Kahraman Odur ki…
Pazartesi, Ağustos 15, 2016
Kahraman, bir savaşın, bir mücadelenin en tayin edici anında ortaya çıkıp savaşın seyrini değiştiren insandır. Tarihte pek çok örneğini görürüz. Mustafa Kemal Atatürk’ün Çanakkale savaşında, Anafartalar’da ulusun kaderini tayin etmesi, O’nu önce Anafartalar kahramanı, ardından da ülkesinin kahramanı ve ezilen ulusların kahramanı yapmıştır.
Babasının çocuğuna kahraman adını koyup nüfus idaresine kaydettirmesi bir insanı kahraman yapmaz.
Ülkemiz, on yıllardır emperyalizmin maşası terör örgütüne karşı mücadele verdiği gibi, bu savaşın ön cephesindeki milli orduya karşı girişilen yıkıcı tertiplere karşı da savaş vermektedir. Bu savaşı başlatanların esas hedefi de başı dik, bağımsız Türkiye Cumhuriyeti ve çağdaşlaşma mücadelesidir.
Ulusal Kurtuluş Savaşımızdaki zaferimizi hazmedemeyenler, 90 yılı aşkın süredir intikam peşinde koşmakta ve intikamlarını almak için her türden yerli ihanet şebekesini besleme ve destekleme yolunu seçmektedir. Hedeflerinde de milli ordu vardır. Bir yandan ordumuzun içinden adam devşirirken, bir yandan da milli ordunun halk arasındaki itibarını yok etmek için türlü tertiplere girişmektedir.
15 Temmuz kalkışması, İkinci Paylaşım Savaşı sonrası Türk Ordusunu NATO emrine sokup dost ve kardeş ülkelere karşı kullanmanın ötesinde, fırsatını bulduğunda halka karşı da kullanma çabalarının en açık örneğidir. Gün gelmiş ordumuz Kore halkına karşı kullanılmış, gün gelmiş, 12 Mart, 12 Eylül dönemlerinde halkı sindirmek için kullanılabilmiş, ne var ki ordumuz içindeki antiemperyalist damar yok edilememiştir.
İşte bu nedenle son yıllarda “Ergenekon”, Balyoz, Casusluk, Amirallere Suikast, Kafes vb. adlarda tertiplerle zayıflatılıp yıpratılmıştır. Bu tertipler çökertilince de bu kez devşirdikleri ajanları eli ile ordunun gözbebeği komutanlara, ve halka asker üniforması ile doğrudan saldırmışlardır. Bu saldırı, halkın, ama esas olarak da yurtsever subaylarımızın canı pahasına verdikleri mücadele ile bastırılmıştır.
Siyasal iktidar bu kalkışmayı, kendi adına bir zafere dönüştürme peşine düşmüş, kalkışmaya katılanlara karşı önlem olarak getirildiği söylenen OHAL yönetimi ile milli ordunun disiplin ve örgütlenme sistemini yok edecek bazı önlemler almıştır.
Özet olarak, kuvvet komutanlıklarını Genelkurmay Başkanlığından kopararak Milli Savunma Bakanına bağlamak, jandarmayı İçişleri Bakanlığına bağlamak, Askeri Liseleri ve Harp Akademilerini kapatmak gibi sözde önlemler, on yıllardır milli orduyu çökertmek isteyenlerin öncelikli talepleri arasından hiç çıkmamıştır. Soros’cular, Tesev’ciler, FETO’cular, AB ülkelerindeki akıl hocaları yıllardır bu istekleri her ortamda yinelemişlerdir.
Siyasal iktidar şimdi darbeleri önlemek adına darbecilerin en temel isteklerini karşılamaktadır. Türk ordusunu tahrip edecek OHAL kararnamelerini iptal ettirmek, TBMM çatısı altında görev yapan 110 cesur milletvekilinin ortaya atılıp Anayasa Mahkemesine başvuru yapması ile olanaklıdır. Ancak bir yasa ile yapılabilecek değişikliklerin kararnamelerle yapılmaya kalkışılması Anayasaya da genel hukuk kurallarına da aykırıdır.
TBMM çatısı altında görev yapmakta olan milletvekilleri tarihi bir dönüm noktasındadır. Vakit geçirmeden Anayasa Mahkemesine başvuru dilekçesini imzalayacak 110 cesur milletvekili bu tehlikeli gidişi durdurabilecektir. Tarih onların önüne kahraman olma şansını getirmiştir.
Kahraman odur ki, meclisteki milletvekilleri arasından cesur 110 kişi Anayasa Mahkemesine verilecek dilekçeyi imzalama cesaretini göstersin…
Lütfü Kırayoğlu