Tarihteki Bir Gerici Ayaklanması Bugün Bize Işık Tutuyor
Pazar, Nisan 12, 2015
Tarih 31 Mart 1325 Salı... Günümüz takvimine çevrildiğinde; 13 Nisan 1909’u gösterir bu uğursuz gün…
Karanlıkların aydınlığa gebe kaldığı gecelerden birinde; saatler 02.45’i gösterirken; neler olup bittiğinin bir türlü ayrımına varamayan İstanbul halkı, silah sesleriyle uyanırlar tatlı uykularından!.
Aylar öncesinden geleceği belli olan şeriatın ayak sesleridir bu gelen...
Devlet yönetiminde ve toplumsal yaşamda; şer’i hükümlerin zaten uygulandığı Osmanlı’da daha çok şeriat istemiyle, daha da karanlıklara çekilmek isteniyordu ülkemiz!.. İkinci Meşrutiyetle gelen esnekliğe ve kazanılmış haklara bir isyandır 4. Avcı Taburu’nda baş gösteren bu kanlı eylem!..
( Cumhuriyet Türkiye’sinde başbakanlık yapmış birisinin; “kanlı mı gelecek, kansız mı?” dediği şeyin, kanlı bir provasıdır bu gerici ayaklanması… Şimdiki takiyyecilerin de kadrolarını yerleştirerek, önce köşe başlarını tutmaları ve akıl hocalarının deyişiyle; acele etmeden, sindire sindire hedefledikleri; İran modelinin bizdeki ilk örneklerindendir o 31 Mart kanlı isyanı…)
Tarih kitapları o günü; “31 Mart Olayı” olarak kaydederler sayfalarına…
Kanın, kanla yunmayacağını herkes bilir de, çivinin ancak çiviyle sökülebileceği âdettendir… O nedenle, ordu içinde baş gösteren bu isyanı, yine Selanik’ten gelen Mahmut Şevket Paşa komutasındaki Harekât Ordusu bastırır.
Osmanlı tarihinde sıkça rastladığımız Yeniçeri İsyanları’nın hemen hepsi; din ve şeriat sloganlarına sarıldığı halde; gerçekte, para isteklerine dayandıkları için her seferinde yerine getirilerek, isyan bastırılıyordu. Oysa bu seferki tamamen gerici bir ayaklanmaya dönüşmüş ve ideolojik bir görünüm almıştı.
Karanlığın bu en koyu saatlerinde; “şeriat isterüüük!” diyerek sokağa dökülenler, görülmemiş bir gövde gösterisiyle, bu çirkin isyanı başlatırlar!.. Kimler yoktur ki bu isyana katılanların arasında:
Ahrar Fırkası ve İttihad-ı Muhammediye Cemiyeti başta olmak üzere, ilmiye talebeleri, ulema takımı, alaylı subaylar, Kâmil Paşa ve oğlu Sait Paşa, İttihat ve Terakki’de aradığını bulamayan çıkarcı muhaliflerden Derviş Vahdeti ve Murat Bey...
Ordu içindeki Harbiyeli subaylarla, alaylı subayların ikilemi; Medrese mollalarının askere alınmalarıyla çıkarlarının bozulması, Meşrutiyet’e karşı olan Saray çevrelerinin tepkisi, bu isyana katılanların kısa sürede çığ gibi büyümesine neden oldu.
( Bugün de çıkarları bozulanlarla, kişisel ve örgütsel çıkar peşinde koşanlar; kendi çıkarlarını ülke çıkarlarının üstünde tutanların uzantıları olarak, bu istemlerini günümüzde de kaldıkları yerden sürdürmektedirler.
Laik Cumhuriyetimize başkaldırışları, ordu içine sızarak hangi 31 Mart’ta başlatacakları belli olmayan böyle bir gerici isyanın hazırlığı içinde oldukları, zaten belli olmuyor mu hazretlerin?..)
31 Mart Olayı; siyasal tarihimizin en önemli isyanlarından ve hassas dönemeçlerinden birisidir. Konu o günden bugüne araştırmacılar ve bilim adamlarınca çok fazla işlenmiş, nedenleri üzerinde çeşitli yorumlar yapılmıştır. Bu işlerin temelinde iç huzursuzluklar kadar, Batılı devletlerin, özellikle de İngiltere’nin parmağı vardır.
Daha sonraki “Menemen Olayı”nda, şeriatçı yobazları çil çil altınlarıyla besleyenler de onlar değil miydi zaten!...
( 31 Mart gerici isyanının başlamasındaki nedenler; günümüz irtica hareketlerinin oluşması ve gelişmesiyle, nasıl da bir benzerlik göstermektedir! Tarihten ders almayanlar, asıl şimdi tarihi tekerrür ettirmeye çalışıyorlar...)
Volkan, Mizan, Serbesti, İkdam gazeteleri bugün de başka adlar altında yaygaralarını sürdürmektedirler!.. Ve hâlâ yüz yıl önceki gibi hep aynı plağı koymaktadırlar!..
Neydi o asırlar süren ve bir türlü de bitmek bilmeyen teraneleri?..
“Din elden gidiyor… Kadınlar, başı açık geziyorlar... Ordu, namaza izin vermiyor ve kahrolsun mektepliler!..”
Eylemleri de bugün olduğu gibi, hemen hemen aynı: Bizden olanlarla, bizden olmayanlar… Kadrolaşmada, kendi adamlarıyla köşe başlarını tutmak… Aydınları ve bilim adamlarını hedef göstermek... Okulları, kendi istemlerine ve sistemlerine göre yeniden yapılandırmak. Orduya sızma girişimleri, aydın düşmanlığı ve katlini vacip görmek... Yazılarıyla onları hedef göstermek…
Sövmekle başlayan hakaretlerine, dövmekle sürüp giden tehdit ve sindirmeyle susturmaya çalışmak. Cumhuriyet Gazetesine bir hafta içinde tam üç kez saldırı düzenlemek... Üstelik olayın failleri olarak gazete çalışanlarını göstermek… Yargıyı hedef alarak gözdağı vermek. Senden, benden olanlar diye ayırarak, birliğini bozmak ve güç kaybettirmek…
Orduya nifak sokarak, kamuoyunun gözünden ve gönlünden düşürme gayretleriyle güç kaybına neden olmak…
Canilerin yakalanmayışları sonucunda, korkuya kapılan aydınların başını belaya sokmamak için, nemelazımcılığa ve yılgınlığa sevk edilmesi…
Ellerini kollarını sallayarak ve hiçbir engele takılmadan Yargıtay’a düzenlenen baskınla, korkunç ve iğrenç yargıç katliamını gerçekleştirmeleri ne tüyler ürperten bir vahşettir öyle! -ki aslında bu, laik Cumhuriyete saldırıdır- Kaçarlarken bile attıkları sloganlardan, hangi taraftan oldukları belliyken, Ergenekon’un içine çekmeye çalışmak da tuhaf gelmiyor mu sizlere?
Yüz yıl sonra da değişen bir şey yok görüldüğü gibi! O gün neyseler, bugün de aynılar. Tarihten ders alınmadıkça, tarih hep tekerrür ediyor ne yazık ki!
Böylesine bir ortamdan hep birlikte geçtik, geçmeye devam ediyoruz. İlkelerimizden ve en doğal haklarımızdan ödünler vererek üstelik... Olanları ve olabilecekleri görmezden gelerek... Önümüzdeki İran, Afganistan ve Cezayir örneklerini görerek, yaşayarak.. İnsanlık adına utanç ve acı duyarak üstelik!..
Yazarın; “Hal Böyleyken Sarı Saçlım” kitabından alınmıştır
Ali Kaya
Böylesine bir ortamdan hep birlikte geçtik, geçmeye devam ediyoruz. İlkelerimizden ve en doğal haklarımızdan ödünler vererek üstelik... Olanları ve olabilecekleri görmezden gelerek... Önümüzdeki İran, Afganistan ve Cezayir örneklerini görerek, yaşayarak.. İnsanlık adına utanç ve acı duyarak üstelik!..
YanıtlaSil