Ermeni tasarısı

ABD Temsilciler Meclisi’nde son dakika bir manevrayla bazı Ermeni grupları 1915 yılında atalarının yaşadıkları kırımı soykırım olarak tanımlayan yasa tasarısını oylatmak için atağa geçtiler. Ancak en son yazımızda belirttiğimiz gibi Meclis tatile girerken ABD açısından çok daha hayati gündem maddeleri vardı, sıra Ermeni soykırım tasarısına gelemezdi, gelmedi de.
Bu sonuçta Obama yönetiminin payı olduğu muhakkak, zira Türkiye ile zaten kırılgan olan ilişkilerin tasarının geçmesiyle birlikte iyice dibe vuracağının farkında. Geçen yıllarda olduğu gibi tasarının oylanmaması için tüm ağırlığını koydu. Kaldı ki Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, Obama’ya geçen gün yolladığı mektupta bu olasılığa net biçimde işaret ediliyordu. Keza Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu da daha keskin ifadelerle ABD’li meslektaşı Hillary Clinton’ı, tasarının geçmesi halinde Türkiye’nin başvurabileceği adımlar konusunda uyardı. Böylece bir soykırım tanıma krizini bir kez daha atlatmış olduk.
Ama herkes biliyor ki bu ne ilk ne de son. ABD’deki Ermeni grupları, en ılımlıları dahil olmak üzere bu kampanyalarından asla vazgeçmeyecekler. Aksine 1915 trajedisinin 100’üncü yıldönümü yaklaştıkça “soykırımı” tanıtma çabaları daha da yoğunlaşacaktır.
Peki Türkiye bu konuda ne yapmalı, ne yapabilir? Soykırım tasarısının ABD ile ikili ilişkilerimizde yaratacağı derin hasarı bir an için kenara itip ellerimizi vicdanımıza koyalım ve kendimize soralım: 1915 yılında binlerce yıl bu topraklarda yaşayan sayıları milyonlarla telaffuz edilen Ermenilere ne oldu? Eskiden tabu olan ve sevgili Hrant Dink’in katledilmesine varan bu konu, son yıllarda açıkça tartışılmaya başlandı. 1915 tehciri öncesi sayıları en mütevazı tahminlere göre 1.3 milyonu bulan Osmanlı Ermenilerinin başına gelenler az çok biliniyor.
Ruslarla birlikte Osmanlılara karşı cephe alan Ermeni komitacıların ihaneti, İttihat ve Terakkiciler tarafından tüm Ermeni halkına fatura edildi. Çoluk çocuk, kadın ihtiyar denmeden ya katledildiler ya da zorla göç ettirildiler. Göç ettirilenler yollarda ya açlığa ya da hastalığa yenilerek ya da çetelerin saldırılarına uğrayarak can verdiler. Suriye’deki Der Zor çöllerine per perişan ulaşanların binlercesi oradaki kamplarda can verdiler. Bazılar Müslüman olup bazıları da insaflı Türkler ve Kürtler tarafından saklanarak kurtuldular.
Yurtdışına kaçmayı başaranların torunları da bugün haklı olarak hem gerçeklerin inkârına son verilmesini hem de en hafifinden bir özür bekliyorlar. En son “İncirlik üssünün bulunduğu topraklar bizimdir, tapuları elimizde” diyerek Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası ve Ziraat Bankası’na ABD’li Ermenilerce açılan davada görüldüğü üzere tazminat talep edenlerin sayısı da artmaya başladı.
Ermenistan ile ortak sınırlarımızın açılmasını ve diplomatik ilişkiler kurulmasını öngören protokoller Azerbaycan’ın şantajlarına boyun eğmek suretiyle rafa kaldırılmayıp Meclis tarafından onaylanarak yürürlüğe girseydi, bu sürecin önü kesilir miydi peki? Sanmıyorum.
Sadece soykırım tasarısının geçmesi en az bir süre için daha da zorlaşırdı. O kadar. Bence esas sorulması gereken soru şu: “Ermenistan ile ilişkileri etik açıdan bu denli problemli bir zemine oturtmak doğru mu acaba?” Ermenistan ile ilişkilerimiz kendi öz dinamikleri bazında ele alınmalıdır. Kafkasya’da barış ve istikrarı pekiştirmek ve tam da Karabağ sorununun çözümünü hızlandırmak amacıyla Ermenistan ile geçen yıl imzalanan protokoller ivedilikle hayata geçirilmelidir.
İster Türkiye’yi haritada bulmakta zorlanacak kimi ABD’li Kongre üyeleri tarafından, ister Türk ve Ermeni liderleri tarafından olsun yakın tarihimizin en büyük lekelerinden birini teşkil eden Ermeni trajedisi, siyasete alet edilmemelidir. Bu çerçevede Türk sivil toplum kuruluşlarının faaliyetleri takdire şayan. Osman Kavala yöntemindeki Anadolu Kültür Vakfı, TESEV, Hrant Dink Vakfı ve daha nice STK, Türk ve Ermeni toplumları arasındaki önyargıları yıkarak dostluk köprüleri kurmak için olağanüstü çaba sarf ediyorlar.
Halil Berktay, Fikret Adanır, Taner Akçam ve Ayşe Hür gibi şimdilik bir avuç olan ama sayıları peyderpey çoğalan Türk tarihçileri, hayatlarını riske atarak 1915 süreci konusunda zihinlerimizi, gözlerimizi açıyor, on yıllarca yutturulan yalanları deşifre ediyorlar. Gün gelir bu mesele TBMM çatısı altında da tartışılır. Vicdanlar konuşur.

Amberin Zaman
Habertürk

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)