeleri)gereğince cezalandırılmasına karar verilmesi 'kamu adına iddia olunur. 09/11/2012

MEHMET DIKEN 35154
Cumhuriyet Savcısı


Başbakan ve Hükümeti Faşist mi?

Şu bizim nam-ı diyar “Mahmut” yine saçmalamamış mı?… Kimin, hangi ulusalcıların veya uluslararasıcıların adına, hükümetimize ve başbakanımıza dil uzatıp “faşist” damgasını vuruyor; anlamış değilim.
İmzalı bildiri yayınlamış. Veryansın ediyor!.. Ve” AKP FAŞİZMİNİN PANZEHİRİ KEMALİZM” diyor. 1940’ da kalmış bir ses!.. Atatürk’ümüzü ve Atatürkçülüğümüzü tanımasak, bu sözlerden kolay kandırılacağımız düşünürüz hani…
Daha önce de yazmıştım. “Atatürkçülük Derneği” nin arkasına sığınılmıyor mu? Atatürkçülük öğretisinin dışına çıkılıp; Ulusalcılık veya gerilerde kalmış, çağdışı VOLGA Nehri, nesli tükenmiş ideolojik propaganda kokusunun taşıdığı kanısı ve iddiaları orta da değil mi?
Allahınsızın aşkına söyler misiniz? Bu kadar özgürlük hangi ülkede var? Sen kalk, kendi başbakanına “faşist” diye
Suçla!.. Sonra da sen koy adını adını: “Atatürkçülük” de!

Bakın, “Mahmut” un imzalayıp dağıtımının yönlendirme ile yapılmasını istediği ve dernekler yasasının dışına çıkarak bir siyasi parti lideriymiş gibi davrandığı, nam-ı diyar bildirisinden birkaç cümlesini sizlerle paylaşayım.

“Türkiye Cumhuriyeti, 65 yıldır işbirlikçi sağ ve dinci iktidarlar tarafından yönetilmesinin sonucunda ekonomik, sosyolojik ve siyasal anlamda dışa bağımlı hale dönüştürülerek ulusal politikalar güdemeyen basiretsiz bir yarı sömürge görünümüne sokulmuştur.

Türkiye Cumhuriyeti, tarihinin hiçbir döneminde AKP iktidarındaki kadar kişiliksiz, teslimiyetçi, gayri ulusal ve çıkarcı bir anlayışla yönetilmedi. Atatürk devrimlerine bu denli pervasızca, açıktan dil uzatılmadı. Bağımsızlık düşüncesi bu denli aşağılanmadı. AKP'nin bu anlayışı artık ihanet sınırlarını da aşmıştır….Türkiye’nin rejimi kimilerince adı konulmamış ve ilan edilmemişte olsa “faşist diktatörlüğe” dönüştürülmüştür.” demekte. Vay!..Vay!..

“Söyletene, yazdırana bak!” sözünü hatırlatırcasına, daha da ileriye gidilen bildiride:” Evet, Türkiye Cumhuriyeti “sade vatandaş” kılıklı, erken tanısı olanaksız, bir “kanser” olan “üniformasız faşizm” le yönetilmektedir” sözleri yer almakta.
Bu bildiri de, Allahınsızın aşkına söyler misiniz: Atatürkçülük adına, Kemalizm ideolojisin yakışan bir anlayış var mı?
Gazi Mustafa Kemal, bugün kalkıp gelse Tayyip Erdoğan’a ve iktidarına yani hükümetimize “faşist” der mi, demez mi?

“S:S:C:B” Sovyetler birliği yıkılmadan önce Komünist ve Sosyalist siyasilerin kullandıkları kaynaklara benzemiyor mu?

Bay Mahmut’un kullandığı kaynağa bakalım:” FAŞİZME KARŞI BİRLEŞİK CEPHE GEORGİ DİMİTROV ekim yayınları..”

Yani 12 Eylül öncesi Atatürkçülük ve de başka bir adıyla Kemalizm öğretisinin dışında bir siyasi öğreti olan Moskova ideolojisi hatırlatan bir kaynak değil mi?

Saygıdeğer vatandaşlarımızca dikkate alınmadığını bilmek başka bir keyfiyet olmaktadır herhalde…

Türkçe olimpiyatlarının Isparta da ve Türkiye de yapılması bile Atatürk’ün diğer devrimlerinin canlı kaldığı,Atatürk’ün Dil Devrimi’ nin de ne denli korunduğu, önem verildiğini göremeyenlere ne denir ki!..

Dedim ya bazı insanlar, 1940’larda donup kalmışlar. Allah ümmeti Muhammedi’ yemize sağlık versin!..


Bayram AYGÜN-2012-Isparta





                                                               ADD GENEL BAŞKANLIĞINA
(ADD GYK Üyelerine)
ANKARA

ADD Genel Merkezinin 14.11.2012 ve 1891/1892 Sayılı yazıları ile ADD Isparta Şube Başkanı Mahmut Özyürek’in, hem şube başkanlığından hem de üyelikten çıkarıldığını bildiren GYK kararını Şube Yönetim Kurulu üyeleri olarak üzüntü ve şaşkınlıkla öğrendik.

ADD Genel Yönetim Kurulunun bu kararına neden olan “inceleme” aşamalarını Yönetim Kurulu olarak bizler de gözlemledik ve yaşadık.

Genel Yönetim Kurulunun ve ADD Yüksek Disiplin Kurulunun böyle bir “hukuk hatası” yapacağı ne aklımıza gelirdi, ne de düşünebilirdik

Şöyle ki; Bir şube başkanının yalnızca şikâyet edenlerin aleyhteki görüşlerinin, ADD karşıtı oldukları belgeli kimi 3. Şahısların tanıklıklarının alınması, lehteki tanıklıklara başvurulmaması, şikâyetin doğru olup olmadığının araştırılmadan görevden alma kararı bizce bir hukuk garabeti ve skandalı olduğu gibi, aynı zamanda örgütsel bir hukuk ihlalidir. Eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması, hukuk ihlalinin bir diğer halkasını oluşturmuştur.

"Müsnet fiilin sanık tarafından işlendiği tam kesinliğe ulaşmadığı, sanık aleyhine olan hususlar muğlakta ve “şüphede”  olduğu takdirde sanığa ceza verilemez" evrensel hukuk ilkesi, hem incelemeyi yapan Remzi BABACAN tarafından, hem karar veren Yüksek Disiplin Kurulunca, hem de Genel Yönetim Kurulunca bilerek göz ardı edildiği anlaşılmaktadır. Kanımız odur ki; Şube Başkanımız hakkında önce “hüküm” oluşturulmuş, sonra bu hükme uyacak delil ve tanık bulma yoluna gidilmiştir. Unutulmamalı ki, bu durum “hukuk katliamının” kötü bir örneği olarak hafızalara yerleşecektir.

  Birer “elaman” mı, yoksa bir yerlerden kumanda edilen kişiler mi olup olmadıkları konusunda ciddi kaygı ve şüphe taşıdığımız şikâyetçiler ve onların gösterdiği 3. Kişiler dışında, şubemizin “Eşgüdümünü” yürüttüğü “GÜÇBİRLİĞİ”  BİLEŞENLERİNİN(CHP- DSP- İP- EĞİTİM-İŞ, TTB, TGB, BARO, TEMAD, YKKED vb.) örgütlerin Yönetici ve üyelerinin tanıklıklarına, bilinçli olarak başvurulmamıştır.

Mahmut Özyürek’i yakından tanıyan, tarafsız ve ADD üyesi birkaç kişiye ise, suçlama konusu açıklanmamış, suçlama ile ilgisi olmayan, “Mahmut Özyürek’in toplumla ilişkileri nasıldır?” vb. “muğlak” sorular yöneltilerek, SUÇLAMA KONUSU İLE UZAK YAKIN İLGİSİ OLMAYAN YANITLAR ALINMIŞTIR. Kısacası İncelemeyi yapan zat, kafasında kurguladığı/kurgulanan, kendisine dikte ettirilen  “hükme” ulaşabilmek için ne gerekiyorsa yapmıştır.

İddia sahiplerinin iddialarını kanıtlamalarını değil, sanığın suçsuzluğunu kanıtlamak zorunda bırakıldığı, yani hukukun tepe üstü getirilerek uygulandığı, zorla suç oluşturulmaya çalışıldığı bir süreç yaşatıldı şubemize. Çünkü Şube Başkanının, Genel Merkezle ilgili eleştirileri ve “suçlamalara karşı savunma” yazıları,  “Derneğe, üyelerine ve organlarında görev yapanlarla çalışanlara karşı saldırıda bulunmak, eleştiri dışı söz ve yazılarla karalama ve kötülemeye çalışmak” suçlamasıyla ll. Kez Disipline sevkine neden olmuştur. Yani savunma “SUÇ” sayılmıştır. Bunun ülkemizdeki tek örneği “Ergenekon Davasıdır”. Takdir ve değerlendirme sizin.

Diğer taraftan Şube Başkanının lehine olan tanık ifadelerinin bir kısmının dosyada bulunmadığı ve bir kısmının da kaybolduğu/kaybedildiği konusunda ciddi endişe ve kaygılarımızı da  paylaşmak isteriz

Görevden alma kararının uygulama zamanı da anlamlı ve bu kanılarımızı doğrular niteliktedir. Yalnız Isparta yerelinde değil, Türkiye’nin geleceğini de ilgilendiren önemli bir davanın öncesinde, bu hukuk, mantık ve vicdan dışı kararın uygulanması için Genel Merkezce al el-acele harekete geçilmesi, Genel Merkezin “davanın önemini kavramamış olmasından değil”  ADD Isparta Şube Başkanını mevziden geri çekerek, karşı cephenin elini güçlendirme amaçlı olduğu kanısındayız. ADD Genel Yönetim Kurulunun, Mahmut Özyürek hakkında Cumhuriyet /Atatürk düşmanlarının kurduğu hain komployu görmemiş/görememiş olması kabul edilemez. Öyleyse geriye tek seçenek kalıyor. Yorum sizlerindir. 

Isparta Valiliği İl Genel Meclisinin “KÜRT SAİD” le ilgili almış olduğu karara tepki koyan Isparta Şube Yönetimimiz, dava açılması ile ilgili “ya Genel Merkezin Dava Açmasını, ya da Yönetim Kurulumuza Yetki Devredilmesini ısrarla isteyen yazılı istemlerimize yanıt vermemiştir.  Genel Merkez Davayı açmadığı gibi Yönetim Kurulumuza dava açma süresi olan 60 günü geçirerek 75. Günde yetki devretmiş olması, sonradan gelişen olaylarla birlikte bakıldığında kasıtlı ve amaçlı bir davranış örneğidir.

Genel Merkezin tüm bu engellemelerine karşın, davada hukuksal sürecin yeniden başlatılabilmesi için gereken işlem Şubemizce yapılmış ve dava açılmıştır.

Ülkeyi kuşatma altına alan Cumhuriyet ve Atatürk düşmanlarının ve irticacıların saldırılarını etkisiz kılacak bu davanın kazanılması için, Isparta’dan yükselen bu yürekli, kararlı ses ve direnişin Genel Merkez tarafından koşulsuz desteklenmesi beklenirdi. Ne yazık ki Bu desteği göremediğimiz gibi, Genel Merkez Bu Davaya “ne müdahil oldu, ne de avukat görevlendirmemiz için yetki verdi”.  Üstüne üstlük duruşma gününden 72 saat önce Şube Başkanı Mahmut ÖZYÜREK görevinden alındı. Bu da yetmedi 19 Kasım 2012 günü saat 22.52 de, yani duruşmadan 12 saat önce “ŞUBE BAŞKANININ DURUŞMAYA GİRMESİNİ ENGELLEME AMAÇLI”   e-posta Genel Sekreter Elif ÇUHADAR tarafından  addisparta@gmail.com  adresine ulaştırıldı.

Görevden alma kararının neden duruşmadan sonraya bırakılmadığını ve bu aceleciliğin nedenini sorduğumuz, (Şube Başkanının duruşmaya girmesini engellemek için, duruşma günü Isparta ya gönderilen GYK üyesi) Mehmet Pınar’ın yanıtı gerçeği kuşkuya yer bırakmayacak şekilde açıklamıştır. Mehmet PINAR “Acil olan şube Başkanının görevden alınmasıydı”  yanıtı karşısında tüm üyeler olarak “ŞOK”  olduk. Yalnızca bu davranış bile “görevden alınmanın” hangi ölçütlere göre yapıldığını göstermektedir.

Ayrıca ADD GYK şunu da bilmelidir. Şube Başkanımız Mahmut ÖZYÜREK 04 Kasım 2012 tarihinde, haklı gerekçelerle Şube Başkanlığından İSTİFA ettiğini bildiren dilekçesini Yönetim KURULUMUZA sunmuştur. Ancak Yönetim Kurulumuzun 06.11.2012 tarih ve 19 no’lu kararıyla “İstifanın 20 Kasım 2012 deki Duruşmadan ve tarihi önceden kararlaştırılmış olan 23. Kasım 2012 akşamı yapılacak olan “Vatan ve Cumhuriyet Birlikteliği Dayanışma Gecesi”  etkinliğinden sonra geçerli olması kararını almıştır.

Şu anda görevde Bulunan Yönetim Kurulumuz 17 Mart 2012 tarihinde yapılan Şube Genel Kurulunda  “sözü edilen ve incelemeye konu olan iftira ve karalamanın bilinmesine karşın”, katılanların oy birliği ile seçilerek görevlendirilmişlerdir. Yönetim Kurulumuz ise kendi arasında yaptığı görev dağılımında Mahmut ÖZYÜREK i “oybirliği” ile Şube Başkanı olarak görevlendirmiştir.

Eğer, Mahmut Özyürek GYK tarafından iddia edildiği gibi suçlu ise, ona bu görevi veren Üyeler ve Yönetim Kurulu da suçludur. O halde Yönetim Kurulu da görevden alınmalı, üyeler ise üyelikten çıkarılmalıdır. Çünkü Şube Başkanı Mahmut ÖZYÜREK tarafında yapılan her türlü iş, eylem ve yazışmalar “YÖNETİM KURULUMUZUN ONAYI, BİLGİSİ DÂHİLİNDE OYBİRLİĞİ İLE “ yapılmıştır.

Özetle; Şube Başkanımızın “ihraç” kararı hukuksal değil, kasıtlı, hissi ve daha da acı olanı siyasi bir karardır.

Genel Başkanı  “HUKUKÇU”  olan bir derneğin, hukuka aykırı bir kararla kendi şubesi ile “REKABET”, “KAVGA” içinde olamayacağını, kararın yeniden görüşülerek kaldırılması gerektiği istemimizin bilinmesini, bu yapılmadığı durumda “YÖNETİM KURULU” olarak, Şube Başkanımıza yapılan suçlamaların, bize de yapılmış olarak kabul edeceğimizi ve gereğini buna göre yapacağımızı, çünkü bizlerin ADD de yönetici olduğumuz için ATATÜRKÇÜ değil, Atatürkçü olduğumuz için ADD de yönetici olduğumuzun bilinmesini arz ederiz.   11.2012


Feray SELEK                                 O.Mümtaz ÇAPÇI               Abdullah GÖKTAŞ                Niyazi ÇAMURCU

Muhittin PEKER                           Vedat HALICIOĞLU                                                             Leman ÇAÇUR
(Rahatsızlığı nedeniyle katılamadı)

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)