Liberal şehvetin beyin ölümü

SABAH Gazete-si'nin birinci sayfa karikatüristi Salih Me-mecan üzerine çıkan tartışma önemlidir; çünkü burada bir kişi yerine bir zihniyetin bugün Türkiye'deki durumu tartışılıyor. Bu nedenle "Salih Memecan o kadar da önemli değil" diyerek yana çekilmek fazla anlamlı değil.
Tartışma, Memecan'ın anamuhalefet partisi liderini dansöz gibi çizmesiyle başladı. Hayatlarında hiç mizah olmamış insanlar, mizaha bir çocukluk hastalığı olarak bakanlar hemen ayaklandılar, "Vay efendim, muhalefet liderini nasıl dansöz olarak çizermiş" diye.
Bu sadece ahlakla ilgili bir tavır değildi; çizerin iktidar partisine hiç eleştiri getirmemesinden kaynaklanan bir rahatsızlığın da sonucuydu. "Başbakan'ı neden hiç eleştirmiyor?", "Onunla alay etme cesareti yok" gibi laflar edildi. İktidara yakın bir gazetenin maaşlı elemanı olduğundan, bu eleştirilerin aslında pratikte bir anlamı yoktu. Üstelik memleketin basınında Başbakan'-dan duyulan yaygın korkuyu da eklerseniz, sorun sadece karikatüristin korkularından ibaret değildi. Ortada daha yaygın ve önemli bir sorun vardı.
TABİİ Kİ YANDAŞ OLACAK
Bugün dünyada medyada trend; tavır alan, taraf olan gazetelerin ve gazetecilerin yükselmeye geçtikleridir. "Tarafsızlık, her görüşe aynı derecede uzak veya yakın durmak" gibi özellikler, bugün medyanın olmazsa olmaz özelliklerinden biri olmaktan çıkmak üzere. Çünkü okuyucu veya seyircinin taraf olunması ve tavır alınması yönünde bir beklentisi, tercihi var.
Bunun en net örneği, Amerika medyasından. Fox TV, taraflı yayını ve Obama düşmanlığıyla, daima iki rakibi CNN ve MSNBC'nin toplamından daha büyük reyting alıyor.
Bunun nedenini anlayan MSNBC, arada bir Cumhuriyetçi Parti yandaşı yayın yapmak girişimlerinde bulunuyor ancak "Oberman" adlı ekran yüzünün bu partiye verdiği bağışı sorun haline getirerek işi eline yüzüne bulaştırdı. (Öte yandan Fox TV'de yayıncıların istedikleri partiye bağış yapmaları önünde bir yasak yok. Bu parti de hep Cumhuriyetçi Parti oluyor.)
Yani karikatüristin taraflı ve yandaş tutumla karikatürlerini çizmesinde hiçbir sakınca yoktur; bu tavır dünya trendine de uygundur.
İSTEDİĞİNİ SÖYLER
"Muhalefet partisine o laf nasıl denir?" tavrı ise resmen çağdışıdır. Her laf söylenir. Karikatürde sınır olmamalıdır. Her laftan, her tavırdan alındığını söyleyenlerin tavırları nedeniyle Türkiye, düşünce âleminin Sudan'ı haline dönmek üzeredir.
Özetle karikatüristi, yandaş olduğu ve muhalefet liderini benzettiği şey için eleştirmek yanlıştır. Ama bunları söylerken benim, Memecan'dan duyduğum rahatsızlık bitmiyor.
Çünkü o, bugün bir zihniyetin Türkiye'de ne hale geldiğinin ve ülkeyi ne hale getirdiğinin simgesi durumunda.
ONUN ASIL SUÇU...
Benim, Memecan'a itirazım, istikrarlı biçimde hiç istisna yapmadan sürekli olarak komik olamamasınadır. Onun çizgi âleminde düştüğü durum, kısmen Türkiye'nin getirildiği yer nedeniyledir. Ülkemizde vasatlık, vasat düşünce ve insan, göklere çıkarılıyor. Bunların toplumsal hâkimiyeti var ülkede; o yüzden karikatürist bir yandan kendini akıllı bir şekilde komik olmak için zorlama zorunluluğunu hissetmiyor, bir yandan da liberal düşüncenin Türkiye'de yaşadığı çöküntüye benzer bir çöküntüyü çizgi âleminde yaşıyor.
LİBERAL ŞEHVETİN SONU BU
Bu gelişmeye ben ilk defa 29 Temmuz Pazartesi günü yazdığım, "Hırsları Kafalarını Yedi"
başlıklı yazımla dikkati çektim.
Kendilerine bu ülkede "liberal" diyen insanlar, iktidara yakın olmaktan aldıkları güç ve önemle, daha da saldırgan olmalarının övgü almasının verdiği coşkuyla kendi misyonlarının şehvetine düştüler ve liberal düşünceye bir hakaretten ibaret olan düşüncelerini yandaş medyalarında sergilediler. Bu arada hem kendilerinin kalitelerini hem de ülkenin kalitesini düşürdüler. Günün ideolojisi olan vasatizme tam uyum sağladılar, medyada düzeyi aşağıya çektiler. Bu âlemin çizgide temsilcisi olan Salih Memecan da bu sürecin dışında kalamadı. Şehvetin acımasız ağlarına düşmeden önce, yani günün anlamına ve önemine uygun liberal olmadan önce arada bir komik olabiliyordu, ama sonra o şehvetin etkisiyle yeni kazandığı gücün dünyasında komik olmayı tamamen bıraktı.
BU MU KOMİK ŞİMDİ
Onun komik olduğunu sandığı çizimden bir örneği, daha önce bahsettiğim "Hırsları Kafalarını Yedi" başlıklı yazımda vermiştim.
İki kare vardı çizgisinde. İlk karede Türk askeri "Allah Allah" diye bağırarak düşmana hücum ediyor, ikinci karede ise bir hapishane penceresinden çıkan konuşma balonunda şu yazıyor: "Allah Allah, ne oldu bize yahu..."
Ergenekon sürecinde hapse atılan askerlerle dalgasını geçiyor. Yapsın, buna da itirazım yok ama komik değil, ancak vasatın komik bulabileceği, gülebileceği kindar bir çizgi bu. Diyeceğim şu ki, bugün tek tek insanları değil genelde liberal düşüncenin ülkede piç edilmesini ve bazı insanların bu nedenle düştükleri durumu tartışalım. Vasatın ve düzeysizliğin hâkimiyetinden ancak bu şekilde kurtulabiliriz.
ENGİN ARDIÇ ÜZERİNE
Vasatın hâkimiyeti, aslında bunlardan olmaması gereken medyayı da içine çekiyor ne yazık ki. Bu girdaba direnmeleri oldukça zor galiba. Zeki olması, cesur zekâ oyunları yapması gereken bir mizah dergisinin Engin Ardıç hakkında çizdiği karikatür, bunun son bir göstergesi oldu.
Ardıç'a istediğiniz lafı edersiniz, o da sansürsüz yazdığından bundan alınmaz ve gerekirse eli kalem tutuyor, size cevap verir. Ama illa yapmanız gereken "komik olmak"tır. Vasatın hâkimiyeti buna izin vermiyor. Ardıç'ın yazılarını s..ar gibi yazdığını söylemek ve bunu çizmek mi komik Allah aşkına. İlkokul öğrencisi düzeyinde yapılan bir espri girişimi bu. O arkadaşları tekrar vasatı reddetmeye ve zeki bir şekilde komik olmaya davet ediyorum.

Medeniyetin sona erdiği an
SIKÇA hakkında espri yapmışımdır, hatta Karl Marx'ın Kapital'ini bile orada okuduğumu çok söylemişimdir, ama yine de tekrar etmeliyim: Benim tuvalette kitap okumak gibi bir âdetim var. Bu açıdan tuvalette okumayı bir erkeğe bırakılan son iktidar merkezi olarak gören "Evli ve Çocuklu" dizisinin Al Bundy'si ile bir benzerliğim olduğu kesin. Bu alışkanlığım oğluma da geçti, annesi ona tuvaleti için özel bir kütüphane bile yaptırdı. Orada benim de zevkle okuduğum kitaplar (çizgi romanları) duruyor, arada alıp okuyorum bunları.
19 Kasım Cuma gününü hep hatırlayacağım; çünkü bu tarih benim için bildiğim,
alıştığım anlamıyla medeniyetin sonu oldu. Sabah tuvalete iPad'im ile girmek zorunda kaldım; çünkü kahvaltıda okuduğum yazı çok ilgimi çekmişti, kesemedim. Tuvalette iPad okuyarak ciddi biçimde çağ atladığımı zannediyorum. Tabii bu yeni âdetimin bir sakıncası da var; o da Rana beni tuvaletten çıkarken gördüğünde içeride erotik film seyrettiğimi sanabilir. Tuvalet ve erotik film ikilisinin bir arada olması hiç hoş bir görüntü vermiyor; bu bir halkla ilişkiler skandalı bile sayılabilir. Ona vereceğim, "Hayır, ben iPad kütüphanemde bulunan James Joyce kitabını okuyordum" cevabının pek kabul göreceğini de sanmıyorum.


Spor istatistikleri
WALL Street Journal Gazetesi'nde, Amerikan futbolunun oyun kurucusu veya forveti sayılabilecek Quarterback oyuncular hakkında tutulan istatistiklerin radikal biçimde değiştirilmesi gerektiği; çünkü bugün kullanılan istatistik yöntemlerin oyun kurucunun saha performansını ölçmekte yetersiz kaldığı anlatılıyordu.
Amerika'da sporun çok gelişmesi ve seyirci heyecanının sürekli tutulması, her oyunda istatistiklerin çok yoğun kullanılmasıyla bağlantılıdır.
Seyirciler istatistikleri dikkatle takip ederler, hatta bunları ezberleyen insan da çoktur.
Yorumcular yazılarını daima istatistikleri kullanarak yazarlar, haberler de istatistikler ön plana çıkarılarak güzel grafikler eşliğinde verilir.
Oyun kurucular hakkındaki yeni istatistiklerin ne olacağı beni tabii ki meraklandırıyor.
Bunu takip edeceğim ama ülkemizde de futbolun gelişmesi ve seyircimizin maçlara ilgisini sürekli hale getirmek için istatistik kullanımını futbol maçlarında mutlaka yaygınlaştırmamız ve bu konuda bir seyirci bilinci yaratmamız gerekiyor.


Serdar Turgut
Habertürk
Daha yeni Daha eski