Başörtüsü meselesi ve biz Cumhuriyet kadınları


AKP’li bir grup kadın vekilin Meclis’e türbanlı girmesiyle çok gecikmiş bir tartışma başladı.

Evet, geciken “meselenin halledilmesi” değil, bana göre. Geciken, bu konuyu açıklıkla ve korkmadan tartışabilmek. Şafak Pavey, Meclis konuşmasıyla bunu yaptı. Bir tabuya dokundu. ARTIK KONUŞMAMIZ GEREKEN meselenin başlıklarını verdi.

Şafak’ın uğradığı sözlü saldırı, bunun teyidi oldu. Çok kızdılar. Çok öfkelendiler. Çünkü Şafak bam teline dokundu.

Onun söylediklerine, saldırıya ve tartışma başlıklarına döneriz. Ancak önce size, bir yazıdan kısa bir bölüm aktaracağım:

“Çocukların tercih edecekleri, gönülden isteyebilecekleri yaşa gelmeden örtünmelerine gönlüm pek razı olmaz. Çok küçük yaşta örtünmelerinin çocukluklarını gönüllerince yaşamalarına mani olduğunu düşünürüm. Aynı zamanda, örtünen kızlar erken büyür, sanki genç kızlık aşamasına gelmeden kadın gibi algılanmaya başlar gibi gelir bana. Kız çocuklarını erken büyütmek istemem.”

BAŞÖRTÜLÜ KÜÇÜK KIZLAR
Bu satırlar, başörtülü bir kadına.. Gazeteci, yazar, siyasetçi, AKP kurucularından Ayşe Böhürler’e ait. Ekim 2010’da, yani bundan tam üç yıl önce kaleme almıştı bu satırları. İlkokula giden iki küçük kızın, başörtüleriyle derse girmek istemesi üzerine patlayan tartışma üzerine dile getirmişti.

Cümleleri biraz “sakınarak” kurmaya çalışmış ama söylediği net: Kız çocuklarının başını örtmesi “KENDİ TERCİHLERİ OLAMAZ”.

Üç yıl sonra, bu 29 Ekim’de resmi törenlerde bile ilkokul çağındaki kızları başörtülü görmedik mi
Eğer, bir ülkede ilkokullu kızların başı örtülmeye başlanmışsa, artık bu bir “inanç özgürlüğü” meselesi olmaktan çıkmıştır. Bizzat Ayşe Böhürler’in itiraz ettiği gibi onlar; (kendi ifadesiyle) "daha ergen olmamış, biyolojik olarak ergen olsa da ruhsal olarak ergen olmamış çocukluk çağındaki kızlar”dır.


Böhürler, bu tespitle yetinmiyor. Ardından bir soru soruyor: “O kızların ilköğretimde örtünme talepleri sahici bir talep midir? Yoksa başörtüsü meselesi yine bir tezgâha kurban mı gidiyor?”

“KİMLERİN” TEZGÂHI?
Yazdıklarına devam edelim: “ Sanki birileri bize 'bakın bunlara taviz verirseniz daha neler isterler' demek için bu senaryoyu kurgulamış gibi."

Doğrusu bir tezgâhtan söz edilebilir. Ancak Ayşe Böhürler, bu yazının üç yıl sonrasına geldiğimizde, “tezgâhı kimlerin kurduğu” yolundaki sorusunu gözden geçirmek zorundadır.

Laikler / Laikçiler / Cumhuriyetçiler / Kemalistler.. İşte bütün bu sıfatların altına, siyasi İslamcılar böyle komplo hikayeleri yakıştırdı. Her türlü tartışma ve karşı çıkma teşebbüsü inanç özgürlüğüne saldırı olarak takdim edildi.

Oysa meselenin özgürlükle, inançla ilgisi yok. Başörtülü kız çocukları buna en somut örnek. Ama “tek” örnek değil. İşte.. Başbakan’ın Meclis’teki türbanlı vekiller konusunda söylediği: “BAŞÖRTÜSÜ DİNİMİZİN EMRİDİR.”

İnanç mı dediniz? Özgürlükten mi söz ettiniz?

ÖNCE ERDOĞAN SUSMALI
Bir başbakan, çeşitli dinlere / mezheplere / inançlara mensup bir ülkede “dinimiz” diyemez. Kendi dinini öne çıkartıp örnek veremez.

Bir başbakan, velev ki bunu dedi. Din adına fetva veremez. Şu ya da bu meselenin “dinin emri” olduğunu söyleyemez. Dinin gereklerini tanımlayamaz.

Bir başbakan, bunu yaparak meseleyi “siyasetin alanına taşıyamaz”. Bulunduğu makamın ve gücünün sağladığı bir “dayatmada” bulunamaz.

Ama, doğrusunu isterseniz, “kızlı erkekli parklarda yan yana oturuyorlar” diyen bir başbakan bütün bunları yapar. Yapıyor. Medyadaki, siyasetteki bir grup “zavallı” da “SON KULLANMA TARİHLERİNE KADAR” onu savunmaya… Siyasi İslam cephesini güçlendirmeye devam ediyor.

Ve elbette, KRAL ÇIPLAK diyen sevgili Şafak Pavey de öfkelerinin baş hedefi oluyor.

Ama…

BİZ CUMHURİYET KADINLARI…
Ama biz Cumhuriyet kadınları, o zavallılardan daha cesur olacağız. Daha açık konuşacağız, tartışacağız. Şafak Pavey’in İran / Afganistan tecrübelerinden hareketle yaptığı konuşmadaki gibi “kaygılarımızı” dile getireceğiz.

Bu ülkenin “din kurallarına göre biçimlendirilmesine” izin vermeyeceğiz.

İnanç özgürlüğünden söz edenlerin; Aleviler için neden kılını kıpırdatmadığını.. TV dizilerinden sunuculara getirdikleri yeni kriterleri nasıl dayattıklarını.. Yurttaşların vergileriyle görev yapan TRT’nin, “cins ayrımcılığının da ötesinde nefret suçu işleyen” Prof. İnançer’i konuşturmaya “hangi hakla” devam edebildiğini…

Soracağız.. Sormaya devam edeceğiz..

NOT: Yukarıdaki “zavallı” kategorisine giren isimleri ve sözlerini tekrarlamak bile onlara fazla değer vermek olur. Ayşe Böhürler ise, o kategorinin dışında ve bu yüzden yazımda yer verip eleştirdiğim bir kişidir.

***

KIRMIZI FULAR
Dün gazetem YURT’ta okudum. Antalya’da ODTÜ olayları nedeniyle bir eyleme katılıp tutuklanan 20 yaşındaki Ayşe Deniz Karacagil yine tahliye edilmemiş. Tahliye talebinin görüşülüp reddedildiği duruşmada şöyle şeyler yaşanmış::

Avukatlar “savunma yapamıyoruz” demişler. Zira, dosya üzerinde (nedense) gizlilik kararı varmış. Bu yüzden Ayşe Deniz’in NEYLE SUÇLANDIĞINI bilemiyorlarmış.

Avukatlar ayrıca, Ayşe Deniz ve diğer sanıkların mahkeme salonuna getirilip dinlenmesi gerektiğini ifade etmiş.

Bu iki konu, yaklaşık 200 yıl kadar önce evrensel hukuk tarafından “kitaptan çıkartılıp reddedildi”. Yani, savunmanın suçlamayı bilme hakkı vardır. Sanığın duruşmaya getirilmesi ve kendini ifade etmesi de vazgeçilmez hakların başında gelir.

Ama bildiniz.. İleri demokrasinin hakim olduğu ülkemizde, yargımız bu iki talebi de reddetmiş.

Ha, bu arada Ayşe Deniz’in taktığı kırmızı fular deliller arasındaymış. Çünkü sosyalizmi simgeliyormuş.. Ve zannediyorum bu ülkede, bizim farkında olmadığımız bir vakitte, sosyalist olmak da yasaklanmış!!!

***

DUYGULARIMA TERCÜMAN!
Kapat kapat perdeleri.. Televizyon pencereleri silme Başbakan: “Bunlaar, bunlaaar, bunlaaaar!”

Latife TEKİN (Twitter)


Ayşenur Arslan
Yurt

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)