Yazar kimsenin malı değildir!


Yıllardır bu meslekte başımıza gelmedik şey kalmadı; SABAH’ta “patron gazetecilik dışındaki işleri yüzünden” cezaevine girdi, gazete çok zor aylar geçirdi, maaşların bir kısmı ödenemedi, gazetenin ayakta kalması için aylarca sıfır moralle çalıştık yine de kimseye çaktırmadık. SABAH paçayı kurtardı, ayrılıp VATAN’ı kurduk, birkaç yıl uğraştıktan sonra (ki kurulduktan sonraki yıllarda VATAN başarıyla rekabet etmiş, kısa sürede liste başındaki gazetelerin çoğunu satışta büyük farkla geçmişti, neredeyse önünde yalnızca Hürriyet ve Posta vardı) baktık ki “kendi matbaan yoksa, promosyon rekabetine girecek imkanın yoksa su gibi promosyon yağdırarak okuyucu tutan gazetelerle rekabet etmek zor”, öyle “Bağımsız Gazeteciler”in kendi başına yapacağı iş değil.. Gazete patron değiştirdi, yeni patron öyle büyük bir siyasi baskı ile karşılaştı ki baskıdan kurtulmak için (özgür gazetecilik yapmaya çalışan) VATAN ile Milliyet’i satmak zorunda kaldı.

Bu kez gazetelerin iki ortağı arasında çıkan anlaşmazlık, daha doğrusu “ortaklardan birinin yarattığı anlaşmazlık” nedeniyle VATAN ve Milliyet zor günler geçiriyor. Olayın gerçek yüzünü, Karacan tarafı tek kuruş ödemezken, hatta “sermayede hakkına düşen payı, sözleşme yapılırken ödemeyi taahhüt ettiği miktarı” bile ödemezken diğer ortak Demirören’in tüm kaynak ve harcama ödemelerini üstlendiğini önceki günlerde açıklamaya çalıştık.

HAKARET GİBİ..

Ali Karacan bu yazılar üzerine yazarlara bir açıklama göndermiş ama anlattıklarının “gerçek tablo” ile, belgelerle en ufak bir bağlantısı ve geçerliliği yok maalesef.. Olmadığı gibi yazarları suçlar bir ifadeyle yazılmış, adeta “yazarlar taraf tutmuş, hem de ‘yayıncı ortak’ yerine ‘sanayici ortağın’ tarafını tutmuş ve büyük hata yapmış” gibi bir ifade var.

Açıkçası yazdıkları bizler gibi hayatını mesleğine adamış ve onlarca yıldır “bir etik hata yapmamak için azami dikkat sarfetmiş” yazarlara hakaretten farksız. “Kimse ‘bu gazeteleri nasıl kar ettiririz’ diye düşünmüyor. Birçok kar eden gazete örneği varken sadece patronun diğer işlerden kazandığı paraya güvenmeleri son derece vahimdir. Bu gazeteler ‘ekonomik olarak iyi yönetildiği zaman’ para kazanır” demiş mesela.. Karşı karşıya olsak sormak isterdim; yazar kendi işini mi yapmakla görevlidir, yoksa gazeteyi nasıl kar ettireceğini planlamak, kafayı buna yormak mıdır görevi?

NASIL KAR ETMİŞ PEKİ?

Gazeteyi “ekonomik olarak iyi yönetmek” yazarın işi mi? Ve ayrıca bu iki gazetenin pekala çok iyi kar ettiği yıllar oldu, olmasaydı onları satın almaya kalkmazlardı. Zaten kendisi de bir sonraki cümlesinde “Geçtiğimiz Mayıs-Haziran aylarında iki gazete 1.5 milyon TL kar etmiştir, kayıtları muhasebede vardır” diyerek kendisiyle çelişkiye düşmüş. Demek ki bu iki gazete, daha satılmadan önce aylar boyu “satıldılar, satılacaklar” tartışmalarıyla güç kaybına uğramalarına rağmen 6 ay önce kar durumundaymış.

Ama bunun üstüne bir de “kendilerinin yani Karacan tarafının yarattığı belirsizlik, okura ve kamuoyuna yansıyan çekişme ortamı, başlatılan yargı süreci” eklenince, yönetime kayyumlar getirilip ne promosyona, ne sayfa sayısının arttırılmasına, ne kağıt kalitesinin düzelmesine, ne yeni projelere izin verilmediğinde, çalışanların morali “sanki kasten yapılıyormuş gibi” umursamazca bozulmaya çalışıldığında aynı verimi beklemeye kimin hakkı vardır? Yazarlara bu hakareti yapmaya kimin hakkı vardır?

Bütün bu büyük yanlışa, büyük baskılara rağmen VATAN ve Milliyet dimdik ayakta ve basın mücadelesini aynen sürdürüyor. İyi yazarlar “Ya patron bir gün finanse etmezse” endişesi de taşımaz çünkü iyi yazar zaten bu ülkede basının “her çileyi çekmeye, her sıkıntıyı göğüslemeye hazır olması gerektiğini” bilir. Bugün birçok iyi yazarın “cezaevinde olmaya, yeni yıla ailesinden uzakta ve soğuk hücrelerde girmeye bile katlanması gerektiğini bildiği” gibi..

GERÇEK.. YALNIZCA GERÇEK!

Ali Karacan’ın yazdıkları, herşey bir yana yazar olarak katlanılacak gibi değil. Başkalarını suçlayacağına oturup “etik kuralları” düşünmesi ve “sadece gerçekler”den söz etmesi lazım. Diğer ortağının hissesini satmaya çalışacağına, sözleşmeye koydukları maddede olduğu gibi “sorun çıkaran taraf” olarak kendi hisselerini devretse koskoca iki gazete bu sıkıntıyı yaşamaz. Biraz vicdan muhasebesi yapılsa, bu gidişin sonucunda olacakların sorumluluğu düşünülse, alınması gereken karar budur!

*****

Ölen vatandaşlara yalnız Kürtler üzülmedi!

BDP ve özellikle Selahattin Demirtaş Şırnak’ta bombardımanda hayatını kaybeden kaçakçılar için öyle tuhaf bir tavır sergiliyor, öyle konuşuyorlar ki; bu insanlar “kendilerine aitmiş, başka kimse üzülmemiş” gibi.. Ölenler Türkiye’nin vatandaşı, Kürt de olsa Türk de olsa, başka bir kökenden de gelse hiç farkı yok, hepimiz aynı şekilde üzülürüz.

Nitekim askeri hatalar sonucunda ölen askerler oldu, basın onlar için de “TSK ve Milli Savunma Bakanı derhal açıklama yapmalı” diye hemen yazdı, bu olayda da aynı üzüntüyü yaşayarak aynı soruları sorduk. Medya da öyle, muhalefet partileri de öyle..

KÜRDİSTAN’LA NE ALAKA?

Herkes üzgün, herkes aynı şoku yaşarken Selahattin Demirtaş’ın ortaya çıkıp “Bugün ülke bölünmüştür, artık emin oldum... 50 bin defa öldürseniz bu toprakların adı Kürdistan’dır” demesi fırsatçılıktan ve “hayatını kaybeden insanları istismar etmekten” başka bir şey değildir.

AYNI HATAYI TÜRKLER YAPSAYDI..

Evet, ortada önemli bir istihbarat hatası var.. Evet, son teknoloji ve imkanlarla bu hataların ortadan kalkması gerekirdi.. Evet, ABD sözüm ona “doğru istihbarat” için söz vermişti yine tutmadı, Evet, açıklama gecikti bunların hepsi doğru. Ama sınır ötesinde, operasyon yapılan tehlikeli bölgelerde “tek bir ailenin fertleri” olarak bulunanlar da büyük hata yapmışlar ve aynı hatayı Türk vatandaşlar yapsa hayatını kaybedenler onlar olacaktı.

Tam aksine, BDP bu olayın “bir misillemeye” sebep olmaması için gayret etmelidir, hatanın sorumlusu olmayan, olayla hiçbir ilgisi bulunmayan masum insanlar zarar görmemelidir. İnsanlık bunu gerektirir!

*****


Daha güzel bir yıl olsun

Sevgili okurlarım, 2011 yılı zor ve terör olaylarından Van depremine, arkası kesilmeyen kadın cinayetlerinden çocuk tecavüzlerine kadar birçok üzüntü yaşadığımız bir yıl oldu. Umarım 2012 bizler ve ülkemiz için daha hayırlı, daha huzurlu bir yıl olur. Hepinizin yeni yılını en iyi dileklerle kutluyorum.

Acı bir tesadüf; değerli meslektaşımız Yılmaz Özdil, yılbaşından iki gün önce babasını kaybetti, ona ve ailesine sabır ve başsağlığı, babasına Allah’tan rahmet diliyorum...

Ruhat Mengi
Vatan
Tags

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)