Mollalar Rejimi ve Türkiye


Kuru bir yerin karanlıktan aydınlığa dönüşmesi, insanın kuşlarla soluk alıp vermesi, düşlerin o ağırlaşmış dünyasında suların çiçeğinde çocukların gülümsemesi…

Yaşam budur aslında tüm olumsuzluklara karşın!

Oysa ne acıların içinden geçip geldik bugünlere.

Dikenli yollardan, sarp kayalıklardan.

Irkçı, faşist kafalar gördük, kıyımları… Uğur Mumcu’dan Darendelioğlu’na; İpekçi’den Hrant Dink’e; Fendoğlu’ndan Gün Sazak’a, Bahriye Üçok’tan Musa Anter’e değin uzanan kanlı tuzakları…

16 Mart’ı, kanlı 1 Mayıs’ları, Kahramanmaraş’ı, Sivas’ı, Gazi’yi sanki biz yaşamadık.

Daha üç-dört gün önce Taksim’de ırkçı ve faşistler eylem yaparken, İçişleri Bakanı Naim Şahin onların arasındaydı.

***

Hocalı katliamı anılıyordu Taksim’de…

Elbet Azerbaycan’ın acısı bizim de yüreğimizi yakmıştı 20 yıl önce.

Katliamı lanetleme, faşist ve ırkçı bir eyleme dönüşmüştü.

O görüntüleri görünce ürktüm…

Türkiye bunu hak etmiyordu.

Elbet Hocalı’da Ermeniler 20 yıl önce 600 insanı çoluk çocuk demeden öldürdüler.

Bunun için anma mitingi düzenlenir… Ama miting ırkçı ve faşist bir eyleme dönüşmez…

Taksim’de açılan pankartlara bir göz atalım isterseniz:

“Hepiniz Ermenisiniz, hepiniz piçsiniz!” “Bugün Taksim yarın Erivan… Bir gece ansızın gelebiliriz…”

Böyle bir miting ve konuşmacı İçişleri Bakanı Şahin!

Miting aklı başında herkes için bir utanç görüntüsüydü…

***

Elbet demokratik kitle örgütlerinin tepkisi büyük oldu.

Biz yıllarca ne demiştik:

“Faşizme geçit yok… Faşizme karşı omuz omuza…”

Oysa günümüz Türkiyesi’nde faşistler ve ırkçılar hâlâ aramızdaydı.

Faşistler ve kafatasçılar…

Onlara “bırakın yaşasınlar” diyemeyiz… Irkçılık ve faşistlik onların içlerinde yuva yaptığı için Hrant Dink’e küfür ediyorlar, savaş çığırtkanlığı yapıp, kendileri gibi düşünmeyen insanları “vatan hainliği”yle suçluyorlar.

Bunların rütbeli ve rütbesiz ağabeylerini tanırız biz…

Faili meçhul cinayetlerin göbeğinde olduğunu biliriz, Susurluk Raporu’ndan, iddianamelerden…

Kimler korur bunları, kimler?

İçişleri Bakanı’nın konuşmacı olduğu yerde elbet yüreklenip Hrant ve arkadaşlarına küfrederler, tetikçilerini alkışlarlar…

Türkiye’de etnik kimlik düşmanlığı giderek ivme kazanıyor.

***

Ortadoğu’ya bakın, ne dolapların döndüğünü, İsrail’in Rum kesimine neden yanaştığını; Fransa ve Almanya’nın Güney Kıbrıs üzerinden Türkiye’nin AB kapılarını kapamaya çalıştığını; Rusların para aklamak için Rumları nasıl koruyup kolladığını anlayacaksınız.

Eğer iyi bakarsanız fotoğrafa “Arap Baharı”nı, İsrail-Suriye-İran ekseninde yaşananları, Türkiye’de İran’daki “Mollalar Rejimi”ne özlem duyan siyasi oyuncuları görürsünüz.

Müslüman Kardeşler, Hizbullah, mollalar ve Hamas…

İşte bu yaşananlar insanın umutlarını tüketiyor, karanlıktan aydınlığa uzanan vadileri daha da karartıyor.

***

Ne Uğur ne Hrant, ne Musa Anter etnik bir kesimin ölüsü değildir.

Acıların ne olduğunu ancak insan yüreği olanlar bilir!

Gaffar Okkan’ın ölümünde Diyarbakır’da yer yerinden oynadı…

Dink’e kurulan alçakça tuzakta, Muhsin Yazıcıoğlu’nu ölüm yolculuğuna çıkaran helikopter kazasında “yok edin” buyruğunu verenler kimlerdi acaba?

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül “kaza dosyası”nı açtığına göre önemli verilerin ve adların olduğu bir gerçek…

Kutsama duygusunun öfke duygusuyla örtüştüğü bir ülkede bu acıları, kıyımları, İran’daki mollalar rejimine özenenleri, o faşist ve ırkçı kafaları yazmak bizlerin de birincil görevi…

Hikmet Çetinkaya
Cumhuriyet

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)