İslam'a Demokrasiyi Armağan Eden Kemalist Cumhuriyet İç ve Dış Güçlerin İşbirliği İle Yıkılmak İsteniyor
Pazar, Temmuz 03, 2016
“Canlı Bombalar Türkiye’yi Anayasa Üzerinden Tuzağa Çekmek İçin Patlatılıyor.”
Topluma Dayatılan “Yeni” Anayasa Bir “Tuzak”Tır.
“Türkiye, Bu ‘Tuzak Anayasa’ Üzerinden Rejim Değişikliğine Sürükleniyor Ve Bölünüyor.”
“Yaşadığımız Bu Acımasız Terör Bu Tuzağın Parçasıdır.”
_____________________________________________________
Soru 1. Yeni dönemde Atatürkçü Düşünce Derneği’nin ve tabii ki Genel Başkan’ın en öncelikli gündem maddesi ne olacak?
Atatürkçü Düşünce Derneği, Cumhuriyeti kuran Kuvayı Milliye ruhunu, kurucu iktidarın iradesini, 1921, 1924 Anayasalarını, kısaca Atatürk Devrimi’ni temsil eden bir demokratik kitle örgütüdür. Geçmişte olduğu gibi, bugün de öncelikli görevimiz; yarıda bıraktırılmış, yolundan saptırılmış Kemalist Devrim’i, kurucu iradeyi, kurucu ilkeleri yeniden ve acilen hayata geçirmek için mücadeleyi sürdürmek olacak. Bakın; bugün Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı en yakın tehlike “Anayasa Tuzağı”dır! Tuzak diyorum, çünkü toplum bir tuzakla karşı karşıya. Türkiye Anayasa üzerinden bir rejim değişikliğine sürükleniyor. 2011’den beri izliyoruz; her gece yandaş medya kanallarında Anayasa tartışıyormuş gibi yapan yeni “yetmez ama evetçi”ler var. Aslında bilimsel yönüyle tartışan filan yok. Sadece toplumda yeni bir Anayasaya “ihtiyaç” olduğu algısı yaratılmaya çalışılıyor. Meclis’te 330 milletvekili bulurlarsa, “milli irade”yi elde edebileceklerini geçmiş tecrübeleriyle biliyorlar.
Soru 2. Bu rejim değişikliği ısrarındaki amaç tam olarak nedir sizce?
Aslında amaçları; Cumhuriyetin kurucu iradesini ortadan kaldırmak, tüm kurum ve kazanımlarını yok edip, Cumhuriyet’in rövanşı almak. Kamuoyuna servis ettikleri taslak metinlerde model belli: “Bin yıllık tarihimizin ve Türk-İslam sentezinin birleştiği monarşik bir yapı” kurmak istediklerini söylüyorlar. Bu yapı, Yasama, yürütme ve yargı erkinin, yani devletin tüm gücünün şeklen var, ama hukuken ve fiilen tek adam elinde toplandığı, Medeni kanunun yerine, imamın, muhtarın nikah kıydığı, kadının yarım insan sayıldığı, cehaleti yükselten, ortaçağ karanlığında bir şeriat hukuku ve Osmanlı eyalet sistemine benzer bölünmüş bir yapı olacak. Getirmek istedikleri Devlet Modeli bu.
İşte tam bu noktada Atatürkçü Düşünce Derneği halka, bir “algı” operasyonu ile, ister “Türk tipi başkanlık modeli”, ister “partili cumhurbaşkanlığı” adı altında dayatılsın, bu “yeni” Anayasanın Cumhuriyete karşı kurulmuş bir “tuzak” olduğunu anlatmayı, onları tuzağa karşı uyarmayı bir görev biliyor;
Biz önce, Atatürk Devrimi’nin değerleri ile yetişmiş, onları içselleştirmiş, yaşam biçimi yapmış olan tüm siyasi parti, demokratik kitle örgütü, sivil toplum kuruluşları ile halkımıza, yani tüm Cumhuriyetçi kesime çağrı yaptık ve; “Aramızdaki hiçbir ayrılık, Cumhuriyet düşmanları ile olan ayrılıktan daha derin olamaz. Gelin birleşelim, örgütlü güç olarak demokratik mücadelemizi birlikte sürdürelim. Cumhuriyet’i yeniden taçlandıralım” dedik. Bugün de aynı çağrıyı buradan yapıyorum ve tüm yurtta açık-kapalı alan toplantıları, broşür, kitapçık, afiş, slogan çalışmaları ile halkımıza “TUZAĞA” karşı dikkatli olmaları için yaptığımız çalışmalarımıza katılmalarını duyuruyorum. Sonuç da alıyoruz. Bakın; Meclis’te kurulmak istenen Anayasa Komisyonu daha göreve başlamadan çöktü. AKP pek çok konuda geri adım attı. Süreci ertelemek zorunda kaldı. 2011’de başardık, açılımı da, Anayasalarını da gömdük. Neden şimdi de olmasın? Biz halkımızı uyarmaya ve örgütümüzü diri tutmaya devam edeceğiz.
Soru 3. Lafı hiç eğip bükmeden soruyorum; Atatürk’e yönelik saldırıların arttığı bu dönemde Atatürkçü Düşünce Derneği de hedefte mi?
Atatürkçü Düşünce derneği yürüttüğü misyon nedeniyle zaten Cumhuriyet düşmanlarının hedefindedir. Bu yolda şehitler vermiştir. Kurucu Başkanımız Muammer Aksoy daha göreve başladığı yıl içinde katledildi. Bahriye Üçok’u, Ahmet Taner Kışlalı’yı ve diğerlerini rahmetle anıyorum. Gazilerimiz var, Ergenekon sürecinde Genel Başkanımız darbeci diye tutuklandı, tüm binalarımız basıldı, tüm evraklarımız alındı. Savcılıkta başlatılan soruşturma hala kapatılmadı. Tarikat, cemaat ve vakıflara her türlü kolaylık sağlanırken, kamuya yararlı dernek statüsündeki Atatürkçü Düşünce Derneği’ne bütçeden hakkı olan pay dahi ödenmiyor. Biz halkımızın bağışları ile mücadelemizi sürdürüyoruz.
Soru 4. Bir soru da şahsınızda; siz “AKP’yi dize getiren kadın” diye tarihe geçtiniz. Şu anda hakkınızda açılmış davalar var mı? Son durum nedir?
RTE ve AKP milletvekilleri tarafından hakkımda açılan 67 dava Yargıtay’da aleyhime sonuçlandı. Ama AYM’ye yaptığım bireysel başvuru sonunda hak ihlali kararı gereği tazminat da kazandım. 5 yıldır dinlendiğimi gelen yazıdan öğrendim. Hala dinlendiğimi düşünüyorum. Bu baskılar; bu zihniyet iktidar olduğu sürece devam edecektir. Çözüm bu zihniyeti iktidardan indirmektir.
Soru 5. Önce kadın, sonra sivil toplumcu ve hukukçu olarak devletin en tepesinden gelen “kadın” tanımı ve yorumlarından ne anlıyorsunuz?
Bugün kadın toplumsal yaşamdan koparılmak, çocuk makinası yapılmak isteniyorsa, sorumlusu 14 yıldır iktidardaki zihniyettir. Aynı şekilde 10. Yıl marşı devletin valiliğince yasaklanıyor, karşı duranlar jop yiyorsa, ya da liseli öğrenci karne töreninde Atatürk’ün gençliğe hitabesini okudu diye cezalandırılıyorsa, tehlike büyüktür. Sorumlusu da yine bu iktidardır. Çözümü ise yine, bu zihniyeti iktidardan indirmektir, tabii demokratik yolla.
Soru 6. Peki siz üstlendiğiniz misyonda hiç kadın olmanın getirdiği bir zorlukla karşılaştınız mı?
Danıştay’da 42 yıl çeşitli kademelerde Hakim, Savcı, Daire Üyeliği, KURUL Başkanlığı, Başkan Vekilliği ve Başsavcılık görevlerinde bulundum. Kadın olmam nedeniyle önüm tıkanmadı. Görevde yükselme ve seçilmenin liyakat ve kariyer ilkeleri gözetilerek yapıldığı dönemlerde çalışmış olmam şansım, hatta bu görevlere beklenen sürelerden önce geldim.
Soru 7. Atatürkçü Düşünce Derneği’nde de bir kadın Genel Başkan olarak 6 yılı geride bıraktınız…
6 yıl boyunca 3 yönetim değişti. Bu 4. dönemim. Ama hep “Doğru örgütlenme, doğru söylem, doğru eylem” ilkesi doğrultusunda, kitleler önünde güç odağı olmak, onları mücadeleye katabilmek, ülke sorunlarına Atatürkçü bakış açısıyla çözüm üretmek, tüm ulusalcı kitle örgütleriyle, siyasi partilerle güç birlikteliklerine gitmek, kısacası gücü büyütmek, kitlelerin örgütlü güce ihtiyacını karşılamak için çalıştık. Arkadaşlarımla birlikte kararları hep örgütümüze danışarak aldık, örgütün sağduyusuna güvendik ve karşılığını aldık, birlikte ürettik, ürettiğimizi paylaştık. Bu çerçevede ben hiçbir güçlük çekmedim. 4. kez Genel Başkan seçildiysem bu, karşılıklı güvenin kurulmuş olduğunu gösteriyor zaten.
Soru 8. Tekrar geriye, esas konumuza dönersek. Hukukçu gözüyle yorumlarsanız eğer; başkanlık sistemi referanduma taşınır mı, taşınırsa ne olur?
AKP’nin mecliste 317 milletvekili var. 368 milletvekili bulup istediği Anayasayı meclisten çıkaramayacağını biliyor. Amacı; 330 milletvekili ile referanduma gitmek. Bu nedenle Türk tipi başkanlık modelinden vazgeçmiş görünüyor. Anayasanın 101 ve 103. maddelerini değiştirip, “Partili Cumhurbaşkanlığı” adı altında aynı modeli dayatacak. Amacı fiili durumu meşrulaştırmak. MHP kongresini takip ediyor. Hatta siyasallaştırdığı yargı eliyle sürece müdahale edebiliyor. Çünkü, Bahçeli’nin Genel Başkan kalması halinde referandum için gerekli olan 330 milletvekilini bulabileceğini hesap ediyor. Dokunulmazlıkları kaldırılan milletvekilleri üzerinden de hesapları olduğu belli; HDP hakkında kapatma davası açmak yerine, Anayasa’ya aykırı olarak dokunulmazlıkları kaldırması, bu yolun şöyle veya böyle bir pazarlık konusu yapılacağını düşündürüyor. Sonuçta süreci iyi idare ederse referandumu görebilir. Referandum RTE için şans. Çünkü devletin imkanları, terör, baskı yöntemleriyle “milli irade”nin elde edilebileceğinden emin. Geçmiş tecrübeleri var. Bu nedenle bu tuzak Anayasa meclisten çıkmamalı.
Soru 9. Peki terör ve çözüm sürecinde bugün gelinen noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
“Çözüm süreci” adı altında başlangıçta kamuoyundan gizlenen, açığa çıktığında da İmralı’daki terörist başını, Kandil’i ve bunların siyasi temsilcilerini adeta Kürt vatandaşlarımızın tek temsilcisi olarak muhatap alan bu iktidarın, seçim öncesi terörün sıfırlandığı propagandasını yapabilmek için örgütün şehirlerde silah deposu yapmasına göz yumduğunu herkes biliyor. Bu iktidar yine siyasi çıkarları gerektirdiği için çözüm masasının devrilmesinden sonra, bugünkü “kanlı kaos”un yaratılmasının, hendeklerin, Kilis’in, Nusaybin’in, Vezneciler’in de önde gelen sorumlularından biridir. Güneydoğu’da yerleşim yerlerindeki silah depolarına ve kazdıkları hendeklere güvenen terör örgütünün, kurtarılmış bölgeler oluşturma kalkışması, bölge halkının destek vermemesi ile hendeklere gömüldü. Ama örgütün terörü şehirlere yayma politikası sonucu, bugün sivil halkı hedef alan ve üçü başkent Ankara’da, dün de İstanbul’da Atatürk hava limanında gerçekleştirilen canlı bomba vahşet sürecinin, bu örgütü bağımsızlık savaşçısı olarak gören bazı aymaz kafaları da uykularından uyandıracağını umuyorum.
Soru 10. Peki, bu Tuzağı bozulmazsak varılacak nokta ne olur?
Yürütülen karşı devrim siyaseti tamamlanırsa; varılacak yer karanlık ortaçağ, hilafet özlemli bir tek adam yönetimi, şeriat diktatörlüğü ve bölünme. Bugün İslam’a demokrasiyi armağan eden Kemalist Cumhuriyet, iç ve dış güçlerin işbirliği ile yıkılmak isteniyor. Egemen güçler ve onların yerli maşaları Kemalist Devrim’in tüm insanlık için barış dolu, mutluluk getiren bir reçete olduğunu halktan gizlemek istiyorlar. Cehalet ve din kavgaları ile mazlum ülkeleri ezip sömürüyorlar. Çökmekte olan kapitalist sistemi çok vahşi yöntemlerle, kanlı politikalarla ayakta tutmaya çalışıyorlar. Bugün Ortadoğu’da ve Ülkemiz’de yaşanan da budur. Tekrar tekrar söylüyorum; böyle somut bir tehlikenin karşısında tüm örgütlü demokratik kurumların birlikte, ortak siyasi mücadelesi şarttır. Bazı çevrelerin, siyasi partilerin, yaşadığımız bu olağanüstü koşulları halâ normal koşullarmış gibi değerlendirmekte olmaları büyük hatadır. Birileri “biz bir fiili durum yarattık” diyorlarsa, cevabımız da, davranışlarımız da buna uygun olmalıdır.
Biz Ortaçağ’ı ve emperyalizmi devirmiş bir ülkenin insanları olarak önce kendimize güvenmeliyiz. Cumhuriyet’imizi, Gazi Meclis’imizi yaşatmak için mücadele etmeliyiz.
Atatürkçü Düşünce Derneği olarak, emekçilerimizin, çalışanlarımızın ve hatta sömürücü ülkelerin tüm emekçilerinin de, bu kanlı politikalara karşı çıkışımızda yanımızda olmalarını istiyoruz.
Soru 11. Medyada hak ettiğiniz kadar yer aldığınızı düşünüyor musunuz?
Cumhuriyetin kurucu iradesinin hedef alındığı ve siyasi partilerin etkin bir muhalefet göstermediği bu süreçte, sivil toplumun, demokratik kitle örgütlerinin mücadelesi öne çıkıyor. Atatürkçü Düşünce Derneği olarak çoğu siyasi partiden daha doğru yerde duruyor, daha doğru tespitler yapıyor, daha doğru söylem ve eylemlerde bulunuyoruz. En azından ulusal basından daha fazla destek görmeye hakkımız olduğunu düşünüyorum.