Vatandaş ekonomideki bozulmayı daha hissetmedi

24 Haziran seçimlerine az bir süre kala gündemi hala en çok ekonomi meşgul ediyor. İktisatçı-gazeteci İbrahim Kahveci ile Türkiye’nin ekonomik sıkıntılarını, bizi nelerin beklediğini konuştuk.

Köşe yazılarınızda, 16 yıldır her seçim döneminde yurt dışından oluk oluk para geldiğini yazıyorsunuz. Bu para şimdi de geliyor mu?

Gelmiyor. Gelmediği için de ekonomi artık yürümüyor. Yabancıdan alınan borçla yaşamaktan yatalak hale geldik. Şimdi de yataktan düşüyoruz.



‘Yabancı yatırımcı korkudan gidiyor’

Para artık niye gelmiyor? 

Serbest piyasa ekonomisinin kurallarından koparsanız para gelmez. Üstelik gelmiş olan yabancı yatırımcı da gidiyor çünkü onları da korkuttuk. İnsanlar, daha fazla zarar etmemek için Türkiye’yi terk ediyor.

Dışarıdan para gelmemesi seçimleri etkiler mi?

İki türlü etkiler. Kimi, eve eskisi gibi aş götüremediği için tepki oyu kullanacak. Kimi de, “İşte dış güçler, asıl şimdi oy verme zamanı” diyecek.

‘Vatandaş ekonomideki bozulmayı daha hissetmedi’
Türkiye’de yaşanan geçim sıkıntısı iktidara oy kazandırır mı? 

Ne oluyor? Kur çıkıyor, iniyor… Bazı şeyler zamlanıyor. İflaslar yaşanıyor. Bu daha birinci dalga. Yani finansal göstergelerdeki bozulma vatandaşı henüz etkilemedi.

‘Asıl iflas ve yoksulluk seçimden sonra yaşanacak’
Bu etki ne zaman başlayacak?

24 Haziran’a kadar vatandaş çok bir şey hissetmeyecek. Ancak ekim, kasım gibi önce reel sektör ve vatandaş üzerinde etkisi hissedilecek. Sonra da iflaslar gelecek. Ayrıca önümüzde iki de büyük maliyet var…

Hangi iki maliyet bunlar? 

Cari açık ve bütçe açığı. Dikkat edin son zamanlarda ekonomi yönetimiyle ilgili herkes bütçe açığı için mali disiplin diyor. Bu açık kapanmak zorunda.

‘Açık kapanmazsa IMF bile bizi kurtaramaz’
Bütçe açığı kapatılmazsa ne olur? 

O zaman IMF bile bizi kurtaramaz.

Bütçe açığımız ne kadar? 

Toplamda 100 milyar lirayı geçecek bir nakit açığından bahsediyoruz. Emeklilere bin lira ikramiye dendi. Buradan da 24 milyar gitti. Zaten mevcut açıklar devam ediyor. Kur da arttı.

‘İsrafı bırakmayacaklar, vatandaşın boğazına sarılacaklar’

Bütçe açığı nasıl kapatılır? Vatandaşa etkisi ne olur? 

Bütçe açığını kapatmak için vatandaşın boğazına sarılmak zorundalar. Ankara, bu şişmanlıkla gidip zayıflamazsa ekonomi düzelmez.

Ankara’nın şişmanlığı ne demek? 

Mesela Ankara bütçe açığını kapamak için yeni vergi zammı yapmasa, bunun yerine kendi lüks giderlerini, israfını kıssa… Ancak Ankara bunu yapmayacağından, gidip vatandaşın gırtlağına sarılacak ve “Ver parayı” diyecek.

‘Vergi alamazsa belki de servetlere göz koyacak’
Vatandaşta bu açığı kapatacak para var mı ki?

Alabildiğini alacak. Almadığı zaman belki de servetine göz koyacak, servet vergisi getirecek. Bütçe açığı ve cari açığı topladığınızda buna kriz bile denmez… Bunun adı felaket!

İktidar bütçe açığını kapatmak için neyi bekliyor?

Seçimlere kadar bir şey yapamazlar. Yaparlarsa bu hamle sandığı ciddi bir şekilde etkiler. Seçimlerden sonra mecburen önlemler alınacak. Bu açık kapanmazsa da bir felaketi yaşayacağız.

‘Her şeye büyük zam gelecek’
Yüksek bütçe açığının kapanması için neler yapılacak? 

Bir kere muazzam bir akaryakıt zammı bizi bekliyor. Yıl sonunda muhtemelen tüm köprülerden çift taraflı geçiş ücreti alınacak. Keza Avrasya Tüneli, Osmangazi ve Yavuz Sultan Selim köprülerine büyük zamlar gelecek.

‘Ekonomi biliminde böyle bir şey yok’

Cumhurbaşkanı Erdoğan “Faiz sebep, enflasyonsa neticedir” diyor. Peki, ekonomi bilimi ne diyor?

Ekonomi biliminde böyle bir şey yok. Bu ‘teoriyle’ gidilen son üç yıldaki fiyat artışlarına bir bakın. Hepsi kura dayalı fiyat artışı. Faize dayalı olaraksa hiçbir ürünün fiyatında artış olmamış.

‘Dolar çok fazla inmez’
Cumhurbaşkanı Erdoğan ekonomiye, enflasyonun çok altında bir faiz dayattı. Dolar rekor kırdı. Sonunda geçen hafta faiz biraz artırıldı. Dolar artık bundan sonra artmaz mı?

Dolar çok fazla inmez. Artarsa da faizden dolayı artmaz. Piyasa şu anda sadece faizle ikna olmaz. Piyasayı ikna edecek olan şey, seçim sonrası nasıl bir para politikasının ve ekonomi yönetiminin izleneceği. Ekonomiden danışmanlar mı yoksa bakanlar mı sorumlu olacak?

‘TL ile ilgili karanlık noktalar var’
Cumhurbaşkanı bunun cevabını İngiltere’de verdi. İngiliz fon yöneticileriyle yaptığı toplantıda bundan böyle kendisinin ekonomide daha etkin rol oynayacağını söyledi…

Sayın Cumhurbaşkanı grup toplantısında yerli ve milli paradan da söz etti ve “Yeni paranın değeri altınla ilişkili olacak” dedi. Karanlık noktalar var. Bu para TL mi yoksa yeni bir para mı kimse bir şey bilmiyor.

‘Cumhurbaşkanının vaatleriye piyasa ekonomisi kalır mı’

Piyasa, iktidar kanadının açıkladığı ekonomik vaatlerle rahatlar mı peki? 

Asıl soru, bu vaatlerle piyasa diye bir şeyin ortada kalıp kalmayacağı. Bakın, yabancı yatırımcı yok, dışarıdan para gelmiyor… Merkez Bankası bu yüzden faiz artırıyor ama yeterli olmuyor. Artık belirsizliklerin netleşmesi, piyasanın ne olacağını görmesi, gördüklerine de inanması lazım. Piyasada olağanüstü bir güven kaybı var.

‘Aynı anda hem güçlüyüz, hem de dış güçler diyemezsiniz’
AKP, dövizdeki artış, TL’deki değer kaybı ve yüksek faizleri dış güçlerin yaptığını söylüyor. Peki son faiz artışını da dış güçler mi yaptı? 

Biz kendi kendimizi idare edemiyoruz; ne dış güçleri. Kaldı ki, eğer dış güçler bizi yönetiyorsa, biz bu dış güçlere ne zaman teslim olduk? Bir yandan “Türkiye büyük ve güçlü bir ülke”, bir yandan da “Yabancılar bize saldırıyor” diyoruz. Yabancının üç kuruşluk hesabı seni bu kadar etkiliyorsa, demek ki güçlü falan değilsin.

‘Betonla ülke kalkınır, büyür mü’
Biz, güvenilir ve öngörülebilir olmayı ne zaman kaybettik? 

Türkiye ekonomisi 2010’lardan beri hata içerisinde.

Önlem almada neden gecikildi ve bugünlere geldik?

Bu sistem insanların üretmesine imkan sağlamadı. İstanbul’un İkitelli bölgesini hatırlayın. 10 yıl önce orada bir sürü fabrika vardı. Hepsi kapandı. Şehir merkezlerindeki fabrikaları taşıyarak büyük hata yaptılar. Ne uğruna? Beton… Böyle bir ülke kalkınabilir mi, büyüyebilir mi? Baksanıza üniversite mezunlarının durumuna…

‘Yoksul üniversite mezunu sayısı beş yılda 24 binden 150 bine çıktı’
Türkiye’de üniversite mezunları para kazanabiliyor mu? 

Üniversite mezunları giderek fakirleşiyor. Beş yıl önce 24 bin üniversite mezunu yoksuldu. Rakam altı kat arttı ve 150 bin oldu. Üstelik okuyorsun, 10 yıl asgari ücretle çalışıyorsun.

‘Böyle giderse inşaat şirketleri batar’
Cumhurbaşkanı Erdoğan, faizlerin artırılmasına niye karşı çıkıyor? Gerekçesi ideolojik mi yoksa amaç inşaat sektörünü korumak mı?

Bence ikisi de hem ideolojik, hem de ‘inşaat var.’ Ama ideolojikse, tam da faizcilerin istediği modeli uyguluyorsunuz. Faizi düşürerek faizi koruyamazsınız. Haddinden fazla düşük faiz, herkesi borçlandırır. Faizleri düşürdük. Ne oldu? Herkes borçlu.

Peki şimdi inşaat şirketlerini nasıl ayakta tutacaklar?

Bu şekilde devam edilirse, üç beş ay sonra batarlar.

‘Konut fiyatları daha da düşecek’
Bu faizlerde insanlar konut alır mı?

Bu faizlerle inşaatçılar zam yapmazsa alırlar ama seçimden sonra yeni vergiler gelecek ve konut fiyatları düşecek.

Niye?

İnşaatçının en büyük rakibi kredi faizi değil, mevduat faizidir. Türkiye’de konutu kimler aldı? Konuta ihtiyacı olanlar değil, parasını mevduat yerine inşaata yatıranlar aldı. Şu anda konutun kazancı mevduatın altına düştü. O yüzden asıl risk konut fiyatlarında.

‘Enerji sektöründe ciddi sorunlar var’
Piyasada söylenenlere göre insanlar yakınlarıyla bir takım aldım-sattım türü dalavereler yapıyor; konut kredisi alıp bu parayla döviz satın alıyormuş. Sizce inşaat ve konut sektörü sağlıklı durumda mı?

Eğer sektörleri suni olarak beslerseniz sağlıksız olur. Sektörler kendi haline bırakılsaydı, güçü olanlar devam edip güçsüz olanlar düşseydi sorun olmazdı. Bugün enerji sektöründe de ciddi sorunlar var. Henüz açığa çıkmayan bir sürü sektörde sorun var.

‘Kredileri geri ödemede sorun başlayacak’
Bankalar hesap kitap yapmadan, talimatla inşaatçılara kredi açtı. Bankacılık sektörü ne durumda?

Bankalar kağıt üzerinde şahanedir ama gerçeği bilmiyoruz. Bugün de kağıt üzerinde her şey gayet güzel görünüyor.

Krediler geri ödeniyor mu ya da ödenebilecek mi?

Üç beş ay sonra onlarda da ödeme problemleri yaşanacak.

‘Devlet ortakçısı iş insanı yaşadı’
Büyük projelere yapılan yatırımların çoğu bugün ölü yatırım olarak niteleniyor. Üstelik bunları yap-işlet-devret modeliyle yapanlara dolarla gelir garantisi verildi. Örneğin, Osmangazi Köprüsü’nden 40 bin araç geçmesi gerekirken 20 bin geçiyor. Aradaki farksa inşaat firmasına dolarla ödeniyor. Bu sürdürülebilir bir ekonomi yönetimi mi?

Devlet ortakçısı iş insanları yaşadı tabii. Demek ki neymiş?.. İşini devletle yapıp dövize bağlayacakmışsın. Banka kredilerinin ne olacağını da vadesi gelince göreceğiz. Bütün yük hazinede. Büyük ihtimalle o açıkları kapamak için birinci ve ikinci boğaz köprülerinden çift taraflı ücret alacaklar.

‘Vatandaş oyunu düşünerek versin’
Bu yanlış ekonomi yönetimin bedelinin tamamını vatandaş mı ödeyecek?

Bütün dünyada böyledir. Vatandaş da artık düşünsün taşınsın ona göre oyunu kullansın.

‘Bana TL’ de dur diyor, beton işlerine dolar ödüyor’

Vatandaşa, “Türk Lirası’nda durun, döviz satın almayın” diyen iktidar, köprü geçişini dolarla belirliyor. Bu ne demek? 

Ben de aynı soruyu soruyorum… Niye bütün işlerini dövizle yapıyorsun? Beton işlerini neden dövizle garantiliyorsun? Bana “TL’de dur” diyen iktidar neden bütün ihalelerini, işlerini dövizle gerçekleştiriyor?

‘Dış borçlarla yalnızca beton yapmasaydık uçardık’
Türkiye tam anlamıyla dışa bağımlı bir ülke haline geldi. 10 yıl öncesine kadar tarımda kendine yetebilirken bugün samandan buğdaya ve ete kadar her şeyi ithal eder konumda. Türkiye, dışarıdan aldığı milyarlarca dolar borçla ne yaptı?

Bahsettiğiniz rakam 630 milyar dolar. Ne yaptık sorusuna gelince, beton yaptık. Bir de bir güzel yan gelip yattık.

‘Bugünümüz Malezya, yarınımız Arjantin’
Bu para değerlendirilseydi nasıl bir Türkiye olurdu? 

Türkiye uçardı. Baştan aşağı değişirdi. 70’li yıllardan buna dair iki örnek vereyim: Malezya ve Güney Kore. Malezya aynen Türkiye gibi yaptı. Parayı betona gömdü. Güney Kore ise parayı eğitime gömdü, ekonomiye yatırdı. Biz bugün Malezya’yız. Geleceğimizse Arjantin’de.

Yani? 

Arjantin acayip borçlandı. Biz de borçlarımızı betonla ödeyemeyeceğimize göre ne yapacağız?

‘Türkiye geleceğini sattı’
Ne yapacağız?

Cumhuriyet döneminde biriken varlıkları sattık. Bugünse barajları, elektrik santrallerini satıyoruz. Türkiye geçmişini, bugününü ve geleceğini sattı. Bakalım ne yapacağız?

‘Fabrika kurulmadı, gelir dağılımı çok bozuldu’
70 ve 80’li yıllarda Türkiye buzdolabı, televizyon otomobil, fabrikaları kuruldu. En son Mesut Yılmaz döneminde Ford otomobil fabrikası kurulmuştu. Turizm yatırımlarıysa Turgut Özal’lı yıllarda yapıldı. Bugün ihracat, hep eskiden kurulan fabrikalarla yapılıyor. 16 yıllık AKP iktidarı döneminde hangi fabrika kuruldu?

Bulan varsa bana da söylesin. Doğru dürüst bir fabrika kurulmadı tabii. Fabrikalar sadece kapasite artırdı. TL, değer kaybediyor, kur yükseliyor ancak ihracat artmıyor; ithalat da azalmıyor. Yani biz kur değişkenliğine göre ithalat ve ihracat değişimini de kaybettik. Gelir dağılımı çok bozuldu.

‘2010’dan önce yabancı yatırımcı Türkiyelileşiyordu’
Türkiye ekonomisinin her yıl 40-50 milyar dolar yabancı paraya muhtaç olduğunu ama Türkiye’nin bu döviz ihtiyacını daha çok mal üreterek karşılamadığını yazdınız. Türkiye, dövizi ne karşılığında buluyor?

2010 öncesinde döviz ihtiyacımızın önemli kısmını doğrudan yatırımlarla karşıladık. Yabancı buraya geliyor ve ya fabrika, şirket alıyor ya da kuruyordu. Yani yabancı Türkiyelileşiyordu. Dış açığımızın yarısını da bu karşılıyordu. Diğer yarısını da bize borç veriyordu. 2011’dan sonra Türkiye ışıltısını kaybetti. Dünyada daha bol para olmasına rağmen Türkiye’ye doğrudan yatırımı kesti.

‘2014’ten sonra yabancı Türkiye’den gitti’
Ya sonra? 

2014’ten sonra ise yabancının doğrudan verdiği borç da azaldı. Bu kez sıcak para gelmeye başladı. Şubat’tan sonra artık hiçbir şeyin gelmediğini yabancının Türkiye’den gittiğini görüyoruz.

‘Merkez Bankası bu rezervle hiçbir şey yapamaz’

Merkez Bankası’nın döviz rezervleri ekonomiyi kurtarmak için yeterli mi ? 

Merkez Bankası’nın 30 milyar dolar kullanılabilir rezervi var. 450 milyar dolar borcu var. Üzerine cari açık, sıcak para piyasalarındaki yabancının parası, mevduatını ekleyin… Kısaca MB’nin rezervi devede kulak. Hiçbir işe yaramaz.

Peki, ekonomi sadece Merkez Bankası’nın müdahalesiyle ve dolardaki artışı denetlemesiyle düzelir mi?

Düşünün, denizde boğuluyorsunuz ve dibe batmadan önce Merkez Bankası geliyor ve bir can yeleği uzatıyor. Ancak bir tekne görevi görüp sizi kıyıya çıkarmıyor. Merkez Bankası’nın işi de bu kadardır.

Ekonomistlerin sık sık tekrarladığı üzere mali olarak çok kritik bir döneme giriyoruz. Vatandaş bu dönemde ne yapmalı, tavsiyeleriniz var mı?

Az harcasınlar ve borçlanmasınlar. Muhakkak tasarruf etsinler.


MİNEZ BAYÜLGEN
bayulgenminez@gmail.com


Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)