Toplumsal Çözülme Süreci mi?


21’inci yüzyılın özünü oluşturan ‘Bilgi Çağı’nın, başlıca sekiz alandaki teknolojik gelişmeler üzerine bina edildiği, konunun uzmanları tarafından genel bir kabul görüyor…

Nedir o sekiz alan?


• Gelişmiş yarı iletkenler.


• Gelişmiş bilgisayarlar.


• Fiber optik iletkenler.


• Mobil iletişim teknolojileri.


• Yapay uydu teknolojisi.


• Gelişmiş bilgisayar ağları.


• Gelişmiş insan-bilgisayar etkileşimi.


• Dijital iletişim ve veri sıkıştırma.


Peki, yeni çağı inşa eden sekiz kilit teknolojik alandaki Türkiye’nin durumu nedir?


Ankara’da ‘yerli araba’ üretecek ‘babayiğit’ aranmakta olduğunu hatırlatmakla cevap vermiş olayım.***


* * *


Türkiye’nin içinde bulunduğu hüzünlü durumun nedenlerini ararken, olup bitene daha geniş açılardan da bakmayı denediğiniz an, 21’inci yüzyılı kavrayamayan ve buna uygun örgütlenmeyi yapamayan bir toplumun dramını görme imkânınız oluyor.


Nitekim sosyoloji bilimi, ‘toplumsal çözülme’nin en önemli nedeni olarak ‘çağa uyum sağlayamamayı’ görür.


Çok derinden değişmekte olan bir dünyaya hiçbir şekilde değmeyen bir eğitim düzeni ile zaten bu uyumu nasıl sağlayacaksınız?


Mümkün değil.


* * *


Üstelik sanki bu yüzyılı yaşamak için değil de bu yüzyıldan kopmak için çaba harcıyor gibiyiz…


Yeniden yazarlara ‘yurtdışı yasakları’ geldi… Arka arkaya muhalif yazarların pasaportlarına el konuyor.


Farklı düşünen ya da eleştiren herkesin susturulduğu; tek bir ağızdan bıktırıcı bir propaganda makinesinin devreye sokulduğu; resmi yalanların sürekli tekrarlandığı bir bunaltıcı ortamdayız…


Elli yıl önce kendisine ‘pasaport verilmeyen’ Orhan Kemal’i hatırlıyorum.


Hastalığı ağırlaştığı sırada, ancak dışarda tedavi görebilecekken pasaport vermeyi geciktirdikçe geciktirmişlerdi.


1970’lere dönerek nasıl 21’inci yüzyılı yakalayabileceğiz?


1970’lerin Türkiye’sinden çok mu memnunduk ki tekrar oraya dönüyoruz?


* * *


AKP 2001 yılında yazdığı kendi parti programına 2011 seçimlerinin ertesinde böylesine vahşice ihanet etmese, 21’inci yüzyılı yakalama rüyamız da belki böylesine yıkılmayacaktı.


O programda şöyle yazıyorlardı:


“Temel hak ve özgürlüklerle ilgili olarak partimiz aşağıdaki hedefleri gerçekleştirecektir:


• Başta İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Paris Şartı ve Helsinki Nihai Senedi olmak üzere Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerin insan hakları alanında getirdiği standartlar uygulamaya geçirilecektir.


• İnsan hakları alanında faaliyet gösteren gönüllü kuruluşların, sivil toplum örgütlerinin görüş ve önerileri dikkate alınacak, devlet organları ile bu kuruluşlar arasında sıkı bir işbirliği oluşturulacaktır. İnsan hakları ihlallerinin tespiti, çözüm önerilerinin geliştirilmesi, insan hakları eğitimi ve kolluk güçlerinin denetimi konularında bu kuruluşların katılımına ağırlık verilecektir.


• Düşünce ve ifade özgürlükleri uluslararası standartlar temelinde inşa edilecek, düşünceler özgürce açıklanabilecek, farklılıklar birer zenginlik olarak görülecektir.


• Partimiz, dini insanlığın en önemli kurumlarından biri, laikliği ise demokrasinin vazgeçilmez şartı, din ve vicdan hürriyetinin teminatı olarak görür.”


Ne oldu bu vaatlere?

Bu vaatlerden sapılmasa bugün düştüğümüz hazin duruma düşer miydik?


* * *


Türkiye siyasi ve ekonomik rantın çok çok fazla olduğu bir ülkedir…


O nedenle piyasanın, rekabetin, alın teriyle yarışıp kazanmanın, hak etmediğine el uzatamamanın, insanın kutsallığının esas alındığı liberal demokrat düşünce sistemine de düşmanlık fazladır.


1 Nisan 2013 yılında dönemin AKP İstanbul İl Başkanı ne diyordu?


“10 yıllık iktidar dönemimizde bizimle şu ya da bu şekilde bizimle paydaş olanlar, gelecek 10 yılda bizimle paydaş olmayacaklar.


Çünkü bu geçtiğimiz 10 yıl içinde, bir tasfiye süreci ve bir tanımlama özgürlük, hukuk, adalet söylemi etrafında yaptıklarımıza paydaşlar vardı.


Onlar da şu ya da bu şekilde her ne kadar bizi hazmedemeseler de; diyelim ki liberal kesimler, şu ya da bu şekilde bu süreçte bir şekilde paydaş oldular ancak gelecek inşa dönemidir.


İnşa dönemi onların arzu ettiği gibi olmayacak.


Dolayısıyla o paydaşlar bizimle beraber olmayacaklar.


Dün bizimle beraber şu ya da bu şekilde yürüyenler, yarın bizim karşımızda olan güçlerle bu sefer paydaş olacaklar.


Çünkü inşa edilecek Türkiye ve ihya edilecek gelecek onların kabulleneceği bir gelecek ve bir dönem olmayacak. Onun için işimiz çok daha zor.”


Aslında bu sözler, liberal demokratlardan değil kendi programlarından uzaklaşacaklarını açıklamak anlamına geliyordu.


Dediklerini yaptılar ve içinde yaşadığımız çağdan koptuk.


* * *


Daha geniş bir açıdan baktığınızda, Türkiye’nin 21’inci yüzyılı yakalayamadığı için çözüldüğünü görüyorsunuz.


Bu yolda, bu anlayışla devam ederek bu çözülmeyi durdurmak mümkün gözükmüyor.


Kendi çağından kopmanın bedeli ağır oluyor.


Toplumun bütün değerleri ve kurumları tel tel dağılıyor.


Türkiye’nin büyük bir fırsatı böylesine hoyratça harcadığını görmek de gerçekten içini acıtıyor insanın.


Mehmet Altan

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)