Önce Öğretmenler
Salı, Mart 20, 2012
Çinliler 4 bin yıllık yerleşik hayatın ve uygarlık birikiminin sonucu olarak ülkeyi yönetecek olanlara şöyle bir gelecek
programı sunmuşlar:
Bir yıl sonrasını düşünüyorsan, tohum ek.
On yıl sonrasını düşünüyorsan, ağaç dik.
Yüz yıl sonrasını düşünüyorsan, toplumu eğit.
Benim bu söze kendimce yaptığım eki daha önce paylaşmıştım.
Bin yıl sonrasını düşünüyorsan, sanatçı yetiştir.
Bugünkü konumuz eğitim, yüz yıllık sınırda kalalım.
Eğitim gerçekten ülkelerin asırlık geleceğini etkileyecek kadar önemli bir olgu. Eğitim toplumun ruhunu oluşturur. Bir anlamda toplumsal genleri biçimlendirir. Sürekli genleriyle oynanan bir canlıya ne olursa, eğitim sistemi yaz-boz tahtasına dönen bir topluma da o olur.
***
Tartışması devam etmekte olan, 4+4+4 diye özetlenen parçalı eğitim sisteminin gündeme getiriliş biçiminden içeriğine kadar neredeyse her yanı sorunlu.
Her şeyi bir kenara koyalım; yıllardır eğitimin çözülemeyen başlıca yarası öğretmen açığı ve ataması yapılmayan öğretmenler.
O öğretmenler seslerini duyurabilmek için kendilerini adeta yeniden eğittiler, akla hayale gelmeyecek yöntemler denediler. Seslerini duyurabildiklerinde de ya olumsuz yanıt aldılar ya da çok azı atanma şansına sahip oldu.
Mevcut sistemde bile öğretmen dağılımındaki dengesizlik giderilememişken yapı tümüyle değişince ne olacak?
Hükümetin böyle bir sorunu yok.
Hükümet pek çok konuda olduğu gibi eğitimde de ilerleme deyince yeni binalar ve araç gereçler anlıyor.
Nasıl dev adliye binaları dikerek adalet yücelmiyorsa, salt binalarla da eğitim sorunu çözülmüyor.
Örneğin bu öğretim yılı başında pilot uygulamayla akıllı tabletler dağıtıldı. Eğitimde dijital çağa geçişin adımları atıldı. Öğrencilere dağıtılan bu tabletlerin içeriğinden, işlevinden öğretmenler ne ölçüde haberdar? Böyle bir adımın başarılı olabilmesi için öğrenciden önce onu eğitecek olan öğretmenin hazırlanması gerekmez mi?
Düşünün, uçak filosu kurmuşsunuz; “Pilot işi kolay, buluruz, yeteri kadar eleman var, bu işi çözeriz” diyorsunuz. Onlar işi öğrenirken “Yakında ulaşım sisteminde köklü değişikliklere gideceğiz. Bazı pilotlar gemi de kullanacak. Usul usul hazırlansınlar” diyorsunuz.
Eğitimde ikide bir sistem değiştirip, öğretmenlere gereken önemi vermemek, yukarıda karikatürize ettiğimiz örnekten daha aykırı bir durum.
***
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş temelleri atılırken eğitime ayrı bir önem verilmiş, eğitimin içinde öğretmenin yeri de ilk sıraya konmuştu.
9 Eylül 1922’de Kurtuluş Savaşı’nın başarıyla noktalanmasından sonra çevresindekiler Atatürk’e, “Bu iş de bitti paşam” deyince, onlara şu karşılığı vermişti:
“Asıl mücadele şimdi başlıyor.”
Atatürk’ün 9 Eylül 1922’den sonra katıldığı ilk büyük toplantı, eylülün son haftasında Bursa’da düzenlenen “Öğretmenler Kurultayı” idi.
Cumhuriyetin ilk yıllarında atılan bu temeller, sonraki yıllarda Dünya Bankası’nın öteki ülkelere örnek göstereceği bir modele dönüşmüştü.
Bugün ise eğitim sistemimiz siyasal hesapların bir parçası haline gelmiş durumda.
İktidar, tüm muhalefet partilerine ve topluma rağmen, öğrencileri-öğretmenleri hiçe sayarak yeni bir parçalı ve ucu açık sistem getirmeyi planlıyor.
Bu anlayışın “herkesin anayasasını” nasıl yapacağını tahmin etmek zor değil!
Mustafa Balbay
Cumhuriyet