Bırakın sadece işimizi yapalım


Sevgili okurlar; bugün Vatan çalışanları olarak hepimizin canını sıkan ama ondan da önemlisi asıl mesleğimizi yapmamızı artık engellemeye başlayan bir gelişmeyi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Herhalde artık hepiniz biliyorsunuzdur, hem gazetemiz

Vatan’ın hem de Milliyet’in

sahibi değişi bir süre önce.

Aydın Doğan’ın önceki yıl aldığı “küçülme kararı” sonucu gazetemizin satılma olasılığının çok büyük olduğunu hepimiz biliyorduk. Tek endişemiz gazetenin yeni sahibinin kim olacağı sorusuna bir cevap bulamamamızdı.

Elbette endişeliydik, gazetemizi alacak olan kişi gazeteci mi olacaktı; baskılara boyun eğmeyecek, bizlere onurlu çalışma alanı yaratacak biri mi olacaktı?

Sonunda hepimizi sevindiren bir gelişme oldu ve Aydın

Doğan Vatan’la Milliyet’i

Demirören-Karacan

ortaklığına devretti.

Çok sevindik. Çünkü bir tarafta Türkiye’nin mali olarak en büyük ve güçlü gruplarından biri, diğer tarafta da Milliyet’in eski sahibinin yine baba mesleğini televizyon alanında sürdüren oğlu vardı.

Mesleğimiz adına yüreğimiz rahattı.

Ancak ne yazık ki beklediğimiz gibi olmadı. Gazetemizi devralan ortaklardan Ali Karacan, ayrıntılarını pek anlayamadığım bir pürüz çıkararak ortaklığı mahkemelere taşıdı, her nasılsa mahkemeler de Vatan ve Milliyet’in kayyuma devredilmesine karar verdi.

Bu karardan sonra Karacan tamamen kenara çekilirken, Demirören Grubu, Vatan ve Milliyet’in yaşaması için gazete üzerinde bir tasarruf hakları olmamasına rağmen bütün mali yükü üstlendi.

Başta hepimizin maaşları

olmak üzere bu gazetenin aylık tüm masraflarını ödediler.

Gazete bu sayede ayakta

kalmayı başardı.

Ancak anlıyoruz ki, Ali Karacan’ın asıl amacı Vatan ve Milliyet’i yaşatmak, daha da büyütmek değil, fırsattan yararlanıp yüklü bir para almak.

Milliyet 60 yıllık bir gazete, Vatan’ın ise nasıl fedakârlıklarla kurulduğunu herkes biliyor. Bu iki gazetenin de hem basın özgürlüğü hem de demokrasimiz açısından mutlaka yaşaması gerek.

Buna karşı gördüğümüz kadarıyla Ali Karacan’ın tavrı gazeteleri yaşatmaya değil yok etmeye yönelik.

Oysa biz onurumuzla, kendi mesleğimizi yapmak, bu gazeteleri daha da yukarılara taşımak

istiyoruz.

Milliyet’i kuran Ali Naci Karacan’ın torunu Ali Karacan, en azından babasının onurunu yaşatmak için artık elini buradan çekmeli.

Hepimizin dileği budur. Bir

büyük gazetecinin torununa iki

gazeteyi batırmak yakışmaz.

*****


Gül, 5 mi 7 mi bilmiyormuş

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül önceki gece bir yandaş kanalda yandaş isimlerin çanak sorularına cevap verdi.

Bu arkadaşlar soru soruyormuş gibi yapıp aslında “Bu ülkeye ne güzel hizmetler verdiniz, Allah devam ettirsin” tadında konuşmayı nasıl beceriyorlar gerçekten şaşırıyorum. Bu da eşsiz bir yetenek.

Gül’ün konuşmasını Vatan dahil bütün gazetelerde okudunuz. Genel yorumlar sanki Gül’ün siyasete devam etmeyeceği mesajı verdiği yönünde, ama ben aynı kanıda değilim.

Tam tersine, Gül’ün yeniden Cumhurbaşkanı olmak için çabaladığını, seçimin 2012’de olabileceğini ve zaten Cumhurbaşkanı’nın bu nedenle adeta bir seçim kampanyası başlattığını düşünüyorum.

Gül’ün söylediklerinde en ilgimi çeken nokta, görev süresini bilmediğini söylemesi oldu. “5 mi 7 mi olacak, karar verilsin” diyor.

Oysa Cumhurbaşkanı olarak o makama kaç yıl için seçildiğini bilmek durumundadır. 550 milletvekilinin kabul ettiği bir yasayı bile hukuk açısından inceleyip gerektiğinde veto etme yetkisi olan bir Cumhurbaşkanı’nın, görev süresini hukuken ortaya koyacak bir görüşünün olmaması mümkün mü?

Gül parlamentodan gelen yasaları nasıl inceletiyorsa, görev süresi ile ilgili hukuki durumu da inceletmek ve bir sonuç açıklamak durumundadır. “Vallahi ben de bilmiyorum, kim karar verecekse versin artık” sözü toplumda bir mağduriyet izlenimi yaratmak ve yeniden cumhurbaşkanı olmak için zemin hazırlamaktan başka bir şey değildir.

*****


Cumhurbaşkanı’nın zor kararı

Şike yasası ile ilgili değişikliği “cezalarda fazla indirim yapılmış, bu kamu vicdanını rahatsız ediyor” diyerek veto eden Cumhurbaşkanı Abdullah Gül sanıyorum milletvekili emeklilerine yüzde yüzlük zam getiren yasa nedeniyle çok sıkıntı yaşıyordur.

Bu zam herhalde kamuoyunun vicdanında şike yasasından daha fazla rahatsızlık yaratmıştır. Gelen tepkilerden anladığım bu.

Önceki gece Kanaltürk’te katıldığım Tarık Toros’un sunduğu Merkez Siyaset programındaki “milletvekillerinin maaşlarını çok görmeyelim” sözlerime gelen olağanüstü tepkilerden bile bunu çıkarmak mümkün.

Yasaları kamuoyu vicdanına göre de değerlendiren Cumhurbaşkanı, vatandaşlar arasında neredeyse hiç taraftar bulmayan bu yasayı onaylayabilecek mi?

*****


BMW’nin imajı

BMW (Borusan) sponsorluk yaptığı bir kişinin arabasında türbanlı kadınla görünmesinin marka imajını sarstığı gerekçesiyle anlaşmayı bozmuş.

Yandaş medya buna çok öfkelenmiş. Şimdi BMW aleyhine bir kampanya başlatıldı. Yandaş gazetelerde ve internet sitelerinde “BMW’ye büyük tepki-öfke” haberlerinden geçilmiyor.

Türbanlı kadın BMW’nin marka imajını bozar mı bozmaz mı bilmiyorum ama her yerde pıtrak gibi biten AVM’lerde türbanlı çalıştırılmıyor. Çünkü “müşteri kaçıyormuş.”

Bütün AVM yönetimlerinin aldığı ortak karar bu ve bu nedenle hiçbir AVM’de türbanlı çalışan göremiyorsunuz.

Bu AVM’lerin sahiplerinin çoğu da AKP’nin yeni zenginleri. Aynı yandaş medya acaba neden “AVM’lere tepki” manşetleri atmazlar?

Aklıma gelmişken yine sorayım. AB Bakanı Egemen Bağış TÜSİAD Başkanı’na hitaben “Lüks mağazalarda da türbanlı çalışan görmez istiyoruz artık” demişti. Eşinin sahibi olduğu Vakko mağazaları var, sahi başladı mı o mağazalarda türbanlılar çalışmaya? Yoksa “imaj” endişesini Egemen Bey’in eşi de taşıyor mu?

*****


Bu da mı gazetecilik

Salı günkü Yeni Şafak’ın neredeyse tam sayfa olan manşetini görünce çok şaşırdım.

Milletvekili emekli maaşlarına AKP oylarıyla yüzde yüz zam yapıldı ama Yeni Şafak manşetten, başka yandaş gazeteler de yine birinci sayfalarından CHP’yi suçluyor.

Neden? Çünkü CHP zam için imza vermiş ama halktan gelen tepkiyi görünce aradan sıyrılıp tüm sorumluluğu AKP’ye yüklüyormuş.

Ne kadar ayıp. Bir yalan haberi manşete taşımak ne zamandan beri gazetecilik.

İşin aslı şu: Milletvekilli emeklileri arasında daha önce SSK’lı, Emekli Sandığı’na tabi ya da Bağ-Kur’lu olmaktan ötürü maaş farkları vardı. Uzun zamandır bu farklılık konuşulur ama bir türlü düzeltilemezdi.

İşte yasa teklifi bu farklılığı gidermek için düşünüldü.

AKP’liler “Madem hepimizi ilgilendiriyor o halde bütün partiler bu teklife imza atsın” diyor.

Diğer partiler bunu makul

buluyor.

Yasa bu haliyle görüşülürken AKP’liler mevcut metne yeni önerge vererek yüzde 100 zammı sıkıştırıyor.

CHP bunun üzerine “Olmaz, bizim konuştuğumuz bu değildi, bu önergeyi kabul edemezsiniz” diyorlar. AKP diretince oylamaya geçiliyor ve o sırada Meclis’te bulunan CHP’lilerin biri hariç hepsi ret oyu veriyor. Ama AKP’nin 200’ü aşkın milletvekili önergenin lehinde oy kullanınca teklif yasalaşıyor.

CHP ertesi gün bu durumu anlatmak için kamuoyunun önüne çıkınca, zorda kalan AKP “Ama senin de imzan vardı” diyerek üste çıkmaya çalışıyor.

Can Ataklı
Vatan

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)