Başkanlık talebinin ardında yatanlar...


Dün önce Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, “başkanlık” tartışmasını hortlattı:

“Anayasa yazımı sürecinde başkanlık sistemini müzakere etmek lazım...”

Sonra Başbakan da aynı konuda açıklamalarda bulundu:

“Yeni anayasa çalışmalarında yazım süreci başladı. Bu süreç içinde tartışılabilir. Bunlar demokrasinin olmazsa olmazlarıdır. Tartışmaların sonucunda parlamento şu sisteme de geçebiliriz diyorsa, bizim söyleyecek bir şeyimiz kalmaz.”

***


AKP’liler çıkıp delikanlıca söyleseler neden “başkanlık sistemi” diye tutturduklarını, çok daha güzel olacak...

Dertleri, “demokratikleşme” falan değil elbette!

“Parlamenter demokrasi” yerine “tek adam” sistemini resmileştirmenin demokrasi olmadığını onlar da bizim kadar iyi bilir...

“Resmileştirme” diyorum; çünkü bugünkü rejim de ne yazık ki aslında “başkanlık”, “padişahlık”, “krallık” gibi bir sisteme dönüştü!

Adı “Başbakan” ama...

Sadece “yürütme”nin yani “hükümetin” başı değil; aynı zamanda “yasama”nın diğer adıyla Meclis’in de başı...

Geriye ne kalıyor?

Yargı...

Peki; özellikle 12 Eylül 2010’daki referandumdan sonra, Başbakan’ın yargının üzerinde etkisi olmadığını söyleyebilir misiniz?

***


İktidar havlucusu arkadaşlar şimdi diyecekler ki, “ABD’de Başkanlık sistemi uygulanıyor. En demokratik ülke ABD değil mi?”

Hayır; değil...

Ya demokrasiyi bilmiyorsunuz ya da Avrupa görmemişsiniz!

Ayrıca ABD’yle Türkiye’nin “devlet örgütlenmesi” farklı...

ABDeyaletlerden oluşuyor, biz üniter bir devletiz...

ABD‘nin her eyaletinde en az başkan kadar yetkili “valiler” var, yani yetkiler paylaşılıyor...

Bizde ise eyalet sistemi olmadığı için başkanlık sistemine geçilmesi durumunda tüm yetkiler “tek adam”da toplanacak...

“Canım, sorun o olsun... Böleriz ülkeyi eyaletlere” mi diyorsunuz?

Bölemezsiniz...

Bölerseniz, kaça böleceğinizi bile bilemezsiniz!

Her bölünmeden sonra, yeni bölünme taleplerini engelleyemezsiniz...

Diyelim ki, yeni anayasayı buna göre yaptınız ve ülkeyi eyaletlere böldünüz:

O zaman geride “başkan bey”in yöneteceği bir “bütün kalmaz” zaten...

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği’nin dağılması sürecini hatırlayın:

Ülke onlarca devlete bölündü, sonra denildi ki, “Ana devletin adı Bağımsız Devletler Topluluğu’dur... Her devlet özerkleşecek ama üst organ BDT olacak...”

Gidin bakın Moskova’ya, BDT diye bir şeyi hatırlayan kaldı mı?

***


AKP’nin “başkanlık” konusunu yeniden tartışmaya açmasının nedeni ne o zaman?

Ne olacak; AKP demek, Recep Tayyip Erdoğan demek...

Oysa AKP tüzüğüne göre Başbakan’ın üç buçuk yılı kaldı... Sonra milletvekili olamayacak, dolayısıyla başbakanlığı da bırakacak.

Cumhurbaşkanlığı da mevcut yetkileriyle onu “kesmiyor”, çünkü o zaman bugün sahip olduğu yetkileri yeni başbakanla bölüşmesi söz konusu...

İşte bu yüzden Erdoğan’ın görev süresi dolmadan önce “başkanlık” sistemi diye bir şey uydurulacak, sonra o cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturacak ve tüm yetkileri bugünkü gibi elinde tutacak...

Bizde de eyalet sistemi olmadığına göre; “tek adamlık sistemi”, “tek otorite yönetimi” resmiyet kazanmış olacak...

***


Çağdaş demokrasilerde “lidere göre sistem” değiştirilmez...

“Sisteme göre lider çıkartılır...”

Umarım AKP, bu konuda çok ısrarcı olmaz...

Olursa... Görünen köy açık:

Ya bölünme ya da resmileşmiş diktatörlük!

Gerisi... Koca bir yalan!

*****


HASTADAŞ!

Başbakan Erdoğan bir süre önce sürpriz bir operasyon geçirince, kolon kanseri olduğu iddia edilmişti. Ancak yakınları ve doktorları bu iddiayı yalanlamıştı. İlginç bir gelişme yaşanmış:

Erdoğan, Adana Numune Hastanesi’ni ziyareti sırasında kolon kanseri tedavisi gören bir kadın hastaya, Türkçede ilk kez duyduğumuz bir sözcükle moral vermiş:

“Hastadaşız...”

Yanındaki doktor da bunun üzerine, bu hastalığın “tamamen iyileşecek bir hastalık” olduğunu söylemiş...

Başbakan’ın tüm “hastadaşlarına” acil şifalar diliyorum ve özellikle yakınlarına sormadan edemiyorum:

Onun gizlemeye gerek duymadığı bir hastalığı gizlemeye çalışarak, “tamamen iyileşecek bir hastalık” üzerinden dedikodu üretilmesine neden olmuyor musunuz?

*****


GÜNÜN SORUSU

Nedim Şener, son kitabında kendisiyle aynı davada yargılanan Prof. Dr. Yalçın Küçük’ü yerden yere vuruyor... Öğrendim ki birleştirilen Ergenekon davasının sanıklarından Danıştay saldırısının azmettiricisi Osman Yıldırım da duruşma salonunda sanıklardan Tuncay Özkan’a yumruk atmış. Çünkü Özkan, Osman Yıldırım aleyhine dört ayrı dava açmış... Sorum size:

Dünyada üyelerinin çoğunun birbirlerini tanımadığı, tanıyanların ise nefret ettiği bir başka “silahlı terör örgütü” daha biliyor musunuz?

*****


CHP’liden yeni bayram önerisi!

CHP Çanakkale Milletvekili Ali Sarıbaş, Lozan Barış Antlaşması’nın imzalandığı 24 Temmuz gününün Bağımsızlık Bayramı olarak kutlanması istemiş ve bunun için hazırladığı yasa önersini TBMM Başkanlığı’na sunmuş...

Ah Ali Bey, ben size ne diyeyim?

Sanki 23 Nisan’ı, 19 Mayıs’ı, 30 Ağustos’u, 29 Ekim’i hakkıyla kutlayabiliyoruz da yeni bayramımız eksik kaldı!

Siz önce partinizi harekete geçirin de mevcut bayramlara sahip çıksın...

Eğer bunu başarırsanız; sözünü ettiğiniz “bağımsızlık bayramı”nı biz zaten her yıl “ulusal egemenlik bayramı” adı altında 23 Nisan’da kutlamaya devam ederiz...

Mustafa Mutlu
Vatan

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)