Erol Çevikçe yazdı:"OECD’nin Gelir Dağılımı Raporu"


Vatan’da yazmaya başladığım ilk gün, en az ayda bir “gelir dağılımı” ile ilgili yazı yazmaya kendimi zorunlu saydım. Uzun süre de sözümde durdum. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı'nın (OECD) son raporunu okuyunca, bu kararlığımı aksattığımı görüp hayıflandım.

OECD’nin raporu, dünyadaki gelir dağılımının daha da adaletsizleştiğini gösteriyor. Rapora göre, kuruluşa üye 34 ülkede zengin ve yoksul arasındaki uçurum giderek derinleşiyor. Eşitsizlik Avrupa’nın sanayide önder ülkesi Almanya'da bile artmış durumda. Bütün dünyada toplumlar, giderek bölünüyor. Yoksullar yoksullaşıyor, zenginler ise gittikçe daha zengin oluyor.

Türkiye’nin de içinde olduğu OECD ülkelerinde, geliri yüksek olanlar, düşük gelirlilerden ortalama sekiz kat daha çok kazanıyor. Bunun başlıca nedeni, çalışanların büyük bir bölümü ücretlerin çok düşük olduğu sektörlerde olması. Özellikle mavi yakalıların yani alın teri ve bilek gücüyle çalışanların reel ücretleri azalmaktadır. Ayrıca, bizim gibi ortalama geliri daha düşük olanlarda ise son yıllarda yaşanan sendikasızlaştırma politikaları da, çalışanların ücretlerini daha da düşürmektedir. Ayrıca işsizlik nedeniyle, daha düşük ücrete razı oldukları için kadın ve çocuk işçilerin seçilmesi, gelir dağılımındaki adaletsizliği artıran nedenlerden biri olmaktadır.
Son 10 yıldır yaşanan ekonomik bunalım, başlarda mali yani finansal krizdi. Ancak Batı Avrupa'daki birçok ülkede bunalım tam anlamıyla yapısal bir sorun halini aldı. Çünkü yüksek gelir elde eden eski sanayiciler, tasarruflarını üretken yeni yatırımlar yerine paradan para kazanan küresel fonlara koymaya yönelmişti. Dolayısıyla üretim ve istihdam hızla düştü. İspanya, İtalya, Yunanistan gibi bazılarında nerede ise yok oldu.

Gerçeği gizlemek için “teğet geçti” diyenler, Türkiye’nin dünyadaki finans sektöründeki fırtınayı 2001’de yaşamış olmasına dayandırıyordu. O çöküşten sonra bugün yaşanan sorunlar, sanki yorganın altında kalmış gibi. Oysa işsizlik hâlâ yüzde 15’lerde, gelir dağılımındaki uçurum daha da derinleşmiş durumda. Medya sözcüsü iktisatçıların dilinde yalnızca dış açık var. Onun arkasındaki asıl gerçeği dillendirenler ekranlardan ve sayfalardan silindiler.
Gündemi istediği gibi belirlemek konusunda Başbakan Erdoğan artık çok deneyim kazandı. Her hafta ortaya attığı yeni medyatik konularla halkın aş ve iş sorununu geçiştirmeyi başarıyor. Nasıl olsa, kendi iç sorunlarıyla uğraşan muhalefet de onun arkasından yapay ve soyut konuların peşinden koşuyor. Şikeden sonra şimdi de, cumhurbaşkanının süresi “5 mi, 7 mi olsun” halkın gerçek gündemi değil, medya-politiğin gündemi. Öyle olunca da, durur mu Kamer Genç; “Abdullah Gül ile Recep Tayyip Erdoğan benim karşıma çıksa, ezer geçerim” diyerek, partisini hafifletmekten hiç çekinmiyor. Ancak yanlışlık onda değil, sonuç alamayacağını bildiği halde konuyu açan genel başkanında.

Tags

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)