Halk sağlığı, ticari sır olabilir mi?

Benim için zeytinyağı, hayat iksiridir. Son 5-10 yıldır ortaya çıkan modaya kapılarak söylemiyorum bunu. Tam 40 yıldır başka yağ sürmedim ağzıma.

İki yıl önce Ege’de film çekerken rastladığım 100 yaş ya da üzerindeki kişilere bu işin sırrını soruyordum. Aldığım cevap hep aynıydı. Çocukluklarından bu yana her sabah aç karnına, bir çay bardağı halis zeytinyağı içiyorlardı.

Rahmetli annem de çocukken bizi sabah erkenden kaldırır ve zeytinyağı yedirirdi.

Belçikalı bir profesörün çok önemli bağırsak hastalıklarını aynı yöntemle tedavi ettiğini, hatta büyük bir ameliyat geçirmesi gereken bir hastayı bu yolla kurtardığını öğrendikten sonra bu “kutsal sıvı”ya inancım ve saygım daha da arttı. Zaten zeytinyağı üreten birçok yakın dostum var.

Bu yüzden zeytinyağı piyasasının doğru düzgün işlemesi ve sahtekârlıklara izin verilmemesi benim için çok önemli.

Geçen hafta yazdığım zeytinyağı yazısına gösterilen ilk tepkilerden sonra, bu sektörde de sağduyu baskın çıktı ve beni destekleyen yüzlerce mesaj aldım.

Eğer bu alanda bir aksaklık varsa, onu ortaya çıkarmak kimsenin itibarını zedelemez.

Bakın size bir örnek vereceğim: Otomobil devi BMW, geçenlerde, bir hata olması ihtimaline karşı binlerce arabasını geri çağırdı. Bu durum BMW’nin itibarını azalttı mı artırdı mı?

Bence artırdı. Çünkü hepimiz bu dev firmanın, müşteri güvenliğine ne kadar önem verdiğini bir kez daha öğrenmiş olduk.

ZEHİRLİ GIDALAR HALKTAN GİZLENİYOR

Türkiye’de gıda sektöründe ne yazık ki böyle bir anlayış yok. Konunun otoritesi olan doktorlar, onkologlar, yediğimiz içtiğimiz birçok şeyin kanserojen maddelerle dolu olduğunu haykırıyor. (Zeytinyağını kastetmiyorum.) Zaten kanser neredeyse bir bulaşıcı hastalık gibi yayılmakta. Bu durumun birçok sebebi olabilir ama yiyecek içeceklerin etkisi de göz ardı edilemez herhalde.

Buna karşı bizi kim koruyacak?

Tarım Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı değil mi?

Ama olmuyor. Tarım Bakanlığı piyasadan örnekler topluyor, inceliyor ve birçok firma ürününün sağlık için zararlı olduğunu saptıyor ama bunu vatandaştan gizliyor. Gerekçesi ise ticari sır. Yani halkı hasta eden firmalara zarar gelmesin.

Böyle şey olur mu? Bunu mantık, insaf, izan sahibi bir insan kabul edebilir mi?

BURSALI AVUKAT ÖĞRENDİ

Olayı belki hatırlarsınız: Tarım Bakanlığı piyasadaki gıdaları denetliyor ve birçok maddenin insan sağlığına zararlı olduğunu saptıyor. Ama yetkisi olmadığı gerekçesiyle bu ürünleri ve üretici firmaların adlarını açıklamıyor. Bursalı avukat Erol Çiçek ise gıda denetimi sonuçlarına ulaşmanın bir yurttaşlık hakkı olduğunu öne sürerek dava açıyor. Bu dava sonucunda Tarım Bakanlığı, sakıncalı ürünlerin listesini içeren 24 sayfalık belgeyi avukat beye “kişiye özel” kaydıyla veriyor. Erol Çiçek, okuduğu gerçekler karşısında dehşete düşüyor ama onun da bunu açıklaması mümkün değil.

Kısacası halk sağlığı, ticari kaygılara kurban ediliyor. Bu durum size korkunç gelmiyor mu?


***


Bildiğiniz gibi Amerika’da FDA (Food and Drug Administration) diye son derece güçlü ve dediği dedik bir devet kuruluşu vardır. Piyasaya çıkacak olan ürünlerde mutlaka bu kurumun onayı aranır.

Türkiye’nin acilen böyle bir kuruluşa ihtiyacı var. Sağlık Bakanlığı bu işe öncülük etmeli ve piyasadaki her türlü gıda, ilaç ve bitkisel ürünü denetleyip, halka da açıklayacak bir kurum oluşturmalı. Halk sağlığı, ticari sır olamaz, olmamalı.

Halkı ve yetkilileri sarsmak için kanserin yayıldığından, üç beş kuruş uğruna çocuklarımızı zehirlediğimizden söz açıyorum; olmuyor. Bari avukat beyin açıkladığı başka bir bilgiye yer vereyim. Tarım Bakanlığı raporuna göre yediğiniz bazı etlerde domuz var. Belki bu bilgi, sarsıcı bir etki yapar ve halk sağlığını, ticari kaygılara kurban eden kuruluşları harekete geçirir.


Zülfü Livaneli
Vatan
Tags

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)