‘Fikrime ket vurmak durumundayım!’

Büyüklerim, öğretmenlerim kendimi bildim bileli bana “özgür düşünce”nin ve “düşündüğünü özgürce ifade etme”nin önemini ve erdemini anlattılar.

“Aksi halde kendin gibi değil, başkası gibi olursun” dediler.

Okuduğum bütün kitaplardan, izlediğim bütün filmlerden hep aynı mesajı aldım:

“Düşünmekten asla korkma... Düşünmeyen insan, başkalarına bağımlı insandır. Aciz insandır. Sakın düşüncene ket vurma...”

Sonradan gördüm ki, bilimin temelinde de “düşünce” var:

Düşünmeyen insan, merak etmez...

Merak etmeyen insan, sorgulamaz...

Sorgulamayan insan, araştırmaz...

Araştırmayan insan, gerçeği göremez...

Gerçeği göremeyen insan, gelişemez...

Gelişemeyen insan, insanlığa ve yaşadığı topluma faydalı olmaz...

Bu yüzden çevremde, ülkemde ve dünyada olup bitenlere hep kafa yordum, merak ettim, sorguladım, araştırdım!

Ama... Elli yaşın olgunluğuyla söylüyorum ki...

Halt etmişim!

***


Evet; tüm bunları yapmak insanı gerçekten geliştiriyor ve çağdaşlaştırıyor; dünyaya ve topluma yararlı hale getiriyor...

Ama aynı zamanda...

Yalnızlaştırıyor, yoksullaştırıyor; cezaevlerine tıkılmasına, hatta öldürülmesine neden oluyor!

Bu yüzden hayatımdaki “en önemli ders”i önceki gün, benden en az 10 yaş küçük olan eski futbolcu yeni milletvekili Hakan Şükür’den aldım:

“Fikrime ket vurmak durumundayım. Ben her şeyden önce tarafım. İçeride arkadaşlarım var, aynı odayı paylaştığım... Taraf olduğum için bir şey söylemem çok uygun düşmez. Parti içinde fikirlerini farklı şekilde söyleyenler olabilir, ben onlara ‘haklısınız’ veya ‘haklı değilsiniz’ diyemem. Söylediğim takdirde insanlar bunu farklı anlayabilir.”

***


Şaka bir yana... Bu sözleri söyleyen adam, halkımızı Meclis’te temsil ediyor...

Tekrar ediyorum:

Tarikatta, cemaatte, dergâhta falan değil... Millet Meclisi’nde...

Yani; “özgür düşünce”yi ilk koşul olarak gören demokrasinin, en önemli kurumunda!

Bu kurumdaki milletvekilleri, elbette bir siyasi partinin üyesi olabilir... Ama bu, milletin onlara “birey” olarak verdiği görevi yerine getirmelerini engellememelidir.

O görev de...

Yasama faaliyetinde bulunurken halkın çıkarlarını önde tutmak... Bunu yaparken “özgür iradesini” kullanmaya özen göstermek...

Gerektiğinde parti kararlarına direnebilmek...

Ve lider sultasına karşı korkmadan, tırsmadan, yılmadan kendi düşüncesini açıklayabilmek...

Bu mümkün olmadığı anda da partisinden istifa edebilmektir!

***


Ama Hakan böyle düşünmüyor... Kendi düşüncelerinden korkuyor. Bu yüzden “fikrine ket vuruyor!”

Düşünmediği için merak etmiyor, merak etmediği için sorgulamıyor, sorgulamadığı için araştırmıyor, araştırmadığı için birileri tarafından hep el üstünde tutuluyor...

Sonuçta milletvekili bile oluyor!

Ve o, “fikrine ket vurabilme” özelliği sayesinde istediği her şeye ulaşırken...

Düşünenler, merak edenler, sorgulayanlar, araştıranlar ve düşüncelerini ifade etmekte sakınca görmeyenler; yüzlerce yıldır vatan haini ya da terörist ilan edilip öldürülüyor, cezaevlerine tıkılıyor, süründürülüyor...

***


Ne yazık ki... 2011’de Türkiye’nin en önemli gerçeği bu...

İster gülün, ister ağlayın!

*****


TEK PARTİ!

Başbakan Erdoğan her fırsatta tek parti dönemini yerden yere vuruyor ya...

Şike Yasası konusunda AKP’de yaşananlar gösterdi ki, bu partideki “tek adamlık” sistemi, hiçbir dönemde olmadı!

CHP’nin tek parti iktidarında; bütün milletvekilleri özgür düşüncelerini Meclis kürsüsünde, Atatürk’ün ve İnönü’nün yüzlerine bakarak rahatlıkla dile getirebildi. En aykırı konular tartışılabildi.

Bugün ise... Meclis çoğunluğunu elinde bulunduran partinin bir bakanı, “Partimden farklı düşünmem mümkün mü” diyor, bir milletvekili “Fikrime ket vurmak durumundayım” diye açıklama yapıyor!

Kısacası; asıl “tek parti” dönemi bugün yaşanıyor!

*****


Günün Sorusu

Eski Anayasa Mahkemesi Üyesi, bugünün Turgut Özal Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Sacit Adalı, yeni anayasanın başlangıç bölümünde, Başbakan’ın ağzından düşmeyen, “yaratılanı yaratandan ötürü sevmek ve saymak” ifadelerinin kullanılmasını talep etmiş...

“Durmak yok, yola devam” daha doğru olmaz mı?

*****

İşte; ideal siyasetçi!

Arınç’a sorulan soru...

Dikkatimizden kaçmış, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç geçenlerde Bursa’da iktidar yanlısı Memur-Sen’in binasını açarken demokrasi tarihine (!) geçecek sözler söylemiş: “Sandığa gidip Anayasa değişikliğine hayır oyu kullananlar, referandum paketinin kabul edilmesiyle ‘Haydi toplu sözleşme yapalım’ dediler. Toplu sözleşmeye sadece Memur-Sen’in hakkı var!”

CHP İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz, bu sözler üzerine bir önerge vererek, Bülent Arınç’a basit bir soru sormuş:

“Bu sözleriniz, demokrasi ile bağdaşmakta mıdır?”

***


Arınç’ın içinden geçen yanıtı ben yazayım:

“Sen bana oy vermedin kardeşim, bu soruyu soramazsın!”

Mustafa Mutlu
Vatan
Daha yeni Daha eski