İmam Hatipleşen Üniversite


İrfan O. Hatipoğlu

Siyasi partilerin, sivil toplum örgütlerinin, ebeveynlerin eğitimle ilgili duyarlılığı ilk ve orta öğretimle sınırlı kalıyor. Ülkenin entelektüel kapasitesini oluşturan/yükselten yüksek öğretimi aynı duyarlılığı göstermiyoruz. Oysa üniversitelerde yıllardır cemaatçilerin, kökten dincilerin, kadın düşmanlarının filizlenip kök saldığını biliyoruz. Kuruldukları kentlerde “karanlık düşüncenin” merkezleri olmalarına karşı yeterli duyarlılığı göstermedik. Kentlerin aydınlık yüzü olmaktan çıkıp; radikal dinci militanların devşirildiği, zikir toplantılarının yapıldığı, bilim yerine menkıbelerin konuşulduğu merkezlere dönüşmelerine sessiz kaldık.

Üniversitelerin ‘imam hatipleştirilmesi’, ‘dinci, şeriatçı’ anlayış tarafından işgal edilme/teslim alınma girişimi, Yükseköğretim Yasası’nın (1981), özgür/özerk üniversiteyi yok etmesiyle başladı. Yasayla yükseköğretim bütünleştirilip, tek tipleştirildi. Ders izlencelerine müdahale edilerek Türk-İslam sentezi anlayışının egemen kılınmasına çalışıldı. Arkasından cemaatçi/dinci/şeriatçıların egemen olmasının önü açıldı. 1402 uygulaması ile ilerici, demokrat, bilime inanan akademisyenler üniversitelerden ayıklanarak öğretim elemanları korkutuldu/yıldırıldı. Kadın eli sıkmayan, bir bardak suyu sunnet-i-seniyye uygun olsun diye çömelip üç yudumda içen, İslami yaşama ters diye tuvaletlerden klozetleri söktüren rektörler göreve getirildi. Rektörlerin öncülüğünde zihinleri tutsak alınmış, cemaatçi, bilimsel yeterlilikten yoksun bilim insanları(!) yetiştirildi. Ve kuruldukları kentlerde birer evliya aramak/yoksa oluşturarak adına araştırma merkezleri kurmak, sempozyumlar düzenlemek, mevlit okutmak, üniversite yerleşkelerinin içine kentin en büyük camisini yapmak oldu.

Siyasal iktidar tarafından nasıl ilk/orta öğretim kurumları, dayatılan imam hatip okulları izlencesi ile “dinci/mezhepçi” anlayış egemen kılınıyor. Üniversitelerde Yükseköğretim Kurulu, Diyanet İşleri Başkanlığı, cemaatler öncülüğünde imam hatipleştirilmek isteniyor. Bugün üniversitelerde İslami yaşamı görünür, mezhepçi, şeriatçı “akademik atmosfer” oluşturmak/egemen kılınmak için, her üniversitede İlahiyat Fakültesi/İslami bilimlerle ilgili bölümler açılması özendiriliyor. Yerleşkenin en görkemli binasının yapılması, öğrencilere özendirmek adına burs, barınma, beslenme, ulaşım sorunlarının çözümü için Diyanet İşleri Başkanlığı, cemaat ve diğer yerel kaynaklar devreye sokuluyor. Fakültelerin akademik kadrolarına üniversite üst yönetiminde görevler verilerek, akademik/idari kadro ve öğrenciler üzerinde “mahalle baskısı” oluşturuluyor. Üniversitenin kaynakları/olanakları ölçüsüz kullanılarak mevlit okutma, lokma dağıtımı, dini içerikli geziler düzenlenmesi rutinleştiriliyor. Bilimsel anlayış yerine, dar cemaatçi anlayış egemen kılınarak, İslam’a yeni yorum getirilmeye çalışıyorlar. İnanlar arasında ayrıştırıcı söylemler geliştirerek, yerleşke içinde kendileri dışındakilerin, ne kadar “Müslüman” olduğunu, “şirk” koşup koşmadığını tartışıyorlar. 1400 önceki öğreti üzerinden “hayızlı kadının” kur-an okuyup okuyamayacağı, nasıl ibadet edeceğini, kız çocukların evlenme yaşını, anlattıkları menkıbelerle yoksulluğun nasıl aşılacağını öğretme uğraşına giriyorlar.

Üniversitelerin sürüklendiği konum, üniversitelerin aydınlık yüzünün kararması ile sınırlı değildir. Egemen olan cemaatçi/tarikatçı anlayış, geliştirdiği yorumlarla geleneksel İslami anlayışı zorlamakta, ayrışmalara neden olmaktadır. Eğer bilimi egemen kılmada geç kalınırsa, üniversiteler önce radikal dinciler arasında, sonra tüm topluma yayılacak “cihat” savaşının merkezi olacaktır.

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)