19 Nisan 1919’da Trabzon’a çıkmışız...


“Jean-Bédel Bokassa’yı tanıyor musunuz?” diye soracaktım ama vazgeçtim. Öyküyü anonimleştirerek anlatacağım. Bir yüzbaşı, Orta Afrika Cumhuriyeti (Böyle bir ülke var) başkanlık sarayına torpil dilekçesi vermeye gitmiş... Derken, elleri silahlı askerlerin koridorlarda sağa-sola seğirttiğini görmüş... Birini çevirip “Ne yapıyorsunuz lan burada?” diye sormuş... Asker, “Hükümet darbesi oldu. Biz de Başkan’ı tutuklamaya geldik!” demiş... Bunu duyan yüzbaşı, tabancasını çekip “İzleyin beni!” diye buyurmuş, Başkan’ın makam kapısını tekmeleyerek içeri girmiş, adamı öldürmüş ve masasına oturmuş...

Beş dakika sonra Başkanlık Sarayı’na gelen darbe lideri, karşısında Başkanlık koltuğunda oturan yüzbaşıyı bulmuş...

Tarihçilik soytarıları

Tarihi özelleştirmeye meraklı kimi Zırtılhah-u Kirmanî, Gazi Paşa’yı şu açıkgöz yüzbaşıya, Kâzım Karabekir’i de başkanlığı kaptıran darbe liderine benzetmeye kalkışıyor. Bunun kaç zamandır farkındayım ve elime düşmelerini bekliyordum. Ve “Derin Tarih” adlı “tarih mecmuası”nı yayınlayarak elime düştüler. Dün “Ayasofya” soytarılıklarının hakkını vermiştik, bugün sıra Kâzım Karabekir madrabazlığında... Gerçi Karabekir Paşa anıtsal saflık ve kibiriyle, ailesi de sınırsız ihtiraslarıyla bu türden oyunlara çanak tutup alet oluyorlar ama neyse...

Amaç: 1. Dünya Savaşı’nda ve sonrasında emperyalistlerin oyunlarını Anadolu parantezinde büyük ölçüde bozan Mustafa Kemal’den öç almak; onu hem tarihsel gerçeklik hem de bir halk mitosu olarak ortadan kaldırmak; ve yıllar önce Nedim Gürsel’in tavsiye etiği gibi “Türkiye’yi deKemalize etmek!”, yani Türkiye Cumhuriyeti’ni Mustafa Kemal ve Kemalizmden arındırmak...

Bu arındırma işi neredeyse Lausanne Barış Antlaşması’ndan sonra (hatta sırasında) başladı... Su uyudu, düşman uyumadı... Balayı çok kısa sürdü ve operasyon hemen başladı...

Gözünüzü kapatın ve Seyh Said İsyanı’ndan itibaren düşünmeye başlayın... Kurtuluş Savaşı sırasında oynanan oyunlar (Koçgiri ve İslamcı isyanları, öteki içsavaş kalkışmaları) bu hesaba dahil değil... Cumhuriyet’in kurulmasından itibaren başlayan Karşı Devrim, emperyalizmin intikam alma ve içsavaş çıkartma programının en önemli parçasıdır!

Kiralık askerler, tutmalar, yanaşmalar

Fransızca “le Mercenaire” sözcüğünün anlamı Türkçeye “Paralı Asker” olarak çevirilmiştir ki fena halde yanlıştır. Doğrusu, “Kiralık Asker” ya da “Ücretli Asker” olması gerekir. “Tutma” ve “Yanaşma” Çukurova’da tarım işçileri için kullanılan sıfatlardır...

Cumhuriyet karşıtı emperyalizmin, Türkiye’de her zaman kiralık askerleri, tutma ve yanaşmaları oldu. Kiralık asker TSK’dan devşirildi, sivil cenahta tutma ve yanaşmalar işe alınmak için Emperyalist Ağa’nın kapısının önünde zaten beklemekteydiler. 12 Mart’ta, 12 Eylül’de, 28 Şubat’ta tanık olduk. Ama asıl devşirme ve işe alma dalgası 28 Şubat’la başladı, AKP’nin kurulmasıyla birlikte kapılar açıldı.

Evrensel ortak kültür sözlüğünde Fransızca kökenli bir “coup de grâce” deyimi vardır ki her dilde “Son darbe; acıya son vermek için indirilen öldürücü darbe” anlamında kullanılır.

Sıra işte ona geldi.

Türkiye’de ‘Coup de Grâce’ manzaraları

Emperyalizm, en büyük işe alma operasyonunu, AKP’nin kurulmasıyla birlikte, Türkiye renkli devrimini gerçekleştirmek üzere başlattı: Yerli ve yersiz sivil ve sefil toplum örgütleri; stratejik araştırma merkez ve kurumları; medyanın mafya taktikleriyle ele geçirilmesi; İkinci Cumhuriyetçilik ve zavallı Radikal gazetesinin ikinci cumhuriyetçileştirilmesi; 12 Mart’tan sonra kendilerine durmadan bir psikiyatri kliniği arayan, acilci paranoyak goşistlerin lejyoner ve tetikçi olarak işe ve silah altına alınması; İslamcı ve Fethullahçı gazeteler yeterince başarılı olamadıkları ve inandırıcı olamayacakları için “Taraf” gazetesinin torbadan çıkartılması... Büyük Orta Doğu planının artık uygulanabilmesi için “Silivrisel” operasyonlarının başlatılması... “İşadamı” gazetelerinin ele geçirilmesi ve bazı muhalif yazarların işten atılması, attırılması...

Asıl hedef!

“Coup de Grâce” operasyonları büyük ölçüde başarılı olsa da asıl hedef başkaydı: Cumhuriyet bütün kurum ve kuruluşlarıyla yerinde durursa ve Mustafa Kemal itibarsızlaştırılamaz ise emperyalizmin hevesi kursağında kalırdı. Asıl büyük savaş, kültürel savaş alanında verilmeliydi. “Tarihle Yüzleşme” operasyonları işte bu gereksinimle başlatıldı. (Bu bölümü kısa keseceğim çünkü önümüzdeki günlerde, kısmet olursa, bu konuda çok yazı yazacağım. Kıbrıs, Ermeni ve Kürt sorunlarını da bir kalem geçelim). Ve “Derin Tarih” dergisine gelelim: Derginin Nisan 2012’de yayınlanan ilk sayısının kapağında Kâzım Karabekir’in fotoğrafı ve fotoğrafın sağ yanında da “Kâzım Karabekir Açıklıyor! 19 Nisan 1919’da Trabzon’a Çıktım!”

Kendisi de sık sık mızırdanıyor ama dergiye göre Kurtuluş Savaşı’nı tasarlayan, örgütleyen ve kazanan Karabekir Paşa imiş; Mustafa Kemal, Vahdettin’e yaptığı gibi ona da kazık atmış ve Karabekir Paşa’nın zaferine el koymuş. Dergi, Karabekir Paşa’nın kitaplarından alıntılar yapmış, sıkıştığı zaman “Biz demedik, Karabekir Paşa yazıyor!” diyecekler. Gazi Paşa “Dini ve namusu olanlar aç kalmaya mahkûmdur!” diyesiymiş, “İslamiyet ilerlemeye engelmiş, bu nedenle Halk Partisi din ve ahlaktan bağımsız olmalı”ymış... “...Karabekir, Arapoğlunun yavelerini Türk oğullarına öğretmek için Kur’anı Türkçeye tercüme ettireceğim ve böylece de okutturacağım. Ta ki budalalık edip aldanmakta devam etmesinler...” safsatası...

“Derin Tarih”, tam anlamıyla bir intikam ve “beşinci kol” dergisi... Bu iki yazı dergiye tadımlık bir merhaba niyetinedir!

NOTA BENE: Karabekir Paşa Gazi Mustafa Kemal Paşa’ya karşı muammasını en iyi öğreneceğiniz bir kitap tavsiye edeceğim: Osman Selim Kocahasanoğlu’nun “Atatürk’ün Üç Muhalifi 1. Kâzım Karabekir” (Temel Yayınları, 2010). “Yunus Nadi 2011 Sosyal Bilimler Araştırma Ödülü” alan bu kitaptan önümüzdeki günlerde çok söz edeceğim.


Özdemir İnce
Aydınlık

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)